10 Haziran 2007 Pazar

Ani bebek ölümü sendromu

Ani bebek ölümü sendromu, nedenleri halen tam anlaşılamamış bir klinik durumdur. Ancak alınabilecek bazı basit önlemler ile riski azaltılabilir. Bu durumun sıklığının azaltılmasında anne babaların eğitimi büyük önem taşır...


“Ani bebek ölümü sendromu”, bir yaşının altındaki bebeklerde görülen, klinik ve laboratuar olarak nedeni bulunamayan, otopside tanı koyduracak anormal bir durumun saptanmadığı bebek ölümlerini tanımlar.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Yeni Doğan Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. ipek Akman, “ani bebek ölümü sendromu” gelişimi için risk faktörü kabul edilen nedenleri şöyle özetliyor:

* Bebeğin yüzüstü yatıyor olması

* Bebeğin yumuşak yüzeyde yatıyor olması

* Bebeğin ebeveynleri ile aynı yatakta yatıyor olması

* Annenin hamilelikte sigara içmesi

* Prematürelik ve/veya düşük doğum ağırlığı

* Bebeği çok giydirme veya odayı çok ısıtma sonucu aşırı ısınma

* Erkek cinsiyet

Önlemler
Normal koşullarda, uyku sırasında bebeğin yüzü yumuşak bir yüzeyle örtüldüğünde bebeğin oksijensiz kalması sonucu uyanması ve başını çevirerek düzenli nefes almayı sürdürmesi beklenir. Ancak bazı bebeklerde bu durum gerçekleşmez ve sonuçta bebek ölümü görülebilir. Doç. Dr. ipek Akman, “ani bebek ölümü sendromu” riskine karşı alınabilecek önlemleri şöyle sıralıyor.

Bebek uyurken sırt üstü yatırılmalı
ABD’de, 1992 yılında, “ani bebek ölümü sendromu”nu önlemek için sırtüstü yatış pozisyonuna geçilmesi ile sendromun sıklığı %40 azaldı. Ailelerin, bebekleri uyurken yan veya tercihen sırtüstü yatırması gerekir. Ailelerde sırtüstü yatış pozisyonu nedeniyle bebeğin kusması halinde kusmuğunun akciğerlere kaçacağı korkusu olabilir, ancak yapılan araştırmalarda yatış pozisyonunun değişmesinden sonra bu problemde bir artış gözlenmemiştir. Bebek uyanıkken ve ebeveynleri yanındayken yüz üstü yatırılabilir. Bu şekilde bebeğin omuzları kuvvetlenir ve baş arkasında sürekli yatmaya bağlı düzleşme olması önlenebilir.

Bebeği sert yatakta yatırın
Bebekleri yumuşak yatak, su yatağı, yastık, yorgan veya kuzu postu gibi yüzeylere yatırmak çok yanlıştır. Bebek battaniye ile örtülecekse, gece battaniyenin bebeğin yüzünü kapamasını önlemek için, battaniye göğüs seviyesine kadar gelmesi ve uçlarının çarşafla birlikte yatağın altına doğru kıvrılması gerekir. Bebeklerin ebeveynleri ile birlikte aynı yatakta yatmaları da risklidir.

Annenin sigara içmemesi gerekir
Ani bebek ölümü sendromu ile ilgili yapılan tüm araştırmalar; hamilelikte ve doğum sonrasında sigara kullanımının riski arttırdığını açıkça ortaya koymaktadır.

Aşırı ısınmasını engelleyin
Ani bebek ölümü sendromu kış aylarında daha sık görülür. Özellikle yüzüstü yatan, çok giydirilen ve battaniye ile örtülen bebeklerde riskin artabileceği unutmayın.

Prematüre ve/veya düşük doğum ağırlığı olan bebeklerde apne monitörleri kullanılabilir
Prematürelerde ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde sendrom riski daha yüksektir. Bebek ne kadar erken doğduysa ve ne kadar küçükse risk o denli fazla olur. Bazı prematürelerde solunum duraklaması (apne) ve kalp hızında yavaşlama (bradikardi) olabilir. Bu bebekler eve taburcu edilirken apne monitörü verilmesi uygun olur.

Ani bebek ölümü sendromu, nedenleri halen tam anlaşılamamış bir klinik durumdur. Ancak alınabilecek bazı basit önlemler ile riski azaltılabilir. Önemli bir sağlık sorunu sayılması gereken bu durumun sıklığının azaltılmasında annelerin ve babaların eğitimi büyük önem taşır.


Mavi forum

Bebeklerin uyku düzeni

Bebeğinizin uyuma ve beslenme zamanı ve süresi bu dönemde giderek daha düzenli bir hal almaktadır. İki beslenme arası zaman 3 saate hatta daha fazlasına uzar. İki aylık bebekler, doğum tartısı ve başka kimi faktörlere de bağlı olarak, gece uyku saatlerini de artırırlar. İkinci ay artık bebeğinizi günlük aile düzeninize alıştırma zamanının da başlangıcıdır. Artık, geceleri yatmadan önce bebeğinizi uyandırıp son bir kez besleyebilir, sabahları onu uyandırarak güne sizin uygun gördüğünüz zamanda başlamasını sağlayabilirsiniz. Bebeğinizin, huzursuzluk ve ağlama dönemleri de artık daha düzenlidir; genellikle günün sonundadır ve huzursuzluğu kaka yapmayla sona erer. Bebeğiniz emmeye ve uyumaya kendini hazırlamıştır.



Dört aylık bebek ve uyku
Bu dönemde uyku konusunda temel sorun bebeğinizin gece uyku düzenidir. Dört aylık bebek, bırakıldığı yerde uyumalı, ve uykusu ortalama 8 saat kesintisiz sürmelidir. Bebek için "kesintisiz uyku" nun anlamı, derin uykudan hafif/yüzeyel uykuya geçiş aşamalarını uyanmadan atlatmasıdır. Hafif uykuya geçen bebek, ağlar, sesler çıkarır, yatakta döner, ama unutmayın, tüm bunlar olurken hala uyumaktadır ve uyku içi bu geçiş aşamalarında kendi kendini sakinleştirerek/rahatlatarak derin uykuya geçmeyi öğrenmelidir. Bebeğin uyumayı “öğrenmesi” konusunda ailelere önemli bir görev düşüyor; bebeklerin mutlak anne baba desteğine ihtiyaçları vardır, ama anne-babaların genellikle yaptıkları, bebeğin sesini duyar duymaz onu kucaklarına alıp, kendi kendilerine derin uykuya geçmelerine engel olmaktır. Bu tür yanlış yaklaşım, 3-4 saatte bir hafif uykuya geçen bebeğin her seferinde uyanma ve beslenmeye alışması ve bunu rutin uykunun bir parçası olarak algılamasıdır. Bu alışkanlık bir yerleşti mi, ilerleyen aylarda değiştirmek çok daha zordur.


Yedi aylık bebek ve uyku
Her ne kadar bebeğiniz 7. Aya kadar geceleri kesintisiz 8-12 saat uyumayı "öğrenmiş" de olsa, oturmak, sürünmek, emeklemek gibi bu dönemde kazandığı yeni yetenekler, geceye de taşınacak ve kimi sorunlar çıkaracaktır. Yeni durum, gece uyanmalarını kolaylaştıracak, tekrar uykuya dalmayı güçleştirecektir.
Benzer güçlükler, gündüz uykuları için de geçerlidir. Anne-babaya düşen, 4. ayda yaptığımız önerileri tekrar uygulamaktır. 7 aylık bebek, kesintisiz gece uykusu yanında öğleden önce ve sonra birer kez olmak üzere toplam en az iki gündüz uykusu uyumalıdır. Uyumasa bile, bu saatleri yatakta kendi başına geçirmeyi öğrenmelidir. Buna sadece bebeğin değil, anne-babanın da ihtiyacı vardır.

Dokuz aylık bebek ve uyku
Daha önce söylediğimiz gibi, kazanılmış yeni yetenekler, uyumayı güçleştirmektedir. Dokuz aylık bebek, artık kendi kendine ayağa kalkabilir, geceleri de kalkacaktır, hem de siz onu uyuması için yatağına bırakıp odasından çıkar çıkmaz! Bu olay, belki on defa tekrarlanacaktır! Bu durumun üstesinden gelebilmek için "kararlı" olmalısınız. Tekrar tekrar ayağa kalkma ve ağlamalar üzerine onu yatağından alıp salona geçmeyin. Kesinlikle yataktan kalkmasına izin vermeyin, kararlılığınızı görsün, uyuması gerektiğini anlasın. Gece uyanmaları sırasında da aynı yöntemi uygulamalısınız.

9-12 ay
Bu aylarda muhtemelen bebeğiniz geceleri 10-12 saat ve gündüzleri iki kez yarım-2 saat uyuyor olacaktır. Size düşen ise yatma zamanı alışkanlıklarını bozmamasını sağlamak, kendi kendine uyuması için gerekenleri yapmak olmalıdır.

12-18 ay
Bu aylarda bebeğiniz günde 13-14 saat uyuyacaktır. 18 aylık olduğunda günde iki kez olan kısa gündüz uykularını öğleden sonraları yarım-iki saatlik tek uykuya indirebilir. Size düşen ise yatma zamanı alışkanlıklarını bozmamasını sağlamak, kendi kendine uyuması için gerekenleri yapmak olmalıdır.

18- 24 ay
Geceleri 10-12 saat, gündüzleri 2 saatlik bir öğlen uykusu yeterli olacaktır. Bu aylarda çocuğunuz oluşturduğunuz alışkanlıkları yıkabilmek için çeşitli hilelere başvurabilir.


Mavi forum

Çocuklar resimle ne anlatır

Alman Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikoloğu Özge Türk, çocukların resimle ne anlatmak istediklerini anlattı:

"Resim, çocuğun içsel dünyasını ortaya koyan, yani duygu ve düşüncelerini yansıtan bir araçtır. Yani, bilişsel ve duygusal süreçlerde neler olup bittiği, ev ya da arkadaş ilişkilerindeki sorunlar ortaya konabilir.

Resim, aynı zamanda çocuğun el-göz koordinasyonu, zihinsel kapasitesi yani gelişimi hakkında da bilgi verir.

Burada çocuğun yaşı temel alınmalıdır, her yaşın çizebileceği çizgi/resimler farklıdır, bunlar gelişimsel bir sürekliliği izlerler. İlk karalamalar 10-12'nci aylar arasında başlar. Çocuk kalem ve kağıt ile ilk kez karşılaşmaktadır."

Hangi yaşta hangi çizim?

"Yaş ilerledikçe karalamalar çizgilerin yerini alır. 2 yaşında bir çocuk yönü olmaksızın çizgi çizmeyi taklit eder. 2.5 yaşında yatay ve dikey çizgileri yapabilmektedir.

3 yaş çocuğu kabaca bir yuvarlak çizebilir. Bu yaş çocuğundan adam çizmesi istendiğinde tipik olarak büyük bir daire ve içine göz-ağızdan oluşan ufak daireler koyabilir.

4 yaş çocuğu bu yuvarlağa bacaklar ve kolları da ekleyecektir. İlerleyen yaşlarda çizdikleri figürlere ayrıntılar ekleyeceklerdir.

Çocuk, kendi için önemli olan ayrıntıları daha büyük olarak çizecektir. 6 yaşından önce mekana yerleştirme ve oranlar abartılı olabilir, 6 yaşından sonra gerçekçi oranlar ortaya çıkacaktır. Karalama döneminde çocuk renkleri ayırt edemez, renklerin ayırt edilip, kullanılması 4-5 yaşlarındadır."

Renkler ruhlarını anlatıyor

"Çocuklar o anki ruhsal dünyalarını en iyi tanımlayacak rengi seçerler. Örneğin ebeveyn kaybı ile yas yaşayan bir çocuk kağıdın tümünü siyah renge boyayabilir ya da öfkeli, kızgın bir çocuk kırmızı rengi daha fazla kullanabilir.

Resimlerdeki boyutlar, çocuğun kağıdı nasıl kullandığı da bize çocuk hakkında ipuçları verir.

Örneğin içe kapanık, çekingen, ürkek bir çocuk kağıdın küçük bir kısmını kullanarak, figürleri de çok küçük çizebilir ya da duygularını kontrol etmekte güçlük çeken bir çocuk tüm kağıda yayılarak çizimini tamamlayabilir."

Taktik öğretin müdahale etmeyin

"Anne ve babalar çocuklarına resim ile ilgili birkaç taktik öğretip, onlara yardımcı olabilirler. Birlikte resim yapma faaliyeti çocuk için eğlenceli, aynı zamanda geliştirici bir faaliyettir.

Ancak, çocuğa resmini tamamlarken müdahale etmemek gerekmektedir, bu şekilde çocuk dış dünyadan algıladıklarını kendi algılarıyla birleştirerek 'kendi' ürününü ortaya koyacaktır.

Anne ve babalar çocuklarına ancak motive etmek ve öğretmek amaçlı küçük yardımlarda bulunmalıdır. Çocuk çizdiği resmi anlatmak isterse anne ve babalar onu yorumsuz dinlemelidir. "


Mavi forum

Anne Sütünün Faydaları

Anne sütünün hazmı kolaydır. Bebek çok rahatlıkla hazmeder, hazımsızlığa hemen hemen hiç rastlanmaz.
Anne sütünün sıcaklığı her zaman istenilen derecededir. Çünkü vücut sıcaklığındadır.
Anne sütü, oluşmuş antikorları sayesinde bebeği birçok bulaşıcı hastalığa karşı korur. Bu, özellikle bebeğin ilk aylarında ona doğal bir koruma sağlar.
Anne sütü ile beslenen bebekler genellikle ilk aylarda diğer bebeklere göre daha az hasta olurlar.
Anne sütünde bulunanan demiri bebeğin vucudu kolaylıkla emer.
Anne sütü ile beslenen bebeklerde, inek sütü ile beslenen bebeklerde görülebilen protein alerjisi olmaz.
Emzirme süresi hem anne hemde bebek için mutluluk anlarıdır ve aralarında duygusal bağların kurulmasını sağlar.
Anne sütü hem ekonomiktir ve de büyük kolaylıktır. İstediğiniz an bebeğinizi emzirebilirsiniz. Herhangi bir hazırlık yapmanız gerekmez.
Bebeğinizi emziriyorsanız, sütü veya mamayı ısıtmaya, biberonu doldurup hazırlamaya, beslenme sonrası yıkamaya, sterilize etmeye gerek yoktur. Sadece memenize göstereceğiniz temizlik ve bakım yeterlidir.
Anne sütü ile beslenmenin anneye ayrıca bir önemli yararı vardır, emzirme anne rahminin daha kısa sürede normale dönüşünü sağlar.


Mavi forum

çocuğunuzla oyun oynuyor musunuz?

Çocuğunuzla daha çok vakit geçirin, onunla daha çok oyun oynayın; çocuğunuz daha zeki olsun. Beynin gelişimi gebeliğin ilk ayında başlıyor ve bebek 3-4 yaşına gelene kadar büyük bir hızla devam ediyor. Çocukların zeka gelişiminde, onlarla vakit geçirmenin ve oyun oynamanın önemine dikkat çeken uzmanlar, onları televizyonun zararlı etkilerinden uzak tutmak gerektiğini hatırlatıyor. Acıbadem Hastanesi Kozyatağı, Pediatrik Nöroşirurji Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Memet Özek, çocukluk ve bebeklik dönemindeki beyin gelişimiyle ilgili soruları yanıtladı:

Beyin gelişimi ne zaman başlıyor, bir çocuğun zeki olup olmayacağı anne karnındayken mi belirleniyor?


Gebeliğin birinci ayının sonundan itibaren, beyin dokusu taslak olarak oluşmaya başlar. Buna kafatasımızın içindeki beynin aynısı diyemeyiz; ancak minik bir taslağıdır. Birinci ayın sonunda başlayan bu taslak, gebeliğin beşinci ayının sonunda şekil olarak erişkin beynine benzer hale gelir. Tek fark, erişkin beyninin üzerinde bulunan kıvrımların, beyin girintilerinin burada yer almamasıdır; beşinci ayın sonunda beynin yüzeyi dümdüzdür.

6. aydan sonra hızlanır

Bu kıvrılmalar, katlanmalar altıncı ayda başlar. Zekanın önemli kriterlerinden bir tanesi, beynin içindeki kıvrımların ve tabakalaşmanın oluşmasıdır. Bu da altıncı ile dokuzuncu ay arasında oluyor. Beynin alt yapısı, bebek doğana kadar tamamlanmış olur. Beynin üst yapısının tamamlanması ise doğumda başlar ve 3-4 yaşına kadar devam eder. Dolayısıyla, 3-4 yaşından itibaren çocuğun beyni görüntü olarak erişkin beynine sahip olur. Doğduğumuzda beynimizde ne kadar hücre varsa, hayat boyu da o kadar hücre ile sürdürüyoruz. Yani doğduktan sonra yeni bir hücre yapısı görmüyoruz.

Bir çocuğun zeki olup olmayacağı doğuştan mı belli oluyor?

Çocuğun yapılmış olan MR'ında bir gelişme anomalisi yoksa, çocuğun zekası hakkında erken dönemde bir şey söylenemez. Beynin belli bölgelerinde kıvrımlar yoksa, tabakalaşmada bir problem varsa, çocuğun zekasının olumsuz etkileneceğini söyleyebiliriz. Ama filminde bunları görmüyorsak, bir şey söyleyemeyiz.

Onunla ilgilenin


Beyin hücreleri, çok fazla uzantıları, kolları, bacakları olan hücrelerdir. Bir hücre çevresindeki diğer hücrelerle ne kadar çok bağlantı kuruyorsa, biz buna bilimsel olarak sinaps deriz, zihinsel gelişim de o kadar iyi olur. Bu tabii zekayı etkileyen faktörlerden bir tanesi, buna bizim dışardan müdahale etme imkânımız yok. Sinaps sayısı doğduktan bir süre sonra aynı devam eder; fakat bunların sayısını dış uyaranlarla artırabiliriz. Bir bebekle konuştuğunuz zaman, sürekli olarak onunla ilgi içinde olduğunuz zaman, bu sayıyı artırabilirsiniz. Aşağı baktırmak, yukarı baktırmak, dokunmak, konuşmak, gözle takip ettirmek hep dış uyaranlardır. Bunları ne kadar çok kullanırsanız, sinaps sayısı da ona göre artış gösterir. Bebek gelişirken onu kucağınıza alıp öpmeniz yeterli değildir. Doğduktan sonra süren beyin gelişimini beslenme koşulları da etkiler. Belli mineraller ve protein yönünden zengin beslenme büyük önem taşıyor. Yapılan araştırmalar, beslenmenin kötü olduğu coğrafi bölgelerde çocukların ortalama zekalarının daha düşük olduğunu gösteriyor.

Çocukların zekasını geliştirmek için neler yapılabilir?

Teke tek ilgi büyük önem taşır. Çocuklarla vakit geçirdiğimiz zaman, asıl hedefimiz onların ağlamasını, yaramazlık yapmalarını önlemek değil; onlarla bilgi dağarcıklarını geliştirecek ölçüde ilgilenmek olmalıdır. Özellikle üç yaşına kadar bu büyük önem taşır. Çocuğu üç saat televizyonun önüne koyup bırakmak olumsuz bir şeydir; çocuğunuzun zekasının yerinde saymasına yol açar. Üç saati çocuğunuzla oyun oynayıp basit şeyler öğretmeye harcamalısınız. Hangi hayvan ne ses çıkarır gibi; çünkü bunlar hep ilintidir. İlintileri kurabilmek ise, zekadır. Zeka, bir yerde öğrenilen bir bilgiyi bir başka yerde, doğru yerde kullanabilmektir. Çok iyi ezber kabiliyetine sahip olmak ise zeki olmak anlamına gelmez.

Çocukken oluşan beyin hasarları daha mı rahat onarılıyor?


Hasar görmüş bölgenin çevresindeki hücrelerin bir kısmı, hasarlı bölgenin görevlerini belli bir oranda üstlenebiliyor. Çocukluk döneminde, bu daha fazla oluyor; yaş ilerledikçe bu yeteneğimizi kaybederiz. Diyelim ki, kaza geçiren ve sağ eli oynatan merkezi hasar gören iki hastamız var. Biri üç, diğeri de altmış yaşında. Hasara uygun bir rehabilitasyon sürecinden sonra, üç yaşındaki çocuğun durumu çok daha iyi olacaktır.


Mavi forum

Dünyanın en zor mesleği anne-babalık

Dünyanın En Zor Mesleği: Ana Babalık
“Çocuk sahibi olmak,
sonsuza kadar kalbinizi bedeninizin dışında tutmaktır”
Elizabeth Stone

“Anne baba olmak, dünyanın en zor mesleğidir” diyor uzmanlar. Freud şöyle demiş; gerçekleştirmesi çok hayati ve çok güç olan üç meslek vardır: Anne baba olmak, psikolojik danışman olmak, öğretmen olmak. Neden? Çünkü üçünün ortak özelliği: Bir insanın gelişmesine, biçimlenmesine ve kendini gerçekleştirmesine etki etmeleridir.
Freud’a göre çocuğun kişiliği 0-6 yaşlarında biçimlenir ve bunda en önemli etki ana baba tutumlarına aittir. Bir diğer ifade ile “aile ortamı” yeni kuşakların yetiştiği bir ortamdır. Bu ortam ne kadar sağlıklı olursa, çocuğun kişiliği de dengeli ve uyumlu olarak gelişebilir.

Sağlıklı aileyi yaratan şey, bir erkekle bir dişinin bir arada bulunması değil; evlilik bağı ile bir arada bulunan kadın ve erkeğin, kadınsı ve erkeksi özellikleri dengeleyebilmiş, olgun birer yetişkin olmalarıdır.

Toplumun, büyük bir sorumluluk ve beceri gerektiren aile kurma konusunda, üyelerine hiçbir biçimde rehberlik yapmıyor olması bence büyük bir sorumsuzluk! Tüm üyelerinin, çocuklar kadar anne babanın da, koşulsuz sevgiye, anlayışa ve yapıcı psikolojik ve sosyal davranış kalıplarına sahip, mutlu, üretken ve kendinden hoşnut bireyler haline gelebileceği bir aile yaratmak gerçekten çok güç bir iş... Ama olanaksız değil! Bunu yaratmak mucize değil! Çünkü sağlıklı ailenin nitelikleri, temel koşulları konusunda yüzyıllardır ileri sürülen görüşler, yapılmış gözlem ve araştırmalar, geliştirilmiş kuramlar var... Ancak genellikle bunları uygulamak, sağlıklı aile ortamını yaratacak koşulları oluşturmak yerine işi “kader”e yüklemek işimize geliyor. Çünkü bu en kolayı... İşler yolunda gidene kader “yüzümüze güler” gitmezse “utanır”! Böylece kimse sorumlu tutulmaz. Suçlu aranmaz. Başa gelen çekilir!

Oysa birey olmanın gereği “kendi kaderini yapmak” tır.
Bunun için sorumluluk üstlenmek, çaba harcamak ve kendini geliştirmektir.
Anne baba olma sertifikanız var mı?

…”Anne baba olma” insanda var olan biyolojik bir yeterliliktir. Ama ‘iyi anne baba olma” öğrenilmesi gereken bir durumdur. Bu bir sanat, bir meslek ya da bir beceri olarak düşünülebilir. Nasıl nitelersek niteleyelim artık günümüzde bütün meslekler ve sanat dalları ya da herhangi bir alanda beceri kazanmak uzun bir eğitimi, bilimsel ilkelerle çalışmayı, zaman ve enerji harcamayı gerektirmektedir.

Bina yapan mühendisi, makineyi tamir eden teknisyeni, doktoru, kimyageri, okulda eğitim veren öğretmeni yetiştiriyoruz. Aldıkları eğitimin yanı sıra yeterliliğini kanıtlaması için sınavlar yapıyoruz. Yeterli bulmazsak işe almıyoruz. Araba kullanmak isteyenlere ilkokul diplomasıyla birlikte sürücülük ehliyetini şart koşuyoruz.

Peki anne babalık gibi önemli bir mesleği-sanatı icra edenlerden ve toplumun geleceğini oluşturacak olan çocuklarımızı yetiştirenlerden ne istiyoruz? Hiç bir koşulumuz yok. Ne ilkokul diploması, ne çocuk yetiştirme ehliyeti, ne de anne babalık sertifikası!

Doğrusunu söylemek gerekirse önceden hazırlanmadan anne baba oluyoruz ve genellikle bu işi yaparken öğreniyoruz. Ve ne yazık ki bu sınamaların sonucunda ki yanılmaların bedelini sadece yeni yetişen nesiller değil, toplumca ödüyoruz.
0 halde “iyi anne baba olma”nın çaba, enerji ve zaman harcanarak öğrenilebilecek bir sanat, bir beceri olduğu yaklaşımı benimsenerek “anne baba eğitimi” hizmetleri gerçekleştirilmelidir.

Bu konuda gerçekleştirilen “Anne Baba Okulu” uygulamaları böyle bir eğitim alan anne ve babaların kendilerinde ve çocuklarındaki olumlu etkileri ortaya koymaktadır.

Bu tip uygulamaların yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi, ayrıca bu uygulamaların sağlık hizmetleri ile bütünleştirilmesi, halk konferansları, kitle iletişim araçlarıyla, basın-yayın organları ile desteklenmesi gerekmektedir.
Bu alanda bir başka öneri ise; çocuğun bakımı,beslenmesi, sağlığının korunması, gelişimi ve ailede eğitimin okul programlarıyla bütünleştirilmesidir.

Bütün bu eğitim hizmetlerine ek olarak gençlere,evlilik öncesi rehberlik hizmetleri, ailelere yönelik danışmanlık hizmetleri konu ile bütünleşen diğer hizmet alanlarını ortaya koymaktadır.
Sağlıklı anne baba olmak


Ailede herkese mutluluk, gelişme ve başarı şansı sağlamak için, geleceğin anne babalarının, aşağıdaki yetenekleri kendilerinde geliştirmeleri gereklidir:
 Kendi duygularını tanıma, kabul etme ve ifade edebilme
 Başkalarının duygularını tanıma, kabul etme ve paylaşabilme
 Kendini sevme, kabul etme ve kendine değer verme
 Başkalarını (özellikle eşini, çocuğunu) koşulsuz sevebilme ve değer verebilme
 Dikkatini toplayabilme, bir işe/konuya odaklanabilme, kendini güdüleyebilme
 Duygularını denetleyebilme ve yönetebilme
 Kendi davranışlarını kontrol edip sorumluluğunu alabilme
 Kendine güvenme ve başkalarına özgüvenini arttırması için destek verebilme
 Günlük yaşamda ortaya çıkması kaçınılmaz olan streslerle başa çıkabilme
 Kendisinin ve başkalarının gereksinimlerine (fizyolojik, sosyal, psikolojik, eğitimsel… ) duyarlı olma, saygı gösterme ve bunları karşılamak için çaba harcama

Bu liste uzatılabilir. Belki bazı maddeler birleştirilebilir. İfade edilenler, olgun insan, sağlıklı insan olabilmenin gerekleridir. Hepsi birbiriyle oldukça ilişkilidir. Bu yetenekleri / nitelikleri kendinizde ne derece bulabiliyorsunuz? Her bir maddeye göre kendinizi derecelendirin. Şöyle ki; 1: en az ve 10: en çok olmak üzere her bir madde için kendinize
1 ‘den 10’a kadar bir derece verin ve puanlarınızı toplayın.

Sonuç 10 ile 100 arasında değişebilir. Sonucu değerlendirin; puanınız 50’nin altında ise kendinizi geliştirmeye ihtiyacınız var. Güzel, bunun farkında olduğunuza göre hemen bir plan yapmaya başlayabilirsiniz. Eğer 50-75 puan arasında aldıysanız, gelişmeye devam! Yetmiş beş puanın üzerinde iseniz sonuç aynı; gelişmeye devam! Yok eğer 100’e yakın bir puan ile taçlandırdıysanız kendinizi.. biraz düşünmek gerek. Çünkü kendini “mükemmel görmek” pek sağlıklı bir tutum olarak görülmez biz psikolojik danışmanlarca. Çünkü ‘mükemmel olmak” sıkıcıdır ve gelişmeye engeldir.

Belki değerlendirmeyi yeniden yapmak isteyebilirsiniz. Bir de puanlamayı sizi çok iyi tanıyan eşiniz ya da sizi çok iyi tanıdığına inandığınız birine yaptırmayı deneyebilirsiniz. Ama uyarmam gerek, sonun da kavga etmek yok!

O halde sağlıklı çocuklar yetiştirmek için öncelikle sağlıklı anne babalar olmak gerekmektedir. Elbette sadece fiziksel olarak değil, psiko-sosyal yönden sağlıklı olmak ve çocuk yetiştirme konusunda olumlu tutumlara sahip olmak gereklidir.

Çocuk gelişimi alanında çalışan uzmanların sık sık söylediği ve anne babaların –her zaman- nefret ettiği bir söz şudur: “Sorunlu çocuk yoktur,sorunlu anne baba vardır.” Hoşumuza gitmese de bu söz –çoğunlukla-doğrudur!...


Mavi forum

eşinizi kendi kalıbınıza sokmaya çalışmayın

Mutlu ve uyumlu çiftler, birbirini olduğu gibi kabul eden, seven ve onaylayan eşlerdir.

Böyle olmasa evlilik gerçekleşebilir mi? Evlilikte eşler arasında ne kadar çok destek, birbirini takdir ve birlik beraberlik varsa o kadar da güven ve uyum gerçekleşiyor. Eşlerden birinin diğerini kendi isteği doğrultusunda değiştirmeye, kısaca kendi zihnindeki kalıba sokması evlilikte geçim problemlerine, anlaşmazlıklara yol açıyor. Uyum her iki eşin tabii olarak bazı davranışlarını değiştirmesiyle mümkün olsa da temel özelliklerin değişmesi ise ya hiç mümkün olmuyor ya da az bir kısmı zamanla değişebiliyor.

Kişi belli konularda değişmeyi istese de eşinin birden değişmeye zorlayan eleştirileri karşısında tepki göstererek bu konudaki isteklere karşı duyarsızlaşabiliyor. Eşler birbirini temel noktalarda değişeceğini düşünerek değil, olduğu gibi kabul ederek evlendiklerinde ise hayal kırıklıklarından ve gereksiz gerginliklerden baştan korunmuş oluyorlar. Bunun için eş seçimi esnasında her iki eş birbirinin dinî, ahlakî ve kişisel özelliklerini mümkün mertebe iyi öğrenmeli; ailesini ve etkili sosyal çevresini tanımalı ve denkliğe önem vermelidir. Her konuda benzerlik olmasının mümkün olmayacağı da unutulmamalıdır. Farklılıklar tamamlayıcıdır.

Evliliğin kurulması ve sürdürülmesi için temel şartların gerçekleşmesi ve kişilerin evrensel ve yaşadıkları toplumun ahlak kurallarına göre hareket etmeleri gerekmektedir. Bunların sağlanmasından sonra her iki eşin detaylarda anlayışlı olması evliliği kolaylaştırmaktadır.

Kusursuz insan olmayacağı gibi kişilerin önem verdikleri konular kişiden kişiye, kültürden kültüre değişir. Bir kişi için çok önemli olan bir özellik diğeri için o kadar önemli olmayabilir. Farklı bakış açıları, davranış özellikleri bu şekilde ortaya çıkmaktadır ki bu da insanlığın çok yönlü gelişimi için gereklidir.

Ailelerde eş tarafından değişime zorlanma her konuda olabiliyor. Diğer taraftan dinî, ahlakî, kişisel, sosyal vb. her türlü gelişim kişinin hayat şartlarına, aldığı eğitime ve iç hazırlığına bağlı belli süreçleri gerektirmektedir. Bunların hepsi bireye özeldir ve zorlanmalar bu süreçleri olumsuz şekilde etkilemektedir.

Değişime açık olmak, güzel bir kişilik özelliği olsa da prensipli ve kararlı olmak başka bir güzel özelliktir. Kişinin karakter sahibi, sağlıklı ve uyumlu bir birey olabilmesi bu iki özelliği birbirine zarar vermeyecek şekilde yerine göre dengeli bir şekilde kullanabilmesine bağlıdır. Bu sebeple kişilik üzerinde aşırı baskılar, eleştiri ve suçlamalar kişide yoğun strese yol açıp kişilik üzerinde tehdit olarak algılanabilmektedir.

Koşulsuz sevgi güven veriyor

Evliliğin başında eşi tarafından değişmeye zorlanmadan koşulsuz bir sevgiyle sevilen kişinin kendisine, eşinin sevgisine, evliliğe olan güveni artar. Yine eşlerin birbirinin olumlu özelliklerini görmeleri, bunu ifade etmeleri, birbirlerine güzel sözler söylemeleri duygusal yakınlığı ve bağlılığı artırır. Huzurlu ortam kişinin kendisini geliştirmesini kolaylaştırır. Bundan sonra kişi sevdiği eşini memnun edecek davranışları yapmaya karşı daha çok istek duyar. Bununla beraber bu zaman ister.

Diğer taraftan eşlerin birbirini suçlamamakla birlikte ihtiyaçlarını ifade etmeyi, olumsuz bir durumdan duydukları rahatsızlığı aşırıya varmadan ifade etmeyi ihmal etmemeleri gerekir.

İhtiyaçların ölçülü şekilde ifadesi ve problemlerin suçlamadan dile getirilmesi eşlerin kendi duygu, düşünce ve davranışları hakkında iç görü sahibi olmasını kolaylaştırarak farkındalığa yol açar.

Bununla beraber olumlu ifadelerle daha çok problem ve ihtiyaçların daha az dile getirilmesi gerekir.

Kişi kendi kusurlarının farkında olunca kendisini geliştirmeyi de zamanla başarabilir. Yine eşinin ihtiyaçlarının da farkında olunca o konularda da hayatını ve davranışlarını zamanla düzenleyebilir. Karşılıklı uyum, değişim ve gelişim bu şekilde zamanla gerçekleşmektedir. Öyle olur ki birbirini seven bazı çiftler bir zaman sonra bazı konularda birbirinden etkilenmeye, birbiri gibi düşünmeye, konuşmaya, davranmaya bile başlarlar.


Eşlerin dikkat etmeleri gereken hususlar:

Eşlerin başta birbirini olduğu gibi kabul etmesi evlilikte güven ortamı meydana getirir.

Eşlerin birbirini kendi kalıplarına sokmaya çalışması stres ve direnç meydana getirir.

Koşulsuz sevginin meydana getirdiği huzurlu ortam kişisel gelişimi kolaylaştırır.

İhtiyaçlar ölçülü şekilde ifade edilmelidir.

İhtiyaçların ve problemlerin ölçülü ifadesi eşlerin farkındalığını kolaylaştırır.

Değişim için iç görü (kendini tanıma) ve farkındalık gerekir.

Değişim zaman ve sabır ister.


Mavi forum

ikinci kez nikah masasına oturmak...

Aslında kaygı duymanızı gerektiren bir durum olmasa da, çevreniz sizi ikinci evliliğe maalesef böyle hazırlar. İlk kez evlenen her kadın ufak çaplı bir buhran geçirir. Ne de olsa bir yanda böylesi büyük bir karar almanın yükü, diğer yanda etiketler ve mutlu olup, herkesi mutlu etme çabası var.

Ama eğer konu ikinci evlilikse, o zaman sorunlar ve baskı da katlanıyor. Bir kere her şeyden önce ilk evlilikten olan çocuk meselesi ve bu durumda ortaya çıkan, sevimsiz 'üvey' kavramı var. Tabii bir de fazladan işe karışan aile ve akrabalar. Üstelik her birinin de bu düğünün nasıl olması gerektiğiyle ilgili değiştirilmesi zor fikirleri var.

Çocuğunuz varsa...

İlk evlilikten çocukların olması ihtimal dahilinde. Tabii onlara bu durumu açıklamak da kolay bir iş değil. Peki ne yapabilirsiniz?
Onlara evlenme planlarınızdan bahsedin ve bunu olabildiğince erken yapmaya çalışın. Bunu, evleneceğiniz kişiyle beraber yapın. Çünkü sizi birlikte görmek, çift olarak algılanmanızı ve kararın önemini vurgular.

Bu konuyu sizinle konuşmaları için onlara zaman ayırın. Çocuklarınızın yaşları büyük bile olsa bu onları için kolay bir durum olmayacaktır.
Bu durumun onları nasıl etkileyeceğine dair gelecek sorulara hazırlıklı olun.

Bu yeni haberi sindirebilmeleri için onlara zaman tanıyın. Fikre karşı çıkan çocuklar bile zamanla bunu kabul edebilir.

Unutmayın, eğer eşinizin çocuğu varsa bir aileyle evleniyorsunuz demektir.

Çocuklarınıza düğün günüyle ilgili önerilerini sorun. Onları da hazırlıklara dahil edin.

Eğer çocuk nikahta bulunmazsa, bu olayı asla kabul etmeyebilir. Bu da yeni bir aile yaşantısı için en iyi başlangıç değildir.

Tüm bu şartları sağladığınız halde çocuğunuz durumu kabullenmek istemiyorsa, o zaman ödün vermeniz gerekecek. Bu durumda sağduyu gösterip, üstüne gitmemek ve bunu büyük bir olaya çevirmemek en akıllıcası. Eğer geri çekilirseniz, çocuğun saygısını kazanabilirsiniz. Düğüne katılsınlar, ya da katılmasından, hep beraber fotoğraf çektirmeye çalışın. Bu, sizin yeni bir aile kurduğunuzun göstergesi olacaktır. Çocuk, bunu o an kabul etmese de, ileriki zamanlarda kendini bu oluşumun değerli bir parçası gibi hisseder.

Ne giymelisiniz?

İkinci kez evlenen gelinler, ne giyecekleri konusunda kararsız kalırlar. Beyaz gelinlik mi, yoksa özel bir elbise mi gibi soruların cevabı aslında tamamen size bağlı. Önemli olan, bu günün size ait bir gün olması. Etrafın fikirlerinden etkilenmemeye çalışın. Sonuçta ikinci kez evlenenlerin ne giyeceğine dair bir kural yok. Bu konudaki tek etiket, gelinliğin duvaksız ve kuyruksuz olması.

Bu ikinci evliliğiniz olduğu için, size 'makul' bir giysi giydirmeye kararlı akraba ve mağaza görevlilerinden uzak durun. Başta da belirttiğimiz gibi, her şey sizin ne istediğinize bağlı. Sonuçta bu sizin düğününüz.

Kimleri çağıracaksınız?

Davetiyeleri göndermeden önce evlenme planlarınızdan olabildiğince az insana bahsedin. Özellikle de küçük bir törenle evlenmek istiyorsanız. Muhtemelen herkese bu haberi vermek istiyorsunuz ama düğüne çağırmayı düşünmediğiniz insanlara da bunu haber vermek alınmalarına sebep olacaktır.

Eski eşinize mutlaka söyleyin. Çünkü bunu başkalarından duymak, aranızdaki ilişkiyi zedeleyebilir. Evliliğiniz dolayısıyla onun ailesinden bazı kişiler, ya da arkadaşlarıyla yakınlaşmış olabilirsiniz. Eğer onları da düğüne açğırmak istiyorsanız, davetlileri yerleştirme planına özen gösterin.

Biraz özgünlük...

İlk evliliğinizi düşünün ve eğer mümkünse, evleneceğiniz kişinin sizden önceki düğün fotoğraflarına da bakmaya çalışın. Bu, size nasıl hazırlanacağınıza dair iyi bir başlama noktası sunacaktır.

Yeni bir hayata başlıyorsunuz. Düğününüze çağıracaklarınızın bir çoğu sizi daha önce de evlenirken görmüş olacak. Bu nedenle tamamen yeni bir başlangıç yaptığınızı göstermeniz iyi olacaktır.

Daha önce hiç evlenmemiş biriyle evleniyorsanız, kendisinin 'ikinci' olduğunu hissettirmemelisiniz. İlk evliliğinizde kullandığınız tema, öğeleri vs kullanmak onu mutsuz edip, sizden uzaklaşmasına sebep olabilir.


Mavi forum

Neler oluyor bize?

Elbette her hikayenin sonu acı bitmez, her beraberlik ayrılıkla noktalanmaz. Fakat evlilik gibi gerçekten ağır sorumluluk isteyen bir beraberliğe başlarken, önce en kötü ihtimali dikkate almak gerekir.

Hristiyanların dini nikah törenlerinde, eşler, �Ölüm bizi ayırıncaya kadar� sözleriyle başlayan bir beraberlik yeminini tekrarlarlar. Ama çoğu zaman da evli çiftler, ayrılmak için Azraili beklemiyorlar.

Bazen çok sudan sebepler, evliliği sona erdiriyor. Bazen de, eşler artık sabırlarının, dayanma güçlerinin tükendiğini hissedip hayatlarını zehir eden beraberliği noktalamak istiyorlar.

Evliliğe kuşkularla, korkularla başlayınca, bir anlamda sonun başlangıcı yaşanmış oluyor. Bir genç kadın, düğün hazırlıkları sırasında benliğini saran duyguları şöyle anlattı:

�Sanki bir dürbünle, karşımdaki uçsuz bucaksız çölü inceler gibiyim. Dürbünü hangi yöne çevirsem, kumların üzerine bırakılmış cesetler görüyorum. Çıkış noktası olmayan, yabancı bir ortamda yaşama mücadelesi vereceğimi düşünüyorum. Bu çölde yapayalnız ve çaresiz kalmak korkusu, aklımı karıştırıyor. Tehlikeli bir maceraya atılmaya gerek var mı, diyorum içimden.�

Gençlerin korkusu aileden geliyor

Boşanmanın bir de çocuk tarafı var. Boşanmış ailelerin çocukları için aslında çocukluk dönemi, boşanma belgesiyle noktalanmış oluyor.

Anneyle baba, çocukların mutlu olabilmeleri için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, bir gerçeği değiştiremezler:

Ailelerindeki bölünme, çocukları birdenbire olgunlaştırır. Onlar için çocukluk sona ermiştir. Çocuklar mutlu ve huzurlu olabilmeyi kendi çabalarıyla gerçekleştirebileceklerdir.

Boşanmayla birlikte çocuklar, bir çok konuda, kendi kararlarını vermek zorunda kalırlar. Bundan sonra gelecekleri konusunda da kendikendilerine bazı kararlar almaktan başka çareleri kalmaz.

Kısacası, çocukların çocukluk dönemi, boşanmayla birlikte sona erer.

Boşanmış eşlerin çocukları, bu ayrılıktan duydukları üzüntüyü, korkuyu, her zaman dile getirmiyorlar.

Pek çoğu, acı gerçeği kabullenmiş görünüp, üzüntüsünü kendine saklıyor.

İşte size bir örnek:

Lise öğrencisi genç kız, bir gün okuldan eve döndüğünde, babasının elinde bir bavulla kapıdan çıkmak üzere olduğunu görür.Babanın yüzündeki sıkıntılı ifade, o anda genç kızın içine bir korku düşürür. Baba, �Ben artık annenle bu evde yaşamayacağım. Ama seninle sık sık görüşeceğiz. Sen benim kızımsın, hiçbir olay bu gerçeği değiştiremez� der demesine de, verdiği sözü tutamaz.

Boşanmış ailelerin çocukları, evlenirlerse, kendilerini de aynı akıbetin bekleyeceğine istemeseler de inanıyorlar. Anne ve babalarının yaşadıkları sorunların her evlilik için geçerli olacağı düşüncesini akıllarından çıkaramıyorlar.

Ve bu çocuklar, gençlik çağına geldikleri zaman evliliğin onları mutsuzluğa mahkum edeceğine inanıyorlar.

Bu gençlere yanıldıklarını anlatmaya çalışırsanız, hemen kendi ailelerinde yaşadıkları sorunları sıralayıp, aynı olayları tekrarlamak istemediklerini vurguluyorlar.

Neden boşanıyoruz

Gençlerin, yuva kurarken, bir ömür boyu sürecek beraberlik fikrini benimsemedikleri kesin. Kadınların çalışma hayatına atılıp, ekonomik bağımsızlık elde etmeleri de evliliklerin daha kolay bozulmasına neden olabiliyor.

Evlenme çağına gelen gençlerin kişiliklerinde gözlenen bazı özellikler de evliliğin ömrünü kısaltıyor. Boşanmayı gündeme getiren özelliklerin başında kadının da erkeğin de eşi için, yuvası için kendi zevklerinden vazgeçmemesi geliyor. Evliliğin temel kuralının karşılıklı fedakarlık olduğu kabul edilmeyince, zamanla eşler birbirlerinden uzaklaşıyorlar.

Evliliğin, kadının ve erkeğin dilediği gibi davranmasını engelleyen bir pranga olduğunu düşünmek tılsımı bozuyor.

Bir başka boşanma nedeni de, evli çiftlerin duygularına hakim olamamaları. Yasak aşk dediğimiz ilişkilerin günümüzde giderek yaygınlaşması da erkeğin ve kadının duygularına yenik düşmelerinden kaynaklanıyor.

Birbirlerine aşık olup evlenen çiftlerin bir süre sonra �Aşkımız bitti. Evliliği sürdürmenin anlamı kalmadı� diyerek boşanma yolunu seçtiklerini görüyoruz. Oysa, o ihtiraslı aşkın yerini ideal bir arkadaşlık, �Hayat arkadaşlığı� alsa, evliliğin ömür boyu sürmesi sağlanabilir.

Yapmanız gereken şey, evlenmeye karar vermeden önce, duygularınıza yenik düşmeden, gerçekçi bir tutum içinde, hayatınızı birleştireceğiniz kişinin artılarını eksilerini değerlendirmek.

Ve eğer o kişiyle, hayat arkadaşı olmayı göze alamıyorsanız, bu sevdadan vazgeçmek.


Mavi forum

farklılık mutluluk getirirmi?

Herhalde pek çoğumuz etrafımızdaki bazı kadınların kocası için, "Ben ona fazlayım", "En az 2-3 gömlek üstünüm" dediğini duymuşsunuzdur. Farklı olmak, bilhassa evliliklerde, ne dereceye kadar iyidir? Farklı kişiler mutlu mudurlar? Farklılıklar saadeti tamamlar mı? İsterseniz gelin, birlikte değerlendirelim. Genelde görmüşsünüzdür, eşlerden biri sakin ve uyumlu, diğeri baskın karakterdedir. Yöneten ve yönetilen vardır. Yöneten ya evde terör estirir, ya dediğim dedik gezer, her iki durumda da diğeri, hır gür çıkmasın diye ses çıkartmaz veya korkar; içinden isyan eder, uyar. Veya yine taraflardan biri her şeyi düşünür, yapar, organize eder; diğeri eşine, zevkine, düşüncesine güvenir ve sadece uyar. Genelde böyle eşlere herkes hayranlık duyar. Hele hele bu eş erkekse doğrusu, hanımların aklı bu evlilikte kalır. "ne şanslı kadın", "adam her şeyi hallediyor, pes doğrusu"... Ve bu arada "aman nazar değecek" "maşallah" iyi niyet sözleri. Eğer bu eş kadınsa bu sefer erkekler adamı şanslı bulur ve kendileri de "çekip çevirecek" kadın özlemi çekerler. Bazen de bu tip erkeklerden "kılıbık", "beceriksiz" ve "karısının sözünden çıkmaz" diye bahsedip güya aşağılarlar. Ya da kadını "cadaloz", "bilmiş", "erkek gibi" diye nitelendirip bu sefer şahsı aşağılarlar.

Farklılık mutluluk getirir mi?

Genelde baskın karakterdeki kadın, acaba bilinçli olarak mı böyle davranır, yoksa mecburiyetten mi? Her şey başına kaldığı için mi böyledir? Yani, yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkmıştır? Esasında o kadınlara sorsanız, ne kadar yorulduğunu, nasıl oraya buraya koşuşturduğunu, her şeyin başına kaldığını, kimsenin yardım etmediğini savunacak. Bazı kişiler "Ben arabanın gazı o frenidir" diye aralarındaki farklılıkların faydasını savunur. Veya, "Ben A isem o Z'dir", "Aramızda hiç bir birliktelik yoktur" gibi sözlerle farklılıkları vurgularlar. Acaba bu derece ayrı görüş, bu derece ayrı karakter mutluluk verir mi? Yani, siz sağa o sola giderse ortada nasıl birleşeceksiniz? Hiç gezmeyi sevmeyenle çok seven nasıl anlaşacak? Veya konuşkan, dışa dönük ile sessiz, içe dönük nasıl iletişim kuracak, nasıl evliliklerini devam ettirecek ve dolu dolu ilerleyecekler? Daha bir sürü örnek: Çocuk sevenle sevmeyen, eli sıkıyla eli açık, inatçıyla çabuk unutan, tutcuyla açık fikirli...

Bu tip farklılıklarda ya biri diğerine uyacak veya en iyisi ortada buluşacaklardır. Her gün gezme isteyenle hiç istemeyen, (birbirinin hatırı için) biraz çıkacak biraz çıkmayacaklardır. Veya, çaz sevenle nefret eden orta yerde her ikisinin de tolere edebileceği bir müzik dinleyeceklerdir. Karakter farklılıkları daha zordur. Ve nedense iki kutup olarak başlangıçta birbirlerini çekerler. Dışa dönük, konuşkan, hareketli kişi tam tersi olan kişiye ilgi duyar. Bir yerde, diğerini onun dengesi diye görür. Ama uzun menzilde bu bir sorun olur ve bize, yani evlilik terapistlerine baş problem olarak getirilir. Hayatlarındaki duygusal boşluklar, haksızlıklar, eksiklikler, anlayışsızlıklar hepsi hepsi bu farklılıklara dayandırılır veya her taşın altından karakter farkları çıkar. Algılar, anlayış tarzları ve değerlendirmeler her insanın karakterine göredir. Farklı karakterler anlaşmakta zorlanır. Ancak herkes ya kendisini uyduracağını, ya da onu değiştireceğini sanır. Ve tabii hiç kimsenin değişmeyeceğini, yanlış beklentiye girmemeleri gerektiğini anlamayacak kadar gözleri karadır. Aşk, sevgi bizi nereye kadar taşırsa, oraya kadar ağır aksak gideriz. Bir gün bir bakarız ki mutluluk oyununu oynamışız. "Ha gayret biraz daha idare edelim" deriz, çoluk çocuk hatırına gideriz ama bir gün "Müşterek hiç bir şeyimiz yok" der kalırız.

Bazen de köylü şehirli; yabancı Türk farklılıklarını görürüz. Yörelere göre adetler, ananeler, anlayışlar, görüşler farklıdır. Bize normal gelen eşimize acayip gelebilir. Genellikle evlilikten önce tolere edilen hususlar (açık giyinmek, baş örtüsü, şakalar) evlenince demirbaş olarak kalır; diğer eş kızar istemez, ya zorlar, ya da tatsızlık çıkarır. Diğer kişi alıştığı şeyleri yapamadıkça kızar, incinir, haksızlığa uğramış veya baskı altında kalmış hisseder. Netice yine duygusal boşluk, yine elektrikli, sancılı birliktelik. Bir sürü evlilik problemlerinin kökü bu esaslara dayanır. İlişkileri zedeleyen, gevşeten, törpüleyen hep bu farklılıklardır. Din farklılığı, görgü farklılığı, karakter, görüş ve anlayış farklılıkları hepsi evliliği zora koşar. Ortada buluşabilenler, görmezden gelenler, alttan alan veya isteyerek uyum sağlayanlar, bu engelleri azaltabilirler. Yoksa terapi almayan, sevgileri azalmış olanlar veya bunları büyütüp, çaresizlik içinde kıvranan, hasta olanlar ne yazık ki bir yere varamazlar. Bir sürü bezgin, üzgün, hırçın insan veya depresyona, panik atağa, psiko-somatik rahatsızlıklara açık kişiler olurlar. Sağlıklı kişilerin, sağlıklı evlilikleri ve çocukları olur. Evlenmeden önce en az yüzde 70 uygunluk derecesi tutturanlar, üç aşağı beş yukarı evliliklerini devam ettirebiliyorlar. Sevgi ve aşkın kör ettiği gözlerimizle, karşımızdakinin boyunu, posunu, ailesini, görgü, bilgi, kültürünü, tahsil, anlayış ve genel hayat görüşünü, inanç, sosyal seviye ve mali durumunun uygun olup olmadığını ve aramızdaki farklılıkların çapını ölçebilirsek mutlu bir evlilik, birliktelik yaparız. Sonuç olarak, farklılık ne kadar azsa, o kadar mutlu bir evlilik var demektir.


Mavi forum

benden daha çok kazanıyor sendromu

Büyük bir aşkla başlayan ilişkiler, kadının eğitim durumunun daha iyi olması veya daha çok para kazanması nedeniyle çıkmaza girebiliyor. Bunların yanı sıra kadının ailesinin maddi durumunun iyi olması, mütevazı bir hayat yaşayan erkeği zaman zaman rahatsız edebiliyor ve eşler arasında "Babamın evinde arabam vardı" veya "Git o zaman o istediğin pahalı yüzüğü baban alsın" tarzında kavgalar yaşanabiliyor.

İlişkinin koptuğu an

Kıskançlık, çoğu zaman kişilerin birbirlerinin ayaklarına dolanmalarına neden olabiliyor. Özellikle ikili ilişkilerde kadın biraz sivrilmeye başladığında erkek paniğe kapılıyor. Kaybetme korkusu ve yetersizlik duygusu kişiyi karşı tarafı kırmaya itiyor. Teşvik etmeyi, sevinci paylaşmayı, yükü azaltmayı bir tarafa bırakın, karşısındakinin tökezlemesi için kişi neredeyse her şeyi yapıyor.

Oysa kadın ve erkek önce sevgiyle bir araya geliyor. Huzur, mutluluk, saygı ve paylaşım temel beklentilerini oluşturuyor. Her şey başlangıçta iyi gidiyor. Sonra kadının veya erkeğin hayatında iş ya da ilgi alanı açısından farklılaşmalar yaşanıyor. Seyahatler, toplantılar geliyor gündeme. Özellikle kadının hayatındaki değişiklikler, erkeği çıkmaza sokuyor. "Karım çok para kazanırsa beni terk eder mi?", "Eli para görünce, sözüm geçmez mi olur?", "Ya gittiği seyahatte başka birine aşık olursa?" gibi endişeler erkeği bunalıma sürüklemeye başlıyor. Konu hakkında konuşulmadıkça kuruntular büyüyor. Erkek kıskanıyor, söyleyemiyor, karşı çıkamıyor ama, gerginlik artıyor, tartışma yaşanıyor. Kırıcı, kişiliğe zarar verici sözler söyleniyor ve saygı zedeleniyor. Sonunda sevgiyle beraber ilişki de bitiyor.

Çözüm; iletişimden geçiyor

Elbette her zaman olaylar böyle gelişmiyor. Durumu sindirmesini ve anlayışla karşılamasını bilen erkek, eşine her konuda destek oluyor ve başarısını paylaşıyor. Bu da ancak iletişim sayesinde gerçekleşebiliyor. Eğer eşler doğru frekansta buluşabiliyorsa, bir süre sonra kadın - erkek ayrımı da ortadan kalkıyor. Kadın işyerinde fazla mesaiye kaldığında, erkek rahatlıkla mutfağa girip yemeği hazırlayabiliyor veya erkeğin işi uzadığında kadın otomobili servise bakıma götürebiliyor. Maddi konularda da çözüme gitmek zor değil. Örneğin bir taraf su faturasını öderken, diğer taraf da elektrik faturasını üstlenebilir. Mutfak veya ev kirası gibi masraflar paylaşılabilir. Karşılıklı anlayış ve destek, ilişkinin sorunsuz bir şekilde yürümesini sağlıyor. İki taraftan biri, diğerini çekemiyor ve huzursuzluğa neden oluyorsa, ilişki sendelemeye başlıyor.

Karşınızdaki insanı en iyi flört veya nişanlılık döneminde tanırsınız. Aranızdaki en ufak bir anlaşmazlık, ilerde daha büyük bir sorun haline gelebilir. Maalesef "evlenince her şey daha iyi olur" mantığı pek gerçekleşemiyor. Bu nedenle bir karara varmadan önce, bazen aşkı bir kenara bırakıp mantıkla hareket etmek gerekiyor.

Üç soru - üç cevap

1- Erkek arkadaşım lise, ben üniversite mezunuyum. Evlenmeyi düşünüyoruz. Aramızdaki bu eğitim farkı ilerde ilişkimizi etkiler mi?

Bu soruyu sorduğunuza göre, korkarım bu konudaki şüpheleriniz, ilerde eşinizde çekindiğiniz davranışı tetikleyebilir. Eşler arası statü farkları ve sebep oldukları problemler, cemiyetlerdeki eşitlik / eşitsizlik, din ve politik sistemle de yakından orantılı. İnsanların arasında açıklık, eşitlik olan cemiyetlerde eşlerin meslekte ilerleme ve başarı konularında birbirlerine karşılıklı destek verildiği görülür. Eşinizin, mesleğiniz nedeniyle sahip olacağınız bağımsızlık, sosyal çevre ve hayatınızı kabul edip takdir edebilecek bir karekteri varsa, eminim problem olmayacaktır. İlerde aile içi yarışma dediğimiz bir durum olabilir. Erkek, karısının statüsünden rahatsızlık duyabilir. Ancak bunlar halledilmeyecek problemler olarak gorülmemeli. Sizin başarınız, ona iyi bir model olmanız, onu da motive edip başarıya ulaştırabilir. Eşinizin, başarınızda onun da payı olduğunu bilmesi önemli. Bu sizin de tutumunuzla yakından ilgili. Birbirini hayat arkadaşı seçmiş iki insanın birbirlerine destek olmaları gerekir.

2- Kocamdan daha çok kazanıyorum. İş toplantılarım ve başarılarım onu rahatsız ediyor. Ne yapabilirim?

Eşiniz kendini ifade edemiyor olabilir. Belki sadece "Seni seviyor ve kaybetmekten korkuyorum" demeye calışıyor olabilir mi? Çünkü kadın ve erkek beyinlerini farklı kullanıyor. Çoğunlukla erkekler beyinlerinin lojik ve mantıktan sorumlu sol tarafını, kadınlar ise iletişim ve geniş algılamadan sorumlu duygusal sağ tarafı kullanıyor. Sağ ve solu bağlayan kısım ise kadınlarda yüzde 40 daha gelişmiş. Yani beyinleri sağ ve sol arası iletişimi daha çabuk gerçekleştirebiliyor ve olayları daha iyi algılıyor.

3- Eşim çocuğumuz doğduğundan beri çalışmamı istemiyor. Çok iyi kazanıyordum, işimi bırakmalı mıyım?

Sevdiğimiz insanlar isteklerimizi kabul etmeyecek düşüncesiyle bazen bizi mutlu edecek yaşam tarzımızdan vazgeçeriz. Sürekli vazgeçmek, dilekleri yokmuş gibi yapmak bir şekilde kendini belli edecektir. Kocanızla birlikte alınması gereken kararların dışında (nerede yaşanacak, çocuk istiyor muyuz v.s.) çalışıp para kazanmak gibi en doğal hakkınız ile ilgili seçiminizde eşinizden yeşil ışık almanız şart mı? Bir bakın, yaptığınız her adımda 'izin' almaya mı alışmışsınız? Siz mutlu değilseniz evliliğiniz, ilişkiniz nasıl mutlu olabilir? Unutmayın, eşinizle zaman zaman aynı fikirde olmamanız çok normal. Onu korkulacak bir baba gibi görmeyin. Sizi anlamak isteyen, belki korkuları olan ve sizi 'korumaya' çalışan bir yaşam arkadaşı olarak görmeye çalışın. İsteklerinizi kabul ettirmek için uğraşın. Sizin gereksinmeleriniz önemli, onları yapın. Sizin için önemli isteklerden vazgeçerseniz, ilerde evliliğinizden de vazgeçmek zorunda olabilirsiniz.

Kaynak : Ailem ve ben


Mavi forum

Mutlu Bİr Evlİlİk İÇİn EŞİnİzle MesajlaŞin!

MUTLU BİR EVLİLİK İÇİN EŞİNİZLE MESAJLAŞIN!



“ÇAĞIMIZIN METRESİ İNTERNET VE CEP TELEFONU OLDUĞU İÇİN KENDİNİZE BİR CEP TELEFONU EDİNİN VE EŞİNİZLE BOL BOL MESAJLAŞIN”




Evlilik sorunlarıyla ilgili elimizde bulunan veriler, ülkemizde son yıllarda özellikle büyük kentlerde bilinen sorunlara ve sorunların kaynağına artık teknolojinin de katıldığını kanıtlıyor. Mutsuz ve birbiriyle anlaşamayan evli bir çiftin sorunları üç aşağı beş yukarı iletişimsizlik, şiddet, birbirine değer vermeme, aile büyüklerinin evliliğe müdahale etmesi, aldatma, karakter uyumsuzluğu, ekonomik sebepler, eşlerden birinde görülen alkol ve/veya madde kullanımı, cinsel problemler, bakımsızlık... gibi sıralanırken şimdilerde teknolojinin çok ilerlemesiyle birlikte bu sorunlara eşlerden birinin ,sahip olunan teknolojik alet veya makineyle eşinin kendisinden daha çok ilgilendiğini hissetmesi de eklendi. En çok da cep telefonu ve internet yüzünden başlayan kavgalar çözümsüzlük yaratıyor.

2003 senesinde evlilik sorunlarıyla başvuran ve profesyonel yardım verdiğim çiftlerin % 27’ sinde dinlediğim bu teknolojik aletlerin çiftin arasına girmesi ve çağımızın metresi olmaları sorunu söz konusuydu. Yardımcı olurken bir de bu aletleri beraber kullanmalarını tavsiye ettiğim çiftler üzerinde son derece olumlu sonuçlarla karşılaştım.

Çağımızın en gerekli ve en zevkli işlerinden biri olan teknolojik nimetlerini birlikte kullanırken eşlerin birbirleriyle chat yapması, mesajlaşması evliliklerine çok olumlu yansıyor. Hem birbirleri için birşeyler yapıyorlar hem de teknolojiden uzak kalmıyorlar. Birbirlerinin yüzüne karşı söyleyemediklerini de bu sanal ortamlarda açmaları ve tartışmaları sorunlarının çözümünde son derece etkili olmaktadır.

Bu yüzden eşinizi teknolojik aletlere kaptırmamak için siz de bu ortamın içinde yer almalısınız. Evlilikte mutluluk sadece yüzyüze olarak korunamıyor çünkü son zamanlarda...


Mavi forum

Bebeği Beslerken Yanlış Yapmayın

Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Kılınç, yemeği zorla yedirmeye çalışmanın, anne ile bebek arasındaki ilişkiyi olumsuz yönde etkilediğini söyledi.

Kılınç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ek gıdalara başlamak için bebeklerde çiğneme fonksiyonunun gelişmesi gerektiğini belirtti. 6-8 ay döneminde bebeklerin dişlerinin çıkmaya başladığını ve bu dönemde ek gıdalara geçilebileceğini ifade eden Kılınç, şöyle konuştu:

"6'ıncı aya kadar anne sütü, bebeklerin bütün ihtiyaçlarını karşılıyor. 6'ıncı aydan sonra ise anne sütü yetersiz kalıyor. Ek besinlere geç bir dönemde geçilmesi, beslenme yetersizliğine ve büyüme geriliğine neden oluyor. Ayrıca fizyolojik açıdan bebekler 6'ıncı aya kadar sadece yutuyor, 6'ıncı aydan sonra ise çiğnemeye başlıyor. Çocuklar diş çıkarmaya başladığından itibaren ek besinlere geçilebilir."

Kılınç, ek besinlere öncelikle sebze ve meyve püresiyle başlamak ve daha sonra çorba ve diğer besinlere geçmek gerektiğini dile getirdi. Bebeğin bu dönemde ek besinlere alışmakta güçlük çekebileceğini, bu nedenle birçok annenin, "çocuğum yemiyor" diyerek telaşa kapıldığını ifade eden Kılınç, şöyle devam etti:

"Bu dönemde annelerin çoğunluğu bebeğin yemek yememesinden şikayetçi olur ve bebeğe besinleri zorla vermeye çalışır. Birçok anne çocuğun dikkatini televizyona ya da oyuncaklara çekerek yemek vermeye çalışır. Ancak bu çok yanlıştır. Bu yanlışı birçok anne yapıyor. Yemeği zorla yedirmeye çalışmak, anne ile bebek arasındaki ilişkiyi olumsuz yönde etkiler. Bebeğin de bir kişiliği olduğu unutulmamalı. Anne ile bebek arasındaki ilişkiyi sıcak tutmak her zaman çok önemli. Bu dönemde zorla yemek yedirilen ve bu şekilde kilo alan bebeklere, 1-1,5 yaşından sonra yemek yedirmek iyice zorlaşır."

Anneler Öncelikle Sabırlı Olmalı
Kılınç, annelerin bebeklerini beslerken çok sabırlı olması ve yemeği yememesi durumunda biraz bekleyerek tekrar denemesi ya da yemeğin tadını farklı besinler katarak değiştirmesi gerektiğini vurguladı.

Yemek konusunda annelerin ısrarcı davranmaması ve mutlaka yemeği bebeğe aç karnına vermesi gerektiğini dile getiren Kılınç, "Ek besinlerin biberonla da verilmemesi gerekiyor. Ek besinleri verirken kaşık kullanılmalı. 7. aydan sonra bebek kıyma ve yumurta da yiyebilir" dedi.

Kılınç, çocuğun bir yaşına geldiğinde aileyle birlikte sofraya oturabileceğini ve ailenin yediği yemeklerden yiyebileceğini belirterek, bebeğin bu dönemde kendisinin yemek yemeye çalışması gerektiğini kaydetti.

TRTHABER

Mavi forum

erkeklerin istedikleri

her zamn benimle olsun güzel olsun gibiii bence sizce neyyyy??

Mavi forum

erkeğinizi yakınlaştırın

Her kadın sevgilisinin aklından geçenleri bilmek ister. Ne var ki, erkekler için kalplerini bir kadına açıp, içindekileri dile getirmek bir hayli uzun sürer

BİR erkeği duygusallaştırmak istiyorsanız, doğru zamanı ve doğru yeri seçmeniz çok önemli. Eğer sevgiliniz yorgunsa; başka bir işe konsantreyse ve rahatlamak istiyorsa, ona sorularla yaklaşmanız sonuç vermeyecektir.

Misafir beklediğiniz ya da sevgilinizin rahatlamak istediği zamanları sohbet için seçmemelisiniz. Birlikte bir aktive yaptığınız zaman konuşmayı deneyin.

Onu sorgulamayın

Kadınların sıkça düştükleri bir hata var. Sevgililerine peş peşe sorular sorarken, aynı zamanda ses tonlarını da ayarlamayı beceremiyorlar.

Öyle kibir sohbet havasında geçmesi gereken konuşmalar, sohbetten çok bir sorguya benziyor ve erkekler kalplerini açmak yerine kaçmayı tercih ediyor.

Erkekler duygularını kolay kolay dile getirmez, onlardan öyle bir şey istediğinizde ürkmeleri normal. Eski tecrübelerinizden, gelecek planlarınızdan bahsedin.

Erkekler gelecek ideallerinden bahsetmeyi severler, onlara özel sorular sormak istediğinizde o havayı vererek sorun. Eğer ona açılıyorsanız, güvenini kazanınırsınız ve o da size açılır. Ondan bunu istiyorsanız, ilk önce siz açık ve samimi konuşun.

Durmanız gerektiğinde durun

Belki anlamsız gibi gelecek ama bir erkeği konuşturmanın en iyi yolu bazen susmaktır. Kadınlar sevdikleri erkek hakkında en ufak ayrıntıyı bilmek ister. Çoğu zaman bu bir takıntı haline gelir.

Sürekli kurcalamak yerine, olayların kendiliğinden gelişmesini bekleyin. Arka planda kalmayı bir deneyin, göreceksiniz ki bilgiler daha fazla gelmeye başlayacak.


Mavi forum

sevgili seçerken dikkat

Aşk kırgınlıklarımızdan söz ederken en sık tekrarladığımız şey seçimimizin yanlış olduğudur, değil mi? "Meğer doğru insan değilmiş! Nasıl böyle bir hata yaptım, biraz daha dikkatli olsaydım böyle olmazdı" deriz demesine de, tekrar tekrar aynı yanlışa düşer, hiç olmayacak birini seçeriz. "Yine yanlış yaptım. Bir daha asla iyi tanımadan (!) birlikte olmayacağım..." Bu nakarat böyle uzaaar gider. Peki neden bu yanlış seçimleri yapıyor insan, biliyor musunuz?

Bakalım neden seçtiklerimiz "kötü" çıkıyor, neleri görmezden gelip, atlıyoruz, neleri görmemiz gerekiyor:

Biraz ama birazcık temizliğe dikkat etmeyen bir görüntüsü var ama bazen böyle, yoksa genelde çekici biri." Mantık hatası yapmıyoruz merak etmeyin. Temizlik konusuyla çekiciliğin bir ilişkisi yok elbette. Doyurucu bir ilişkiye duyduğumuz açlık bize bu mantıksız sözleri (bilerek) söyletiyor. Biz söyledik, ama siz söylemeyin!
Biraz çok içiyor sanki, ama olsun, kim içmiyor ki?! Hem o içmesin de kim içsin, geçirdiği korkunç çocukluk dönemini ben yaşasaydım şimdiye çoktaaan alkoliktim." Sanki herkes el bebek gül bebek büyümüş de, bir onun çocukluğu kötü. Belli ki bu adam kalıbında durduğu gibi değil. Gönder! Yoksa bir daha gönderemezsin.
O son cadı sevgilisi neler yapmış benim canıma!" Kimbilir sizin canınız neler yaptı o zavallı kıza. Sorun soruşturun bakalım, belki kendinize de bir pay düşer. Şimdiye kadar bütün sevgilileri cadıydı da bir siz mi meleksiniz? Abartmayın... Adam baştan hatalı, iyi bir ilişki referansı bile yok. Siz neye güvenip onunla birlikte olacaksınız? Belki sizden sonraki sevgilisi de size cadı diyecektir!
Kaç yaşına gelmiş, hala evlenmemiş. Galiba hayatının kadınını bulamamış. Herkes öyle kötü durumda ki nasıl bulsun. Ama iyi olmuş, artık birlikte mükemmel bir ilişkimiz olacak." O, bu mükemmel ilişkilerden her gün yaşıyordur, öbürü için de zaman kalmıyordur. Belki de o iyi bir insandır da, layığı olabilecek birini bulamamıştır. Yani...
O kadar çok çalışıyor ki, iyi bir hayatı olsun diye. Bana fazla zaman ayıramıyor ama beni sevdiğine eminim." Biz de eminiz, sık sık katıldığı iş toplantılarını şöyle bir yoklayın, bakalım gerçekten hangi "iş"le meşgul... Hayatınızı iş (!) toplantılarından dönmesini bekleyeceğiniz bir erkeğe adamak istediğinizden emin misiniz? "HAYIIIR!" İyi o zaman, bu da olmadı.
Evi çok dağınık ama onun kişiliği öyle. Olsun..." Eee, ilişkiniz boyunca artık siz toplarsınız evini, onun da size ihtiyacı vardı zaten. Sizin de bütün istediğiniz; "şöyle dağınık bir adam bulsam da, evini toplasam"dı. Şaka yapıyoruz elbette... Bunu bir gün yapacaksınız, iki gün yapacaksınız, üç, dört....
İnsanlardan hep uzak durmaya çalışıyor... Üst üste çok darbeler yedi anlaşılan." Adam antisosyal işte!!! Siz de öyle, aradığınız da böyle biriydi değil mi? Saçmalamayın, her zaman bunun tersi hayaller kurmaz mıydınız? Ne çabuk unuttunuz. O yüzden siz hiç bu ilişkiye niyetlenmeyin, bozacaksınız.


Mavi forum

sevgili bulma yolları :)

Size uygun bir sevgili var ama acaba nerede? Belki şimdi yanınızdan geçti, belki lisede unuttunuz onu, belki aile dostunuzun oğlu. İşte kişiye göre sevgili bulma rehberi.

ÇOK OKUYANLAR:
Herhangi biri sizi açmaz. Uzun sohbetler edebileceğiniz, dünya görüşünüzün aynı olduğu kişilere yönelin. Cazip gelen çekici kişiler olabilir ama onlardan çabuk sıkılacağınız kesin. Göze hoş görünen bir süre sonra sıkıcı olabilir ve sohbetleriniz televizyon karşısında sıkışıp kalabilir. Siz iyisi mi kültürel mekanları mesken haline getirin. Örneğin çok sık alışveriş yaptığınız kitapçıda biraz daha fazla vakit geçirin. İlgi duyduğunuz alan sosyoloji mi, o bölümün önünde en az sizin kadar çok vakit geçirecek biri mutlaka yanınıza gelecektir. Kitapçıdaki satıcıları rahatsız etmemekte fayda var. İçeri giren her erkekle konuşmaya girişmeyin. Sezgilerinize güvenin, bir gün o oraya gelecek. Başlangıç hareketiniz, aradığınız kitabı okuyup okumadığını sormak olabilir.

EĞLENCE DÜŞKÜNLERİ: Sizin mekanınız barlar demek mümkün ama, bar çıkışlı pek çok ilişkinin sonunun hüsran olduğunu herkes gibi siz de bilirsiniz. Barlarda, gece hayatında herkes biraz farklı görünmeye çalışır. Siz iyisi mi barlarda değil de, sohbet de edebileceğiniz kafe-barlarda yan masadakileri gözden kaçırmayın. Sarhoş olmamasına dikkat edin, ertesi gün gündüz gözüyle yabancılaşmanızı da önlersiniz böylece. İştahla yiyenlerin keyifli insanlar olacağı gerçeğinden yola çıkarak, tanışmak için ilk adımı atıp atmamaya karar verebilirsiniz belki. Başlangıç hareketinizi tuzu istemek gibi basit bir hareket olabilir.

SPOR TUTKUNLARI: Spor salonlarının uygun yerler olduğunu söylemeye gerek yok ancak biraz daha ileri giderek yazın tenis kortları, kışın kar pistleri ve kapalı yüzme salonlarını da deneyin. Daha ekonomik bir çözüm ise hafta sonları sahilde koşmak ve yürüyüştür. Sizin başlangıç hareketiniz ustalıklı bir çarpışma ya da ayak burkma numarasıdır.

SEÇİCİ OLMAYANLAR: Ben bir sınıfa dahil değilim diyorsanız, hem entel hem eğlenen her an her yerde olabilir bir ruh haliniz varsa siz de arkadaşlarınızı seferber edin. Size uygun olduğunu düşündükleri adaylarla bir randevu ayarlamalarını isteyin. Yani bir çeşit "kör buluşma" "blind date" ya da "chat tanışması" gibi . Ancak bunda hayal kırıklığına uğrama riskiniz biraz daha az, çünkü arkadaşlarınızı sizi az çok tanıyorlar. Sonuç olarak arkadaşlarınızın aynı dertten yani sevgilisizlikten muzdarip pek çok yalnız erkek bulacağından emin olabilirsiniz. Sizin başlangıç hareketiniz neden yalnız olduğunu anlamanızı sağlayacak bir soru olabilir. İyi erkeklerin kapılmış olduğu, geriye sorunluların kalmış olduğu gibi bir gerçeği unutmak ve kendinizi garantiye almak lazım


Mavi forum

O çok "özel"!

Sevdiğiniz erkeğe, eşinize olan duygularınızı ona ne ölçüde hissettiriyorsunuz?

Onu dinleyin

Psikolog Dr.Alon Gratch konu ilginizi çekmese de onun heyecanla size anlattığı şeyleri dinlemeniz gerektiğini vurgulayarak şunları söylüyor: �Diyalog kurmanın erkekler için duygusal bir anlamı var. Politika ya da spor hakkında sohbet ederek aranızda bir bağ kurabilirsiniz. Fakat konuşmanız esnasında çocukların her gün kıyafet kirletmesinden şikayet eder ya da ona konuyla alakasız birşeyler sorarsanız onu dinlemediğiniz düşüncesine kapılabilir�.

Erkek arkadaşlarıyla zaman geçirmesine izin verin

Eşinizin / sevgilinizin en iyi arkadaşı olduğunuz bir gerçek. Fakat arada bir kendi arkadaşlarıyla evin dışında vakit geçirmek istemesi çok doğal. Psikolog Dr. Joann Magdoff konuyla ilgili bakın neler söylüyor: �Erkekler dışarıda vakit geçirerek enerji toplar�.

Dışarıda vakit geçirmesine izin verin dediysek bu her geceyi dışarıda arkadaşlarıyla takılarak geçirecek manasına gelmiyor tabi. Diyelim ki 3 yaşın altında iki tane çocuğunuz var. Ona ayda bir kez nefes alması için gece çıkabileceğini söyleyin. Tabi siz de kendinize zaman ayırmayı ihmal etmeyin.

Eğer ikiniz de ilgilendiğiniz şeyleri yapmaya fırsat bulursanız başka bir deyişle evliliğiniz içinde kendinize biraz alan bırakırsanız flört dönemlerinizde birbirinizden etkilenmenize yol açan yönlerinizi sonsuza kadar korursunuz.

Onu düşündüğünüzü her fırsatta gösterin

�The Truth About Love� adlı kitabın yazarı Pat Love partnerimizi düşünerek yaptığımız birçok hareketin ilişkiye olumlu etki ettiğinin altını çiziyor ve ekliyor: �Sigarasının bitmek üzere olduğunu fark ettiğimde yenisini alıp ona veriyorum ve bu davranışım onu çok sevindiriyor. İşinde çok stresli günler geçirdiği bir dönemde ev için yapmakla yükümlü olduğu bir işin sorumluluğunu üzerinden alın. Örneğin kasap alışverişini yapıyorsa o dönemde bu alışverişi siz üstlenin. Ona da kendine ayıracak daha çok zaman kalsın. Bu davranışınız karşısında sizin onu ne kadar düşündüğünüzü anlayacak�.

Onu takdir ettiğinizi belli edin

Erkeklerin öz güveni işteki, yataktaki ve özel hayatındaki başarısıyla doğru orantılıdır. O hayatının sonuna kadar yaptığı işlerde annesinin onayını almak isteyecektir. Şu durumda hayatında onay beklediği o kadının yerini siz almış oluyorsunuz. Dr. Gratch konuyla ilgili bakın neler söylüyor: �Maaşına zam yapıldığında ona �Oley! Eve daha çok para girecek� demek yerine �Sonunda senin ne kadar başarılı bir adam olduğunu gördüler� deyin�.

Ona annelik yapmayın

Arabayı yavaş sürmesini, ailesini düzenli bir şekilde aramasını ya da sağlığına dikkat etmesini söyleseniz bile o bunları yapmak istediğinde tavsiyelerinize uyacaktır. Bu tarz konularda ona fazla yüklenirseniz her şey geri tepebilir. Dr. Gratch şunları söylüyor: �Ona annelik yaparsanız bir çocuk gibi davranır. Sorumsuz davranışlarını kontrol etmeyi bırakarak ona en güzel hediyeyi verirsiniz. Yaptığı hatalardan ders almayı öğrenmeli�.

Hayal kurmasını engellemeyin

Bir gün size gelip �İleride Afrika�ya gidip bir süre orada kalacağım� derse ona sakın �peki ya çocuklara kim bakacak?� demeyin. Hayatımızın bu aşamasında elimizde birçok şey yapmak için imkan varken aslında bize bunları yapacak çok az zaman ve imkan kalıyor. Herkesin hayalleri var. Bırakın o da hayaller kursun. Yazar Love şöyle konuşuyor: �Çok uçuk bir hayali olabilir. Böyle bir hayal için tepki verirken ona destek olmak mı istersiniz yoksa hayallerini kursağında bırakmak mı?�

Mavi forum

beden dili size ne anlatıyor?

Hoşlandığınız erkek sizin hakkınızda ne düşünüyor? Cevabı bulmak için beden diline dikkat etmeniz yeterli...

Sonunda rüyalarınızın erkeğine rastladınız. Ama onun duygularından bir türlü emin olamıyorsunuz, bu yüzden de ona açılamıyorsunuz. Bir gün sizi sevdiğini bir gün de sizden nefret etttiğini düşünüyorsunuz.

Öyleyse beden dilinin size gönderdiği sinyalleri dikkate alın ve onun duygularını keşfetmeye çalışın.

Yalan söylüyor

Beden dili: Sizinle konuşurken gözlerini sürekli kaçırıyor, yüzüne bakamıyor. Ayrıca arada bir alnını ve saçlarını kaşıyor, dudaklarıyla oynuyor...

Ne demek istiyor?: Gözlerini sizden kaçırması sizden hoşlandığını ve bunu belli etmekten çekindiği anlamına gelir. Fakat, eğer onu uzun süreden beri tanıyorsanız ve hareketlerinde ani bir değişiklikle gözlerini sizden kaçırmaya başladıysa ondan şüphelenebilirsiniz. Ayrıca saçları ve dudakları ile oynaması vakit kazanmaya ve yalan söylemeye çalıştığını gösteriyor olabilir. Bu durumda onu sorularınızla sıkıştırabilirsiniz.

�Sadece senin�

Beden dili: Sürekli etrafınızda dolaşıyor. Yanınızdayken gözlerini sizden ayıramıyor. Sizi dinlerken başıyla söylediklerinizi onaylıyor. Yüzü ve vücudu size dönük duruyor.

Ne demek istiyor?: Belki tişörtünün üstünde �seninim� yazmıyor ama emin ol ki, sizden başka hiçbir şey düşünmüyor! Sizi önemsiyor ve bunu belli etmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Sizi daha yakından tanımak istiyor. Ona bir şans vermeye ne dersiniz?

Senin yanında mutlu

Beden dili: İçinden geldiği gibi davranıyor. Yorgunsa koltuğa yığılıp kalıveriyor. Siz ona birşey anlatırken o çevresiyle ilgileniyor ya da televizyon izliyor. Tamamen �umursamıyorum� havalarında...

Ne demek istiyor?: Korkacak bir durum yok! Bu hareketleri sizin yanınızda çok rahat hissettiğinin bir göstergesi. Sizin de kendinizi rahat hissetmenizi ve olduğunuz gibi hareket etmenizi istiyor. Sizden hoşlanıyor olabilir. Ama sizi sadece arkadaş olarak görme ihtimali de var. Bu konuyu onunla hiç çekinmeden konuşabilirsiniz.

Emin değil

Beden dili: Hareketleri sürekli değişiyor! Bir bakıyorsunuz sizi görmezden geliyor, bir bakıyorsunuz yanınızda...Bazen anlattıklarınızı ilgiyle dinlerken, bazen sanki başka bir yerdeymiş gibi davranıyor.

Ne demek istiyor?: Sizinle ilgileniyormuş gibi görünüyor ama bundan bir türlü emin olamıyorsunuz. Nedeni çok basit çünkü o da emin değil! Size karşı ne hissettiğini bilmiyor. Bu durumda yapmanız gereken onu sıkıştırmak değil, ona zaman tanımak olmalı. Onunla ilgilendiğinizi çok fazla göstermezseniz kazanan taraf olabilirsiniz.

Arkadaş kalmak istiyor

Beden dili: Göz kontağından çekinmiyor. Sizin yanınızda rahat davranıyor. Elleri cebinde duruyor. Sizinle vakit geçirmekten hoşlandığını dile getirmekten çekinmiyor.

Ne demek istiyor?: Size iyi haberlerimiz yok! Bu büyük bir ihtimalle �Dünya ahiret bacımsın� vakası. Onun hareketlerini biraz daha inceleyin. Yanındayken aşk konularını açın, ona sizden hoşlanan erkeklerden bahsedin. Bu konulardan konuşmaktan sıkılıyorsa sizin için ümit var demektir.


Mavi forum