8 Haziran 2007 Cuma

Kadının özgürlüğü

Çoğumuz, özgür olmak için evleniyoruz. Kız-erkek arkadaşlığının bile yasak sayıldığı bir toplumda, sevgilini koluna takıp baba evine gitmekten daha büyük bir özgürlük olur mu? Yaşınız kaç olursa olsun, sevişemiyorsunuz, sokaklarda özgürce el ele, sarmaş dolaş yürüyemiyorsunuz, akşam geç saatlerde eve gelemiyorsunuz, sevgilinizle yolculuğa çıkamıyor, tatile gidemiyorsunuz... Yapamayacağınız öyle çok şey var ki, işte bütün bu şeyleri yapmak özgürlük oluyor, evleniyorsunuz.

* Neyi yasaklarsanız, onu elde etmek özgürlük sanılır. Bir kız için gençlik yıllarında en önemli görünen özgürlük, bir erkekle rahatça gezmek ve sevişebilmektir. Bunu da ancak imza atarak yapabilirsiniz.

* Oysa imzayı attınız mı artık siz "evli bir kadın"'sınızdır. Evli bir kadının yapacakları ve yapamayacakları, hem yasalarla hem yazısız toplum kurallarıyla sınırlandırılmıştır. Çalışan, özgür bir kadın bile artık bir iş arkadaşıyla bir iş yemeğine çıkarken huzursuz olur... O artık "evli bir kadın" dır.

Evet, bir iş yemeği çok doğal bir durum ama görenler ne der? Ya kocasının arkadaşlarından bir gören olursa, ya kocasını aldattığını zannederlerse?

* Eşit koşullar ve kurallarla, eşit değer yargılarıyla bir evlilik... Neden olmasın? Olursa da hoş olur herhalde. Bir süre sonra yine özgürlük çanları çalar. Eve kapatılmışsınızdır, kocanız dışarıda özgürce gezerken, siz dört duvar arasında sıkıntıdan patlarsınız. Maça gider, akşamlan barlara uğrar, iş yolculuklarına çıkar, arada çapkınlıklarını yapar, parasını istediği gibi savurur, harcar... Size sevgi, şefkat göstermez olur... Siz de en doğal durumları yaşamak istersiniz, özgür olmanız gerekir... Boşanırsınız.

Artık özgürsünüzdür. Bir iş bulur, minik bir ev tutarsınız. Ya da baba evine dönersiniz. Para sıkıntınız vardır, ama önemli değildir. Dilediğiniz gibi yaşayacaksınızdır... Üç beş gün sonra anneniz şöyle der: "Kızım sen spiral taktırmamış miydin, artık gerek yok nasıl olsa, doktora gidelim de çıkart onu."

Anneniz size çaktırmadan, şöyle demektedir, "Evli olmadığına göre, bir sevgilin de olmayacak ve elbette evlenene dek kimseyle sevişmeyeceksin."

Bir de küçük çocuğunuz vardır. Çocuğun hastalığı ile; bakımı, okulu ile hep siz uğraşırsınız. Babası bir gün bile çocuğum hasta diye işinden izin almaz. Siz işteyken çocuğunuza anneniz bakıyorsa, zaten artık annenize esir olmuşsunuz demektir. Evli, sahipli kızının çocuklarına hiç yüksünmeden bakan anneler, boşanmış kızlarının çocuklarına karşı daha isteksizdirler nedense. "Aptal kızları, yuvasını bozmuştur. Tek başına kalmıştır. Deli gibi çalışıp, boşu boşuna kendisini hırpalamaktadır. Rahat batmıştır ona, rahat!"

Anneler torunlarını okul çıkışında alırlar. Ama işten çıkar çıkmaz eve dönmeniz gerekir. Birkaç gece eve dönmezseniz, anneler ve babalar aynı genç kızlığınızdaki gibi sinirlenirler. "Çocuklu bir kadınsın sen, yoksa bir sevgilin mi var!" Anneler ve babalar, kızları 30'unu aşmış bile olsalar, evli değilseler, bir başka erkeğe asla tahammül edemezler.

* Anneler- babalar, kızlarını yaşatmazlar.

Çevremde o kadar çok boşanmış kadın var ki, hele çocukları da varsa, üçüncü esaret hayatlarını yaşıyorlar. Anneler, kızları başında şeffaf hareleri ile, kutsal bakire olarak, televizyonun karşısında otursun, orada ikinci bir beyaz atlı prensi beklesin istiyorlar. Hiç psikiyatrlara danıştınız mı, depresyon geçiren genç kadınların sayısı ne diye...


Mavi forum

0 yorum: