26 Mayıs 2007 Cumartesi

Güzellik salonu seçerken...

Güzellik salonu seçerken...

Güzelliğine düşkün bayanlar, salonunuzu seçerken nelere dikkat etmelisiniz? Salonumuzda neleri arayamalı, nelerden uzak durmalısınız?


Ülkemizde hemen her sektörde olduğu gibi “cilt bakımı ve güzellik” sektöründe de tüketicinin son derece dikkatli olması gerektiği yaşanan olumsuz gelişmelerin de ortaya koyduğu bir gerçek…

Hijyen şart

Bu işte en önemli kurallardan biri hijyenik bir ortam, profesyonel bir kadro ve dürüst bir yaklaşımla ve dürüst bir yaklaşımla müşteriye hizmet verilmeli, müşterinin istemleri standartlar çerçevesinde yerine getirilmelidir. Bu işin de kendine göre bir standardı vardır. Hijyenik bir ortamın sağlanması önemldir. Örneğin; zemin silinebilir olmalı, kullanılan havlular temiz bir dolapta saklanmalı, aletler dezenfekte edilmeli ve odalar havalandırılmalı. Ayrıca kullanılan ürünlerin profesyonel ürünler olmasına dikkat edilmelidir.

Güzellik salonlarında çalışacak uzmanların iyi hizmet verebilmesi için iyi eğitim vere bir kurumdan uzmanlık belgesi almaları gerekir. Uzmanın başarısı göstermiş olduğu performansla orantılıdır.

Güzellik salonlarında dikkat edilmesi gereken en önemli özellikler ortamın hijyenik olması, standartlara ve sağlık şartlarına uygun profesyonel ürün ve cihazların kullanılması, her ünite için ayrı bir oda, hafif bir müzikle ve doğru aydınlatma gereklidir.

Güzellik salonlarının seçiminde ilk sırayı hijyenik kurallara uyan hoşgörülü ve uzman bir kadrosu olan müesseseler alır.

Güzellik salonlarının denetimi Estetisyenler Derneği tarafından yapılmaktadır. Güzellik salonlarında uygulanan fiyatlar, muhite kullanılan tekniklere ve ürünün profesyonelliğine gore değişemektedir.

Güzellik salonlarından faydalanmak bir kürtürdür. İnsanlar daha bakımlı olmak, ciltte oluşabilecek problemleri önlemek ve rahatlamayı sağlamak amaçlarıyla güzellik salonlarına giderler. Bütün insanların buna ihtiyacı vardır Genelde belli bir eğitime ve kültüre sahip olan insanla güzellik ve bakım konusunda daha hassas ve duyarlı davranmaktadırlar. Güzellik salonlarına gitmek bir lüks değil, ihtiyaçtır. Buralarda ürünler kesinlikle, ihtiyaçtır. Buralarda ürünler kesinlikle standartlara ve sağlık şartlarına uygun olmalıdır. Bu ürünlerde profesyonel ürünlerdir. Güzellik salonlarının denetimi Sağlık Bakanlığı bünyesindedir. Güzellik salonlarında en önemli kural hijyen’e dikkat etmektir. Fakat tek kural bu değildir.

Güzellik ve bakım salonlarında hijyen ve diğer kurallara uyulmadığı taktirde birçok hastalığın bulaşması riski doğar. Bunlardan en önemlileri de mantar enfeksiyonları ve Hepatit virüsü’dür. Bunları önlemek için uzman tarafından son derece dikkatli davranılması ve personelini çok iyi biliçlendirimesi ve denetlemesi gerekir.

Güzellik salonlarında kullanılan malzemelerin bazıları mutlaka kullanıldıktan sonra atılmalı, bazı malzemeler ise hijtyen solüsyonları ile temizlenmeli, dezenfekte edilmelidir.

Kaynak: Tüketici Raporu Dergisi

Kıskançlık evliliği nasıl etkiler?

Az miktarda kıskançlık duygusu evlilikte tutkal etkisi yapar, eşleri bir arada tutmak, evlilik bağlarını güçlendirmek açısından yararlıdır. İlişkiyi diri tutan, kişileri birbirine bağlayan kıskançlık doğaldır. Ancak, çok ciddi bir ilgiden, sevgiden yoksun kalma kaygısı taşınıyorsa, bu hem kıskanan kişiye, hem de ilişkiye zarar verir. Kıskançlığın yoğun yaşandığı evlilikler, kıskanan için de, kıskanılan için de çekilmez olur. Her şeyden önce yersiz yere kıskanılan kişi, kendisini kapana kısılmış hisseder. Kıskanan ise, zaten en büyük zararı kendisine vermektedir. Böylece evliliğin temelleri sarsılabilir.

KISKANÇLIK HASTALIK MI?
Sabah evden giderken açılıp açılmadığını kontrol etmek için perdeleri işaretleyenler, eve gelince banyoyu, sabunu kontrol edenler, eşlerini kapıcıyla bile konuşturmayanlar gibi hezeyan derecesinde kıskançlık hisseden insanlarla karşılaşıyoruz. Bu bir hastalıktır ve ilâç tedavisi gerekir. İşin zor tarafı ise, kişinin kendisinin hasta ve tedaviye ihtiyacı olduğunu kabul etmemesidir. Böyle durumlarda bütün ailenin uyanık olması gerekir.

AHENGİNİ BOZAR
Bu derece yoğun yaşanmayan, hastalık sınıfına koymadığımız, ama evliliğin ahengini bozan kıskançlıkların çoğu, kişinin sevdiği insanı kaybetme korkusunun ve kendine olan güvensizliğinin sonucudur. Bazı insanlar eşlerinin karşı cinsten birisinin bazı özelliklerini beğenmesinden rahatsız olurlar. Bunu eşlerinin kendilerini beğenmediği şeklinde algılayıp, kıskançlık duygusuna kapılırlar. Oysa bu yanlış bir algılamadır. Kimse mükemmel değildir, başka bir insanın bazı özellikleri insanın kendi özelliklerinden daha iyi olabilir. Kişi, eşinin başkalarının bazı özelliklerini takdir etmesinden, kendisini sevmediği, istemediği anlamını çıkarmamalıdır.

EŞİM BENİ ANLASIN
Kıskançlık sorunu yaşayanlara, bunu eşleriyle paylaşmalarını önerdiğimizde, kişiler bunu ifade etmeyi bir zayıflık olarak görüyorlar. Arzu ediyorlar ki, eşleri kendi kendine anlasın. Oysa eşleri kendilerini incittiklerinin farkında bile olmayabilir. Bu yüzden duygularını mutlaka ifade etmelidirler. "Eşim duygularımı anlasın" diye düşünmek zaman kaybettirir. Güven duygusunu zayıflatan en önemli etken açık konuşmamaktır. Birbirlerine dolaylı, imalı mesajlar veren, kinayeli konuşan insanlar farkında olmadan düzeltmek istedikleri yanlışı daha da arttırırlar. Sorunların büyümemesi için kesinlikle açık iletişim şarttır.

maksat kıllık olsun :) (bayanlar okumadan geçmemenizi önemle rica ederim)

> yaptığımız her anlamsız davranışın bir sebebi vardır..)) maksat
kıllık
>olsun..))
>
>Hatunların erkekleri avuçlarında oynatmak için programlanmış bir
>toplumsal bilinçaltları var. Bu kurallar her hatuna kadınlık
hormonlarıyla birlikte geçiyor, genetik olarak devam ediyor. Kadın
genlerindeki kodların şifrelerini çözdüğünüzde karşınıza çıkan liste
şöyle:
>1. Asla gerçekten düşündüğün şeyi söyleme. Asla!
>2. Her zaman anlaşılmaz ol.
>3. Aylar evvel tartışılmış bir konuyu gündeme getir,
>hır çıkar. Yıllar
>evvelki bir olayı gündeme getirerek devam et.
>4. Erkeğin her şey için özür dilemesini sağla.
>5. Ağla ve "Hep senin yüzünden" de.
>6. Adamın çantasına, elbisesinin cebine, arabasının
>torpido gözüne
>üzerinde "Seni seviyorum" yazan notlar bırak.
>7. Erkeğin gözlerinin içine bak sonra bir kahkaha at,
>adam ne olduğunu
>anlayamasın, bir kahkaha daha at.
>8. Ağla.
>9. Adam "Güzel gözlerin var" dediğinde "O kadar mı"
>diye sor.
>10. Her yere ve her şeye geç kal. Adam gecikecek
>olursa bas bas bağır.
>11. Regl döneminin cinayeti affettici unsur
>olabileceğini anlat.
>12. "Bilmem anlatabiliyor muyum" de adamın gözlerine
>bak, sonra adamın
>soyleyeceği her şeye "Anlamamışşın" cevabını ver.
>13. Babanın silah koleksiyonundan, abinin kara kuşak
>karateci
>olduğundan bahset.
>14. Ailedeki herkes bana "Prenses" der diye anlat.
>15. Eski erkek arkadaşının göbeği olmadığını her
>fırsatta söyle.
>16. Tuvalete gruplar halinde git. Asla yalnız başına
>birşey yapma.
>17. Bağımsızlık bir zaafiyet işaretidir, anne baba
>evinde oturmaya
>devam et.
>18. Ağla.
>19. "Bil bakalım canım ne istiyor" diye sor,
>bilemediğinde azarla.
>20. Herşeyi dakikası dakikasına planla, sonra asla o
>plana uyma.
>21. Kız arkadaşlarını eve cağır balkonda avaz avaz
>"Kapı açık, arkanı
>dön ve çık" diye sarkı söyle.
> >
> >22. Adamın konuşmasını "E leri açık söyleme" diye kes.
> >
> >23. "Kilo mu aldım" diye sor, cevabı beklemeden
> >tereyağlı ekmeği
> >yemeye başla.
> >
> >24. Ağla.
> >
> >25. Fıkraların sonunu unut.
> >
> >26. Sadece arkadaş grubundaki erkeklere merhaba de ve
> >onları
> >birbirlerine düşür.
> >
> >27. Adamın giyimine sürekli karış, üç dakikada bir
> >"Dik yürü" diye
> >uyar.
> >
> >28. "Neyin var senin" sorusuna "Madem anlamıyorsun ben
> >de
> >soylemiyorum" cevabını ver.
> >
> >29. Adamla ilgileniyor gibi görün, o sana ilgi duyduğu
> >anda azarla.
> >
> >30. Bes saniyelik bir sessizlik olduğu anda "Ne
> >düşünüyorsun" diye
> >sor.
> >
> >31. Saçlarının uçlarını düzelttirdiğinde, adam
> >farketmezse bütün gece
> >somurt.
> >
> >32. İnsanların sürekli kafasını karıştır.
> >
> >33. "Meclis'te kadın kotası" fikrini aç, bütün gece bu
> >konuyu anlat,
> >başka konuya geçmek isteyenleri "Maço" ilan et.
> >
> >34. Ağla.
> >
> >35. Kızarmış patatesleri erkeğin tabağına koy, bunun bir sevgi
gosterisi
>olduğunu söyle, sonra "Sen biraz kilo aldın" de.
>36. Tuzluğa bak ve adama "Bu tuzluk sana neyi hatırlatıyor" diye sor.
Adam bilemediğinde "Daha dogru dürüst tanışmıyorduk bile... Ben senden tuz
istemiştim, tuzluğu verdiğinde küçük parmağın küçük parmağıma değmişti"
diye anlat ve "Aramızdaki elektrik bitti" de, tuvalete git.
>Döndüğünde masada şampanya yoksa olay çıkar.
>37. Ağla.
>38. Kulağında kac delik olduğunu sor, bilemezse eski sevgilinin
bunlarin hepsini bildiğini anlat.
>

Tehdit edilen kadını cep koruyacak

Tehdit edilen kadını cep koruyacak

Hollanda'da tehdit edilen kadınlar için, yeni bir uyarı sistemi yürürlüğe konuldu. Bu sisteme göre tehdit edilen kadın, cep telefonundaki bir düğmeye bastığı anda, polis durumdan haberdar olacak

Hollanda'da ayrıldığı eşi ya da bir başkası tarafından tehdit edilen kadınlar için, kadının bulunduğu yeri anında gösteren ve polise müdahale olanağı sağlayan, yeni bir uyarı sistemi yürürlüğe konuldu.

Uygulama, deneme amacıyla bugünden itibaren Rotterdam kentinde başlatıldı.

Buna göre, tehdit edilen kadın, cep telefonundaki bir düğmeye bastığı anda polis durumdan haberdar olacak ve GPS sistemiyle kadının nerede olduğunu bularak anında olay yerine gidebilecek.

İlk aşamada Rotterdam'da eski eşleri tarafından sürekli tehdit edilen 30 kadına bu telefonlardan verildi. Rotterdam Belediyesi'nden yapılan açıklamada, tehdit yüzünden sokağa dahi çıkamayan, çoğunlukla yalnız ya da çocuklarıyla yaşayan kadınların, bugünden itibaren korkusuzca alışverişlerini yapabilecekleri, çocuklarını okula götürüp getirebilecekleri ifade edildi. Uygulamanın istenilen sonucu vermesi halinde, daha sonra ülke çapında genişletilmesinin beklendiği kaydedildi.

Kadınlar Ne Demek İster!!

Kadınlar
© Ihtiyacimiz var. (ISTIYORUM)
© Ne istiyorsan onu yap. (NASILSA BEDELINI ÖDETECEGIM)
© Konusmaya ihtiyacim var. (ONAYLANMAYA IHTIYACIM VAR)
© Konusmaya ihtiyacim var. (SIKAYET EDECEGIM)
© Sinirli degilim. (ELBETTE SINIRLIYIM APTAL HERIF)
© Romantik olup da su isigi söndürür müsün? (SARKAN YERLERIM VAR DA !)
© Bu mutfak cok kullanissiz. (YENI BIR EV ISTIYORUM)
© Yeni gece ayakkabisina ihtiyacim var. (ÖBÜR 60 CIFT TOZLU)
© Beni seviyor musun? (PAHALI BIR SEYLER ISTEMEK ÜZEREYIM)
© Beni ne kadar seviyorsun? (BUGÜN BIR HALT KARISTIRDIM)
© Bir dakika icinde hazirim sevgilim. (KALINCA BIR KITABA BASLAYABILIRSIN)
© Popom biraz büyük mü? (BANA GÜZELSIN DE)
© Bir iletisim problemimiz var. (BENIMLE HEMEN UZLAS)
© Hayir bagirmiyorum. (BENIMLE HEMEN UZLASSAN COK IYI EDERSIN)

Erkekler
¨ Sinemaya gidelim mi? (NETICEDE SEVISIRIZ DEGIL MI?)
¨ Yemege cikalim mi? (NETICEDE SEVISIRIZ DEGIL MI?)
¨ Seni arayabilir miyim? (NETICEDE SEVISIRIZ DEGIL MI?)
¨ Dans edelim mi? (NETICEDE SEVISIRIZ DEGIL MI?)
¨ Sizi bir yerden taniyorum sanki? (AH BIR SEVISSEK HARIKA OLUR)
¨ SIkIldim (ARTIK SEVISELIM)
¨ Seni seviyorum. (HEMEN SEVISELIM)
¨ Ben de seni seviyorum. (EE, BUNU DA DEDIK, NE BEKLIYORUZ?)
¨ Konusmak ister misin? (BEN AKILLI, ANLAYISLI VE ILGINC BIR ERKEGIM, BENIMLE SEVISMEK COK HOSUNA GIDECEK)
¨ Benimle evlenir misin? (BASKALARIYLA SEVISMENI GAYRI MESRU HALE GETIRMEK ISTIYORUM)
¨ Karnim ac (KARNIM AC)
¨ Uykum var. (UYKUM VAR)
¨ Yorgunum. (YORGUNUM)
NOT:Alıntıdır...

Dergilerdeki kadın imajı değişiyor


ABD’de moda ve gençlik dergilerinin sayfalarını süsleyen göz kamaştırıcı ünlüler ve incecik modellerin fotoğrafları arasında bundan böyle kusursuz olmayan “gerçek kadın” fotoğrafları da yer alacak.


ABD’de moda dergilerindeki kadın imajı değişiyor. Uzmanlar, sektörün genç kızlara ince ve güzel olmaları için çok fazla baskı yaptığını söyleyerek değişimi övüyor.


Sayfalarında, vücudu kusursuz olmayan “ortalama kadın” fotoğrafları kullanarak kusurları kapatmak için ipuçları veren Seventeen, Teen People, CosmoGirl! ve Teen Vogue gibi dergilerin editörleri, “değişen vücut tiplerini yansıtmak ve gençlere herkesin kusursuz olmadığını göstererek kendilerine güven kazanmalarını sağlamak amacıyla artık daha az model kullandıklarını” söylüyor.

Seventeen dergisi editörü Atoosa Rubenstein, “Sadece 36 beden kızların fotoğraflarını kullanmak okuyucularımızın işine yaramaz. Herkes güzeldir ve güzellik sadece güvenle ilgilidir. Biz bunu göstermeye çalışıyoruz” dedi. Rubenstein, önceliğinin var olanı yansıtmak olduğunu söyleyerek, dergi çekimlerinde kullanılan kızların model olmadığını, değişik vücut ve cilt tiplerini yansıtan sıradan kızlar olduğunu söyledi. Son iki yıl içinde satışlarda görülen yüzde 17’lik artışın bu değişime bağlı olduğunu düşünen Rubenstein, “Bir dergi için önemli olan, sokaktaki gerçek insanın gerçek modasını sunmaktır” dedi.

Kısa bir süre önce 20 yaşındaki “büyük beden” Brittany Harper’ın, normal ölçülerdeki kızlarla yarışarak North Carolina’da pek çok güzellik yarışmasını kazanmasının hikayesini yayımlayan Teen People dergisi, Harper’in dergilerde büyük bedenli kızların fotoğraflarını görmekten mutluluk duyduğunu yazdı.

Uzmanlar, sektörün genç kızlara ince ve güzel olmaları için çok fazla baskı yaptığını söyleyerek değişimi övüyor.

Genç kızlar ve vücut imajı hakkında “Reviving Ophelia” adlı kitabı bulunan ve yazılarında “gençlerin güzel olma ihtiyacından baskı hissettiğini” belirten Mary Pipher, “dergilerde gerçekçi kadın fotoğrafları kullanılmasının, kızların kendilerine güven kazanması yolunda atılacak doğru bir adım olduğunu” savundu. “Daha geniş çaplı bir güzellik anlayışı sunmak, kozmetik satma amacıyla da olsa, kızlara kendilerinin de güzel olduğu hissini verecektir. İdeal mesaj herkesin güzel olduğudur” ifadesini kullandı.

“Kadınlar üzerinde hiç bu kadar yoğun baskı olmamıştı...”Okullarda gösterilen “Killing Us Softly” adlı eğitici film serisinin yaratıcısı Jean Kilbourne, son 30 yıldır medyanın kadınlar üzerindeki etkilerini araştırıyor. “İdeal, daha öncelere göre daha imkansız hale geldi” diyen Kilbourn’a göre, “kadınlar üzerinde hiç bu kadar yoğun baskı olmamıştı...”

Kızları “Jennifer Aniston ya da Julia Roberts gibi görünmeleri gerektiğine” inandıran ünlülerle ilgili uluslararası takıntının da baskı unsuru olduğunu söyleyen Kilbourne, “Gerçek kızların fotoğraflarını kullanmak, sosyolojik olarak harika bir şey. Bir mayonun kusurları nasıl kapatacağını kusursuz olmayan bir vücutta görmek, hem daha inandırıcı, hem de bu sayede kadınlar herkesin kusursuz olmadığını görerek kendi güzelliklerini fark ediyor” dedi.

KÜÇÜK BİR NOT
Eğer barbie gerçekten yaşasaydı vücut ölçüleri 97-72 82 cm olacaktı ve dört ayak üzerinde emeklemesi gerekirdi. Çünkü onun oranlarına sahip bir kadının ayakta durması bilimsel olarak mümkün değil.

Tedbir alınırsa hamilelikte diş kaybı olmaz

Tedbir alınırsa hamilelikte diş kaybı olmaz



Hamileliğin bilinenin aksine diş kaybına neden olmadığı belirtildi. Uzmanlar, hamilelik döneminde diş kayıpları yaşanmasını hamileliğe değil, diş bakımına yeterli önem verilmemesine bağlıyor.

Hamilelik döneminde dişleri olumsuz etkileyecek hormonal değişimler olabiliyor. Ancak düzenli bir diş bakımıyla bunların üstesinden gelmek mümkün.

Hamilelik döneminde ‘östrojen’ ve ‘ progestoron’ hormonları arttığı için tükürük salgısının kimyası değişiyor. Bu durum dişler üzerindeki plakların artmasına dolayısıyla diş çürümelerine neden olabiliyor. Hamilelik döneminde sık görülen ‘hamilelik gingivitisi’ de asitlerin çoğalmasıyla ortaya çıkan bir tablo. Hamilelik gingivitisi çeken anne adayının diş etleri hassaslaşıyor. Bu nedenle de hamileler dişlerini fırçalamaktan korkuyor. Hamilelik döneminde çekilen en büyük sorunlardan kusmada ağız içinde asitleri artırarak dişleri olumsuz etkiliyor.

Ankara Diş Hekimleri Odası Genel Sekreteri diş hekimi Sami Balçık, hamilelik döneminde dişlerin düzenli fırçalanması durumunda hiçbir sorun çıkmayacağını ifade ederek bu dönemde yumuşak başlı fırçaların kullanılmasını öneriyor. Balçık, hamilelik döneminde anne adaylarının bebeğe zararı olur düşüncesiyle diş tedavisi yaptırmaktan kaçındıklarını belirterek, “Yalnızca riskli hamileliklerde ilk üç ayda diş tedavisi önermiyoruz. İkinci üç ayı bekleyip diş tedavisine başlıyoruz. Ayrıca ülkemizde yaygın olan diş hekimi korkusu ‘adrenalin’ hormonunun salgılanmasını artırıyor. Bu da tansiyon düşüklüğüne neden oluyor ve diş tedavisi zorlaşıyor.” diyor.

Fatih Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Uzmanı Prof. Dr. Nilgün Turhan da hamilelik döneminde diş sağlığı için beslenmeden daha çok diş bakımının önemli olduğunu vurguluyor. Turhan hamilelikte kalsiyum ihtiyacının arttığını ancak bunun dişlerden değil vücuttan sağlanabildiğini dile getiriyor. Mide bulantılarını artıracağı gerekçesiyle yağlı katı gıdalardan uzak durulmasını öneren Turhan, anne adaylarının şekerli yiyecekleri çok fazla tüketmemesi gerektiğinin altını çiziyor.

Renklerin alışveriş üzerinde etkisi var

Renklerin alışveriş üzerinde etkisi var

Mavi, gri ve yeşil alışverişe ikna ediyor, siyah, mor ise uzaklaştırıyor
İŞ psikoloğu Dr. Kerry Johnson, satın alma davranışları üzerinde renklerin çok büyük etkisi olduğunu vurguluyor. Satışlarda mavi, gri ve yeşilin en ikna edici renkler olduğunu ifade eden Johnson'a göre, ürünlerde kullanılabilecek en kötü renkler siyah, mor ve sarı. Yiyecek üreticileri ise bundan yola çıkarak ürünlerini asla siyah ve beyaz pakete koymuyor.

YEŞİL GÜVEN VERİYOR

Çocukların en fazla dikkatini çeken renklerin mavi ve kırmızı olduğu, yeşil rengin prestij ve güvenliğin önemli olduğu sektörlerde kullanıldığı, temizlik, parlaklık, sadelik ve masumiyet duygusu veren beyazın ise özellikle çocuk ve sağlık ürünlerinde tercih edildiğini ortaya konmuş. Uzmanlar ürünün, logonun ve paketlerin buna uygun seçilmesini öneriyor.

Evli olup alyans takmayan biri için ne düşünürsünüz?

Evli olup alyans takmayan biri için ne düşünürsünüz?

Kapkaççılara Karşı Kadınlara Altın Öğütler!

Kapkaççılara Karşı Kadınlara Altın Öğütler!

Yankesicilik ve kapkaç olaylarında artış olurken polis, özellikle kolay hedef konumunda bulunan, yükte hafif, pahada ağır altın ziynet eşyaları kullanan kadınlara çeşitli uyarılarda bulundu.

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün web sitesinde, `Tavsiyelerimiz' başlığıyla yapılan uyarıda, kadınların yankesicilik, kapkaççılık, dolandırıcılık, kapkaççılık olaylarına karşı özellikle alışveriş için semt pazarlarına ve ziyarete gittiklerinde ziynet eşyası takmamaları istendi. Uyarılarda şöyle denildi:

*Apartmanınıza girerken arkanıza dönerek takip edilip edilmediğinizi kontrol edin.

*Alış- veriş merkezlerinde veya düğünlerde kötü niyetli olabilecek kişilere karşı dikkatli olun, dönerken de mümkün oluğunca yalnız dönmemeye gayret edin.

*Issız sokaklardan geçmeyin.

*Alışverişte poşetlerin fazlalığından dolayı size yardımcı olmaya çalışan kişilere kısa süreli de olsa çantanızı emanet etmeyin.

*Çantanızda çift cüzdan bulundurun.


Eve elektrik, su, telefon, doğal gaz ve bunlar gibi donanım ve şebekeleri kontrol için geldiklerini söyleyen tamirci, tesisatçı, belediye görevlisi kılığındaki kişilere karşı dikkatli olunması gerektiği vurgulanan yazıda öneriler şöyle sıralandı:

*Resmi görevli olduklarını belirten kişilerden kimlik göstermelerini isteyin.

*Kapıya gelen satıcı, dilenci, bohçacı, falcı gibi kişiler her zaman mal satmak için gelmezler. Kötü niyetli kişiler toplumun bu istemini her zaman kendileri için fırsat olarak değerlendirmek isterler. Bunlara karşı her zaman dikkatli olun.

*Evinizde yalnız olduğunuz bir zaman kapınızı tanımadığınız kişilere açmayın. Kapınızda mutlaka zincir bulundurun. Önce kapı dürbününden bakın, sonra zinciri açmadan ne istediğini anlayın. Ancak tanımadığınız şahıslara kesinlikle kapınızı açmayın.

*Alış- veriş merkezi, semt pazarı gibi yerlere giderken çantanızda çift cüzdan bulundurmak ve fazla miktardaki paranızı, kredi kartlarınızı, kimlik kartınızı, ehliyetinizi ve değerli evrakınızı başka cüzdanda bulundurmak mağduriyetinizi önleyecektir.''

Hamileler Ramazan'da oruç tutabilir mi?


Oruç tutmak insanı sağlıklı yaparken diğer yan da yanlış beslenme alışkanlıkları sağlıklı insanların bile ciddi problemler yaşamasına yol açabiliyor. Hamilelikte oruç tutmak isteyen anne adaylarının oruçluyken aldıkları gıdaların anne ve bebeğin ihtiyaçlarını mutlaka karşılaması gerekiyor.

Ülkemizde ve İslam Dünyası için Ramazan ayı ayrı bir önem taşıyor. Orucun ruh ve beden üzerinde olumlu etkileri, vücut sağlığı bakımından faydalı sonuçları tıbben de kanıtlanmış bir gerçek. Oruç tutarken tüm vücut organları dinleniyor. İnsanın iradesine hakim olarak yaşaması da kendine olan öz güveni arttırıyor.

Oruç insanı sağlıklı yaparken yanlış beslenme alışkanlıkları sağlıklı insanların bile ciddi problemler yaşamasına yol açabiliyor. Maya Klinik Kadın Sağlığı Merkezi'nden Op.Dr. Murat Keskin hamilelikte oruç tutmak isteyen anne adaylarına oruçluyken alınan gıdaların anne ve bebeğin ihtiyaçlarını mutlaka karşılaması gerektiğini belirtiyor.

HAMİLELER ORUÇ TUTARKEN HANGİ SORUNLAR iLE KARŞILAŞABİLİR?

Özellikle günlerin kısa olduğu sonbahar ve kış ayları hamileler için oruç tutabilecekleri en elverişli aylar. Yaz ayları özellikle oruç ve açlık süresinin daha uzun olması nedeniyle aşırı sıvı kaybının yaratacağı sorunlar daha sıklıkla görülebiliyor.

Op.Dr. Murat Keskin ; oruç tutan hamilelerde meydana gelebilecek başlıca sorunlar dehidratasyon olarak adlandırılan vücudun aşırı sıvı kaybı, aşırı kan şekeri düşmesi ve uzun süren açlığa bağlı yağ dokularının yıkılması ile meydana gelen ketosis durumu olduğunu belirtiyor.

Op.Dr. Murat Keskin " Oruç tutan anne adaylarında özellikle 5 aydan sonra bebeğin büyümesi ile kalori ihtiyacı ve anneden bebeğe geçen şeker miktarı artar. Eğer bebeğe geçen bu madde (şeker) yerine konamazsa o zaman anne adayında ani şeker düşmesi yani hipoglisemi meydana gelebilir. Bu durum anne adayında -en azından şekerli bir sıvı içirilmezse - olumsuz sonuçlar doğurabilir. Annedeki kan şekeri düşmesi bebeğin de sıkıntıya girmesine neden olabilir.

Oruç gibi uzun süre aç kalmak var olan yağ depolarındaki yağların yıkılmasına ve keton denen artık maddelerin kana karışmasına neden olur. Ketonlar rahatlıkla plasentayı geçerek bebeğe ulaşır. Anne adayı uygun beslenme şartlarını yerine getirmezse sürekli ketonların kanda olması bebeğin başta beyin olmak üzere birçok sistemi olumsuz etkiler. " diyerek deneyimlerini aktarıyor.

HAMİLELİK AYLARINA GÖRE ORUCUN ETKİSİ NELERDİR? HAMİLELER NE ZAMAN ORUÇ TUTABİLİR?

Op.Dr. Murat Keskin hamilelik aylarına göre orucun etkisini ve oruç tutan anne adaylarının dikkat etmesi gereken durumları şöyle özetliyor:

"İlk 3 ayda genelde bulantı ve kusmayla birlikte anne adayı yeterince beslenemez. Ayrıca hamilelerin oruç tutmasıyla birlikte özellikle sıvı yetersizliği, hipoglisemi ve ona bağlı bayılma veya aşırı halsizlik çok daha belirginleşir. 3. ve 5.aylar arasında daha rahat hamilelik yaşanması nedeniyle oruç için en uygun hamilelik ayları 3 ve 5. dir. Son aylar bebeğin hızlı büyüdüğü ve kilo aldığı dönemlerdir. Bu aylar da uzun süren açlıklar hem bebeğin az kilo almasına, hem şeker düşmesine, aşırı sıvı kaybına bağlı olarak bebekte sıkıntı ve bazen bebek kaybı olabilir. Bu dönemde özellikle dikkat edilmelidir.

Anne adayının hamilelikle birlikte ilave bazı tıbbi sorunları da mevcutsa oruç tutmak ciddi sorunları tetikleyebilir. Bunlar şeker hastalığı, hipertansiyon, aşırı kansızlık ve erken doğum tehdidi gibi durumlardır. Bu sorunlar varsa oruç tutmak oldukça zararlı ve tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

Oruç tutan anne adayları; özellikle aşırı baş dönmesi, baygınlık hissi veya bayılma gibi belirtiler gösterirse mutlaka uzanmalı ve şekerli bir sıvı almalıdırlar. Eğer tedbir alınmazsa ve gerekli sıvı ve şeker desteği sağlanmazsa annede beyinle ilgili sorunlar ve halisünasyon görülebilir. Bebekte ise ani kan şekeri düşmesine bağlı kalp ritminde bozulma ve bazen bebek kaybına neden olabilir.

ORUÇ TUTAN ANNE ADAYLARI NELERE DİKKAT ETMELİ, HANGİ GIDALARI ALMALI ?

Op.Dr. Murat Keskin oruç tutmak isteyen anne adaylarının dikkat etmesi gereken kuralları ve özellikle yemesi gereken gıdaları şöyle özetiyor.

-Oruç tutan anneler yeterli sıvı almalıdırlar. Ortalama 2 litre sıvı alınması gerekir. Bu sıvının tamamına yakını mutlaka su olmalı ve buna ilaveten soda alınarak kaybolan elektrolitler yerine konulabilir.
-Kafeinden uzak durulmalıdır
-Yemeklerdeki yağ miktarı düşük olmalıdır. Kızartmalardan uzak durmak gerekir.
-Özellikle taze sebze ve meyvelerin tüketilmesine önem verilmelidir
-Günlük kalori ihtiyacı mutlaka alınmalı ve gün içinde alınması gereken kalori ihtiyacı iftar ve sahur arasında dağıtılmalıdır.
-Ramazan süresince mutlaka istirahata önem verilmeli, aşırı egzersizden kaçınılmalıdır.
-Özellikle son aylarda eğer bebek hareketlerinde azalma olursa mutlaka kadın doğum uzmanı bilgilendirilmeli ve gerekirse bebeğin sağlığı kontrol edilmelidir
-Son aylarda oruç tutan anne adaylarının hamilelik kontrolleri daha sık aralıklarda yapılmalıdır.

Anne adaylarının özellikle alması gereken gıdalar:

Demir

Özellikle C vitamini içeren gıdalarla alınırsa emilimi artar.
Demirden zengin gıdalar
-Karaciğer, kırmızı et ve hindi eti
-Kuru baklagiller, lifli yeşil sebzeler, kuru üzüm, erik ve kayısı
-Fındık ve badem

Folik asitden zengin besinler
Ispanak, pancar, şalgam, böbrek ve karaciğer, kırmızı et, beyaz unlu ürünler ve yumurta

Kalsiyum
Kalsiyumdan zengin besinler - süt, yoğurt, peynir, balık ve kemikleri, brokoli, baklagiller, tahin, badem ve tahıllar

Ramazan ayında oruç tutmak isteyen anne adaylarının hamileliklerini takip eden doktorları ile bu durumu görüşmeli ve mutlaka fikirlerini almaları gerekiyor.

Güzelleşmek için servet harcamayın

Her kadın güzelliğine düşkündür. Güzel görünmek için ise illa çok para harcamak gerekmiyor. Uzmanlar, bu konuda daha ekonomik davranmak arzusunda olan bayanlara şu önerilerde bulunuyor:

Evde cilt bakımı: Cilt bakımı için mutlaka güzellik salonuna gitmeniz gerekmiyor. Evde de peeling uygulayabilirsiniz, üstelik de kendi üreteceğiniz bir formülle. Bir avuç toz şekeri biraz zeytinyağıyla karıştırın ve karışımı duşta kullanarak ölü deriyi atın. Bununla uğraşmak istemiyorsanız, hem yüz, hem de vücut için gayet hesaplı peeling ürünleri satılıyor ve her halükarda güzellik salonunda ödeyeceğinizden daha ucuza mal etmeniz mümkün.

Sahte manikür: Manikür yaptırmaya gidemiyorsanız, sahtesini kendiniz de yapabilirsiniz. Tırnaklarınızı limon suyuna sokun. Daha sonra törpü şeklindeki parlatıcıyla tırnaklarınızın uçlarını parlatın. Böylece tırnak cilasına ihtiyacınız kalmayacak.

Rujunuzun ömrünü uzatın: Farklı tonlar için ayrı ayrı rujlar kullanmak yerine, ufak hilelerle aynı ruju uzun süre kullanabilirsiniz. Örneğin, parlak bir görüntü için, ruju, ince bir tabaka halinde dudaklarınıza sürdüğünüz vazelinin üzerine uygulayın. Yepyeni sürülmüş ruj görüntüsü hoşunuza gitmiyorsa, parmak uçlarınızı kullanarak bunu değiştirebilirsiniz. Mat görünüm için biraz pudra sürebilir, gece kullanmak için de ruju koyu renk bir farla karıştırabilirsiniz.

Saç ürünleri: İki ayrı şekillendiriciye para ödemektense, bir tanesini tüm ihtiyaçlarınız için kullanın. Nemli saçlarınıza az miktarda saç kremi sürerek elektriklenmesini engelleyin. Saçınız kuruduktan sonra da gene az miktar saç kremi sürerek yumuşak ve uçuşkan bir görüntü elde edebilirsiniz. Ya da daha kalıcı ve sabit bir görünüm için jöle kullanıp, kuruturken de biraz daha sürüp parlak görünmesini sağlayabilirsiniz.

Vazelin: Vazelini, ister dudak koruyucusu, ister dudak parlatıcısı olarak kullanabilirsiniz. Bu kadarla da kalmıyor, cildiniz kuruduysa, gene vazelinle nemlendirebilir ve kaşlarınıza parlaklık kazandırabilirsiniz. Üstelik de çok ucuzdur.

Nemlendiriciler: Piyasada pek çok marka var. Bunların bir kısmı diğerlerine oranla çok daha ucuz ve aynı sonucu veriyorlar. Eğer cildiniz karma ya da yağlıysa, su bazlı bir ürün bulmaya gayret edin. Neutrogena gibi genel tüketiciye hitap eden ürünler, hem son derece kaliteli, hem de çok daha ucuzdur.


Renkler Doğal Saçlar Kabarık

Renkler Doğal Saçlar Kabarık

Yeni bir kış sezonuna hazırlanırken, saç modasını merak edenlere müjde! Bu sezon, evde kendi kendinize yapabileceğiniz kabarık ve modern tasarımlar moda.Sıcak yaz günlerini geride bırakıp, sonbahara 'merhaba' dediğimiz şu günlerde mağaza vitrinleri de yeni sezon ürünlerini ağırlamaya başladı. Eteğin altın çağını yaşayacağı yeni sezonda ayakkabıların burunları da yuvarlak bir form kazandı! Peki ya saçlar? Bu kış hangi saç modelleri moda? Hangi renkler tercih edilecek? İşte, tüm bu soruların cevapları usta kuaför Hakan Köse'den geliyor. Pantene'in saç bakım ürünleriyle kış sezonunun dört moda saç tasarımını uygulayan Köse, saçlarda 'kadınsı' görüntünün ön plana çıktığını söylüyor. Boya tonlarında doğal renklerin hakim olacağını belirten ünlülerin kuaförü Hakan Köse, pratik ve kolay uygulanabilen saçların tercih edileceğinin de altını çiziyor. Kimi zaman klasik, kimi zaman da modern çizgilerin saçlarda hakimiyet kuracağını anlatan Köse, "Hanımlar bu kış hem düz ve kabarık modeller hem de hareketli tasarımlarla dikkat çekecek" diyor. Usta kuaför, evde kendi kendinize yapabileceğiniz birkaç modeli de şöyle anlatıyor: Toplu modeller Bu modeli uygulamak için; saçınızı tamamen düz hale gelene kadar yuvarlak bir fırça ile tarayıp, makine ile kurutun. İyice geriye çekip, büyük bir topuz veya at kuyruğu yapın. Topuz için saçınızı tokanın etrafında basit bir şekilde dolayabilirsiniz. Saçlarınızın düzleşip kolayca şekil alması için düzleştirici etkili bir ürün kullanabilirsiniz.

Böylelikle saçlarınızın elektriklenmeden düzleşmesini sağlayabilirsiniz. Uzun ve dağınık saçlar Uzun saçlarınızı evde şekillendirmek için; saçınızı yassı bir fırçayla tarayarak kurutun ve sıcak havayı farklı yönlerden vererek hacim kazandırın. Saçı parmak kalınlığında buklelere ayırın. Çok diplere gelmeden bükün. Bittikten sonra da hafifçe karıştırın. Hacmi korumak için bol bol saç spreyi sıkın ve daha fazla dolgunluk için parmaklarınızla hareket katın. Dolgunluk ve hareket Rahatlığın ön planda olduğu bu modeli uygulamak için önce saçınızı 6 tutama ayırın ve örün. Örgülerinizi açtıktan sonra saçlarınızı hafifçe şekillendirin. Daha fazla hacim için köklerine biraz saç spreyi sıkabilir ve volüm veren ürünler de kullanabilirsiniz. Ayrıca bu modeli saçınızı iki yanından tokayla tutturarak da kullanabilirsiniz. Hacimli düz saçlar Dolgun ama hareketsiz bir görünüme sahip olan bu modeli yapmak için, saçınızı yassı bir fırçayla tarayarak kurutun. Hacmi korumak için saç spreyi sıkın. Bu işlem özellikle düz saçlarda çok daha rahat uygulanıyor. Saçlarınızın hacim kazanması için mutlaka ekstra dolgunluk sağlayan bir ürün kullanın.

Masa hazırlarken dikkat etmeniz gerekenler

Pişirdiğiniz yemeğin lezzetli olması kadar onu konuklarınıza nasıl sunduğunuz yani servisi de önemlidir. Özellikle özel bir akşam yemeği hazırlarken masa düzenine özen göstermelisiniz. Masayı iki şekilde düzenleyebilirsiniz; Klasik sofra düzeni ya da Amerikan şekli sofra biçimi.

Klasik sofra düzeninde işlemeli beyaz örtüler veya renkli, desenli örtüler kullanılırken, Amerikan tarzında Amerikan servisleri kullanılır. Amerikan servisinde tabak altlıkları ve sofra ortası örtüsü değişik renkte ve çeşitli kumaşlardan olabilir. Amerikan servisleri genelde günlük yemek düzeni için kullanılırken özel yemekler için uygun olmayabilir.

Sofra düzeninde en önemli konu sofra örtüsü ve servis takımları arasında renk ve özellik bakımından uyum sağlamaktır. Örneğin tahtadan yapılmış çanaklar işlemeli bir masa örtüsüne uymayacağı gibi; rafyadan yapılmış amerikan servisle, kesme kristalden yemek takımı uygun olmayacaktır.

Diğer önemli bir konu sofranın üstüne yemek takımlarını düzenli bir biçimde koymaktır. Tabakların sağına bıçak ve kaşık, soluna çatal konulur. Önüne tatlı veya meyve çatal, bıçak ve kaşığı yerleştirilir. Bardaklar tabağın önüne veya hafifçe sağına, en küçüğü tabağın yakınında olcak şekilde sıralanır. Tuzluk , biberlik, hardallık gibi aksesuarları ise sıraya dizer biçimde değilde sofrada ahenk yaratacak şekilde serpiştirilmeli.

Masanın ortasına koyacağınız bir vazo çiçek masaya hoş bir görüntü verecektir. Ancak bu noktada abartıya kaçmamaya özen göstermelisiniz. Modern sofralarda taze meyve veya sebzelerden de sofrayı düzenlemede yararlanılabilir. Sofranın ortasına meyve veya sebzeler hoş biçimde kümelenebilir. Klasik sofralarda ise şamdanlar en çok kullanılan aksesuarlardır.

Cilde Göre Parfüm



Parfüm kullanımının ilk şartı, cildin tüm kokulardan arınmış yani temiz olmasıdır. Parfümünüzün daha kalıcı olmasını istiyorsanız duş veya banyo sonrasında sürün: gözeneklerin açık olması cildin kokuyu daha iyi emip tutmasını sağlar. Banyo sırasında parfümünüzün yan ürünlerini kullanmak da kokuyu katlayacaktır.

Cilt tipi de parfümün kalıcılığıyla yakından ilgilidir. Yağlı ciltlerde parfümler daha kalıcıdır.
Bu durumda cildiniz kuruysa daha fazla parfüm sürmeniz gerekir.

Cildin asit oranı da parfümün kalıcılığını etkiler:
- Asitli ciltlerde ağaçsı ve baharatlı kokular daha kalıcıdır.
- Asit oranı az ciltler (hassas ve kuru) ise çiçeksi kokuları daha iyi tutar.

Sıcak günlerde daha hafif parfümler kullanın. Parfümün kokusu sıcak ve nemde daha kuvvetlenir.
O halde, daha baskın ve egzotik olanları sonbahar ve kışın, hafif olanları ise yaz aylarında kullanın.

Peki, sabah, öğle, akşam aynı şekilde mi parfümlenmek gerekir? Kesinlikle hayır. Parfümlendiğiniz anda etrafınızda yaklaşık 3 metre çapında bir koku çemberi oluşturursunuz. Bu nedenle bulunduğunuz ortamlar ve günün bölümlerini göz önüne alarak parfüm konsantrasyonlarıyla ve koku aileleriyle oynamanız gerekir.

Gündüz: Sabahın erken saatinde otobüste, metroda veya iş yerinde insanları rahatsız etmemek gerekir. Metro, otobüs gibi toplu taşım araçlarında, parfüm kokusu, hoş olmayan sonuçlar doğurabilir; örneğin, migreni tahrik edebilir, mide bulantısı, baş dönmesine neden olabilir. Sabah parfüm sürmek konusunda kararsız kalan ama iyi kokmayı da isteyenler için ideal olan, eau de cologne, eau de toilette ya da deodorant, krem gibi bir yan ürünle parfümlenmektir.Eğer sabahları parfüm sürmeyince kendini çıplak hisseden gerçek bir parfüm tutkunu iseniz, meyve koku ailesinden bir parfüm tercih edin.

Öğleden sonra: Öğleden sonra kullanılan parfümler her yere ulaşabilen, hayatın tatlılığını yansıtan parfümler olmalı. Çiçek veya meyve ailesine ait iyi yayılan ama ağır olmayan kokular seçin. İki ayrı parfüm kullanıyorsanız öğleden sonra daha vurgulu olanını tercih edin. Aynı parfümü kullanıyorsanız sabah eau de toilette, öğleden sonra eau de parfum kullanın.

Gece: Parfüm özünün kullanılacağı tek zamandır: ya şimdi, ya hiçbir zaman! Parfüm özleri saatler boyunca vücutta kalır, adeta ikinci deriniz olur. Koku aileleri içinde gece kullanıma en uygun olanlar, şık kıyafetlerle uyum sağlayan, iştahlı notalar içeren, gizemli, ipekli ve ağır kumaşlarla uyumlu olan şipre ve oryantal koku ailesine ait parfümlerdir.

vücut şeklinize göre jean seçiniz

İster gece ister gündüz her mevsim şıklığın ve rahatlığın simgesi olan jeanleri, tipinize göre seçmelisiniz...

Sezonun veya mevsimin pek önemi yok: Bluejeanler vazgeçilmez olmaya devam ediyor. Vücut şeklinize göre jean seçmek, "rahat"tan "şık"a geçmek hiç de zor değil. Önemli olan kendinize yakışacak jeani bulmak. İşte size işinizi kolaylaştıracak ipuçları:

Eğer bacaklarınız kısaysa: "Çizme kesimi" denen stil bacak boyunu daha uzun gösterir. Bacak kısımları fazla geniş olan jeanlerden veya bacakta kesimi olan jeanlerden kaçının.

Poponuz fazla büyük değil ama yuvarlaksa: Kalçalara doğru inen bir model ve hafif bir "çizme kesimi" istediğiniz etkiyi yakalamanıza fırsat verecektir. Fazla küçük arka ceplerden kesinlikle kaçının.

Eğer kalçalarınız genişse: Düşük bel" jeanler basıklaştırıcıdır. Bacak bölümünün dar olduğu modeller en iyi fikirdir çünkü siluetinizi uzatarak istenilen etkiyi yakalar. Fazla küçük arka ceplerden, ya da birbirinden fazla ayrık ceplerden kesinlikle kaçının. Çünkü geniş baseni vurgularlar.

Vücudunuz kıvrımsız ise: Detaylı (desenli, işlemeli) veya büyük arka cepler ve "çizme kesimi" bir stildeki jean, probleminizi çözecektir. Fazla dar jeanlerden kaçının.


TAMAMLAYAN KIYAFETLER

"Rahat"tan "şık"a nasıl geçilir?: Bir gömlek, bir fular, topuklu bir çizme, çizmenize uyumlu bir çanta ve biraz da makyajla görünümünüz hemen şık bir havaya bürünecektir. Şık ve sofistike takılarda "şık"a geçişte en büyük yardımcınız olacaktır.

Dans etmeye çıkacaksanız: Üstü işli, payetli veya taşlı bir büstiyer veya serinden korkuyorsanız, aynı tarzda kısa bir gömlek ve renkli topuksuz ayakkabılar ideal olacaktır.

İş görüşmesine gidecekseniz: Jean'inizi beyaz bir gömlek ve süveter ile tamamlayabilirsiniz.

Uzun boylu kadınlar daha hırslı oluyor

Uzun boylu kadınlar daha hırslı oluyor

İngiltere'deki St. Andrew Üniversitesi bilimadamlarının yaptıkları araştırmanın sonuçları, ortalamanın üzerinde uzun boylu kadınların iş hayatında daha rekabetçi ve hırslı olduğunu ortaya koydu.

İşyerinde rekabetten kaçınmayan bu kadınların, kısa ve orta boylulara oranla çocuk sahibi olma konusunda da daha isteksiz ve yavaş davrandığına dikkati çeken bilimadamları, üç ayrı kıtadan 20-29 yaş grubundaki 700 kadın üzerinde araştırma yaptıklarını kaydetti. Sonuçlar, uzun boylu kadınların iş hayatında geleneksel erkek tavrı gösterdiğini ve hırs, rekabet gibi duygular ortaya koyduğunu gösterdi.

Boyları ortalamanın üzerinde uzun olan kadınlar iş hayatında daha rekabetçi ve hırslı davranırken, çocuk konusunda da daha isteksiz ve yavaşmış...

Britanya'daki St. Andrew Üniversitesi uzmanları üç ayrı kıtadan 20-29 yaş grubundaki 700 kadınla anket yaptı. Uzmanlar 45 yaşın üzerindeki 540 kadının durumlarına da bakıp uzun kadınların çocuk sahibi olup olmadığını anlamaya çalıştı.

Araştırma ekibinin başkanı Miriam Law Smith, bunun uzun boylu kadınlarda testosteron hormonunun yüksek olmasından kaynaklanıyor olabileceğini belirtti.

Smith, "Sonuçlar, uzun boylu kadınların iş hayatına çok önem vermelerinin yanı sıra çocuk sahibi olma konusunda da daha isteksiz davrandığını gösterdi. Bizim araştırmamız, eskiden yapılan ve uzun boylu kadınların boylarına uygun eş bulamadıkları için daha az çocuk sahibi olduklarını gösteren anaştırmaların anlamsız olduğunu ortaya koymuştur" diye konuştu.

Kendine güvenen işi kapıyor

Kendine güvenen işi kapıyor

İş görüşmelerinde olumlu izlenim bırakma formülleri hazırlayan uzmanlar 'Görüşmelerde neşeli olun. Ağırbaşlı kıyafetler seçin, çarpıcı giyinmeyin' önerisinde bulunuyor. Görüşmeyi gerçekleştirecek kişiyle tanışırken dostça davranın. Elini sıkarken gülümseyin, neşeli olun, gözlerinin içine bakın.

KÖTÜLEMEYİN
Sorulara kısa yanıtlar verin. Dürüst olun, ama olumsuz noktaların üzerinde fazla durmayın. 'Nasıl bir iş istiyorsunuz' sorusuna kesin yanıt vermekten kaçının. Sadece bir işe ihtiyacı olduğunu söyleyen aday, iyi izlenim bırakmaz. Önceki iş yerinizden kötü şekilde bahsetmeyin.

Kaşlarınız kişilik karakterinizi belirliyor

Kaşlarınız kişilik karakterinizi belirliyor

Bakışlara yön veren kaşlar nasıl biri olduğumuzu söylemek için de birebir. Kaş tipiniz karakterinizi ortaya çıkarıyor

Kaşlarınız birbirine çok yakınsa: Konsantrasyonunuz çok güçlü; duygusal anlamda da heyecanı simgeliyor, sevdiklerinizi kıskanıyorsunuz.

Kaşlarınız birbirinden uzaksa: Rahat bir kişiliğiniz var çok kolay hayal alemine dalıyorsunuz. Yakın ilişkileri sevmiyorsunuz.

Kaşlarınız yay gibiyse: Kontrol altına giremeyecek bir yapınız var. İnsanlar sizi anlamakta zorluk çekiyor. Duygusal anlamda da kendinizi ifade etmekte zorlanıyorsunuz.

Kaşlarınız hafif yuvarlatılmışsa: Duygusal bir kişisiniz ama zaman içinde karşılaştıklarınız sizi savunmaya da önem veren biri konumuna getirmiş. İlişki kurmakta zorlanıyorsunuz. Geçirdiğiniz zor anlar sizi daha güçlü biri yapıyor.

Kaşlarınız aşağıya doğruysa: Kendinizden emin değilsiniz, pesimist bir yapınız var, üstelik rahatsızsınız. Dolayısıyla hemen hemen hiçbir şeyden mutlu olmuyorsunuz.

DÜnyadakİ BaŞarılı Kadınlar

DÜNYADAKİ BAŞARILI KADINLAR

JODY WILLIAMS


"Amerika Birleşik Devletleri Kara Mayınları Anlaşmasını hemen ve şimdi imzalamalı. 8 yıl dünya için, beklemek için, çok uzun bir süre. Başkan Clinton bunu şimdi imzalayarak önümüzdeki yüzyılın çocukları için mükemmel bir Kara Mayınları Yasağı Mirası bırakmış olacak". (Jody Williams, Aralık 1998)


JODY Williams'ı pek çoğunuz tanımayabilirsiniz. Jody, Amerikalı genç bir kadın ve kara mayınlarının yasaklanması için 1992'de uluslararası kampanya başlatan kişi. Prenses Diana, ölümünden kısa bir süre önce bu kampanyaya destek vermek için epey ülke dolaşmıştı. Blucini, kollarını dirseğine kadar sıvadığı beyaz gömleği ve topuksuz ayakkabılarıyla mayın tarlalarında çektirdiği resimler bir zamanlar medyada epey gözdeydi.

Jody Williams 1997 yılında, mayın kampanyası için Nobel Barış ödülünü kazandı. Ama bu ödül şimdiden boşa gitti, çünkü Sırpların, Kosovalı Arnavutlar'ın kaçmalarını önlemek için Makedonya sınırına mayın döşediklerini öğrendiğimde Jody, aklıma geldi. Mayın kurbanı binlerce kişinin arasına şimdi, kapana kıstırılmış Kosovalı Arnavutlar da katıldı. . Jody'nin mayın kampanyasıyla birlikte boşa giden bir Nobel daha değil mi?

Dünyanın her tarafında milyonlarca kara mayını döşeli. Bunlar, her gün masum sivilleri tehdit ediyorlar. Bu nedenle yılda yaklaşık 26,000 kişi ölüyor ya da yaralanıyor. Bu yıkıcı ve gereksiz ölüm oyuncaklarının üretimi, kullanımı, depolanması ve nakliyesini yasaklamak için Jody, Uluslararası bir anlaşma hazırladı. Bu anlaşma 1997'de 81 ülkede onaylandı ve 135 ülkede ise imzalandı. Jody ve Kampanyası 1997'de çabalarına karşılık olarak Nobel ödülü ile ödüllendirildiler.

Bu kampanyadan önce Jody, Uluslararası İlişkiler alanında master çalışmalarını sürdürmekteydi.

Bunları Biliyor musunuz?

Başkan Clinton'un Kara Mayınlarının Yasaklanması Anlaşmasını imzalamamasının nedeni, bu mayınların Güney Kore'yi Kuzey Kore'den koruyan tek silah olduğuna inanmasıydı. Kara Mayınları Yasaklama Kampanyası çalışmaları, milyonlarca kara mayınının yok edilmesi ve pek çok ülkenin kara mayını üretimlerini durdurmaları bakımından son derece başarılı oldu.

Çalışan anne klasik bir anne değildir!

Çalışan anne klasik bir anne değildir!

Çalışan kadın anne olmaya karar verdiği andan itibaren, kendini kariyeri ve çocuğu arasında bir seçim yapmaya zorunlu hisseder. Bu zorunluluk zaman zaman çevreden, aileden gelen baskılarla da daha yıpratıcı ve dayatıcı bir hal almaya başlar.

Kariyerine devam edip çocuk yapmaktan vazgeçerse kendini kadın gibi hissedemeyeceğini düşünürken, kariyerini bırakıp çocuk yapmaya karar verirse o güne kadar aldığı eğitimi, yeteneklerini, boşa harcadığını hissederek kendini değersizleştirebilir. Üçüncü bir seçenek ise, çocuk doğurduktan sonra kısa bir süre için kariyerine ara vermektir. Çalışan kadınlar, günümüzde daha çok bu seçeneği tercih ediyorlar. Ayrıca çocuk sayısını sınırlı tutmak, çocuk doğurma yaşını da olabildiğince geçe çekmek de çalışan kadının tercih ettiği çözümler arasında.

Anneleri bekleyen zorluklar…

Bebek dünyaya geldikten sonra işe başlayacağı dönem yaklaştıkça çeşitli kaygılar yaşamaya başlar:

- “Küçücük bebeğimi bırakıp işe gidiyorum, ona annelik yapamıyorum!”

- “Ona yeterli zaman ayıramıyorum.”

- “Acaba annem/kayınvalidem/bakıcı çocuğa iyi bakıyor mu?”

- “Bebeğim duygusal veya fiziksel anlamda eksiklik yaşıyor mudur? Bu eksiklik ileride bebeğimde ruhsal sorunlara yol açar mı?”

- “Onu bırakıp gittiğim için bana kızar mı?”

- “Keşke daha uzun bir süre çalışmayıp onu ben büyütseydim?”

Bebeğe kimin bakacağı, iyi bakıp bakamayacağı gerçekçi bir kaygı olmakla birlikte, anneler de bu durumu abartabiliyorlar.

Bakan kişinin güvenilir, bebeği seven, onun duygusal ve fiziksel gereksinimlerini karşılayabilecek kapasitede biri olması elbette çok önemlidir. Özellikle çocukların yaşamlarının ilk üç yılında tek kişi tarafından bakım görmesi ve bakan kişiyle sağlıklı duygusal bağlar kurması çocuğun ruhsal gelişimi açısından gerekli. Üç yaşından sonra ise çocukların sosyalleşebilmeleri açısından yuvalara verilmeleri daha sağlıklı olacaktır.

Önlenemeyen suçluluk duygusu

Çocuklarıyla geçirdikleri zamanı yetersiz bulan anneler, bir süre sonra kendilerini suçlu hissetmeye başlıyorlar. Aslında bu suçluluk duygusu kısmen toplum tarafından yüklenilen bir duygudur. Çünkü kadın kimliğini taşımaya başladığı günden beri anneliğin kutsal bir görev olduğunu öğrenen kızların bu rolü aksattıklarını, yerine getiremediklerini düşünmeleri, suçluluğu yaratan önemli nedenlerden.

Suçluluk duygusunun doğurduğu yanlış davranışlar ise;

- Anne eve geldikten sonra tüm zamanının çocuğuyla geçirmeye çalışması,

- Çocuğunun her istediğinin yapılması,

- Annenin suçluluğunu telafi etmek için sürekli çocuğuna bir şeyler alması olarak sıralanabilir.

Oysa araştırmalar, çalışan annelerin çocuklarının yaşadıkları sorunların annenin çalışmasıyla ilgili değil de, annenin kendi kaygısını gidermeye yönelik yaptıkları hatalı davranışlarla ilgili olduğunu göstermiştir.

Ayrıca çalışan anneler evde oturan annelere göre çocuklarına daha az, ancak daha kaliteli zaman ayırabiliyorlar. Çünkü bilinçli çalışan anneler çocuklarıyla geçirecekleri zamanı daha sistemli kullanabiliyorlar. Ayrıca annenin çalışıyor olması, çocukların daha bağımsız, ev içinde ve kendi yaşamlarına ait konularda daha fazla sorumluluk alan, özgüvenleri daha yüksek çocuklar olmasını sağlıyor.

Annenin çalışıyor olmasının aile ve çocuk üzerine bir diğer olumlu katkısı ise mesleğini seven, işinde üretken olarak kendini daha mutlu hissetmesidir. Bu mutluluk aile içi iletişimi olumlu yönde etkiler. Bunun sonucunda da anne çocuğuna kısa, ancak daha nitelikli zaman ayırabilir, çocuğunun eğitimine daha fazla kaynak yaratabilir ve çocuğun sosyal çevresi daha geniş olabilir.

Çalışan anne çocuğunu nasıl etkileyebilir?

Elbette ki, annenin çalışıyor olmasının olumsuz yanları da var. Ancak bunlar çocuğu dolaylı olarak etkileyen olumsuzluklar. Annenin ev ve aile yaşamındaki sorumluluklarını çalışmadan önceki kadar iyi yerine getirmek istemesi kendini yıpratmasına, bir imkansızı denediği için sonuçta kendini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine, yaptıklarından ve dolayısıyla kendinden memnun olamamasına neden olabilir. Ayrıca bu karmaşanın arasında aksayan eşlik rolü anne baba arasında çatışmalara yol açabilir. Belki de pek dikkate alınmayan, ancak önemli bir kayıp daha yaşanır. Bu devrede annenin kendine ayıracak zamanı neredeyse hiç kalmamıştır. Anne giderek öfkelenir, çocuk annesinin daha da fazla ilgisini çekmek için huzursuzluğunu artırır. Her işe yetişmeye çalışmaktan ve yapamamaktan usanan anne zamanı daha da kötü kullanmaya başlayıp giderek işlevsizleşebilir. Evdeki diğer kişiler ve özellikle de çocuk bu durumdan oldukça olumsuz olarak etkilenir. Çocuğunu kötü görmek, onu ve eşini üzdüğünü düşünmek de annenin suçluluğunu ve değersizlik duygusunu arttırır.

Keyifli bir haftasonu geçirmek için öneriler…

Haftasonu birkaç saatinizi sadece çocuğunuzla geçirmeniz aranızdaki ilişkinin kuvvetlenmesini sağlar. Çocuğunuzun tercihlerine göre keyifli bir haftasonu geçirebilirsinhiz. İşte size birkaç öneri...

- Hazine avcılığı

İşe yaramayan boncuklarla bir takı tasarlayın. Sizin de çözmesine yardımcı olacağınız ipuçları ekleyerek bir hazine haritası çizin. Kimi etaplara ödül olarak meyveli yoğurt veya sevdiği kurabiyelerden koyarak oyunu daha eğlenceli bir hale getirebilirsiniz.

- Resim yapın

Çocukların en çok sevdiği şey boyama yapmaktır. Bu kez kıyafetlerinizin ya da yüzünüzün boyanmasına aldırmadan birlikte suluboya resim yapabilirsiniz.

- Tiyatro ya da sinemaya gidin

Çocuk oyunları o kadar sık yer alıyor ki artık tiyatroların programında. Aynı şekilde çocuk filmleri de beyazperdede. Arkadaşları ile ya da yaşları birbirine yakın arkadaşlarınızın çocukları ile küçük programlar düzenleyin. Yemek, sinema ya da tiyatrodan oluşan bu programın içine müzeleri de

ekleyebilirsiniz. Hem bu şekilde çocuğunuzun da sosyalleşmesini sağlamış olursunuz.

- Yıldızları izleyin

Yaz yaklaşıyor. Artık yıldızları görebilmek çok daha kolay. Üstelik bu konuda profesyonel olmanıza da gerek yok. Herkes büyükayı ya da boğa takım yıldızını gökyüzünde rahatlıkla bulabilir. Ayrıca bu küçük eğlence çocuğunuzun merak ve keşfetme duygusunu da güçlendirecektir.

- Yemek yapın

Çocuklar hamur yoğurmaya bayılırlar! Kolay tariflerden başlayarak birlikte kurabiye veya mini pizza hazırlayabilirsiniz.

Çalışan annelere toplum içindeki rolleri ve özellikle çocuklarıyla ilişkilerinde yardımcı olabilecek öneriler...

“Çalışan anne klasik anne değildir.”

“ Çalışan anne olmak yetersiz anne olmakla aynı şey değildir, yeter ki çocuklarına kaliteli zaman ayırılabilsin” cümlelerini hiç akıldan çıkarmayarak başlayabiliriz.

- Önceliklerinizi belirleyin ve yapacaklarınızı öncelik sırasına göre dizin. Eve gittiğinizde çocuğunuzla mı zaman geçireceksiniz, kendinizle ilgili yapmanız gereken bir şeyler mi var? Elbetteki, öncelikleriniz günden güne değişiklik gösterebilir. Esnek olup yapacaklarınızı sıralarken, zamanın sınırsız, sizin de biyonik kadın olduğunuz şeklinde bir yanılgıya düşmemeye gayret edin.

- Her şeyin, her yaptığınızın mükemmel olması gerekmiyor. Bir şeyi mükemmel yapmak pek çok irili ufaklı, haz verebilecek veya gerekli şeyi ihmal etmek anlamına gelebilir.

- Çocuğunuzla geçireceğiniz zamanı onunla birlikte programlayın ve bu programa olabildiğince sadık kalmaya çalışın. Eve girdikten sonra çocuğunuz sizi sürekli kovalayıp ilginizi çekmeye çalışırsa, hem siz sıkılırsınız hem de o gerilir. Öncesinde çocuğunuzla anlaşıp ona ayıracağınız zamanı söylerseniz o da sizi bekleyebilir, yeter ki sözünüzde durun ve ona ayırdığınız zamanda başka şeylerle ilgilenmeyin.

- Birlikte geçirilen zamanın içeriğini oluştururken çocuğunuzun hakkı sizden biraz daha fazla olmalı. Ancak siz de çok istemediğiniz bir şeyi çocuğunuzun hatırı için

(en azından sürekli olarak) yapmamaya çalışın. Çabuk sıkılıp öfkelenebilirsiniz ve bunu hisseden çocuk da huzursuzlanır.

- Oyun zamanında çocuğunuz başka şeylerle ilgilenir, zamanını boşa geçirirse bunun sonucunda sizinle oynayamayacağını, çünkü zamanın dolmuş olduğunu ona söylemekten kaçınmayın. Çocuğunuz da zamanını iyi kullanması gerektiğini bu şekilde öğrenecektir. Zaman dolduğunda oyunun bitmesi çocuğun sizinle olan hem birleşme hem de ayrışma gereksinimlerini karşılamış olacak, annesiyle ne zaman vakit geçireceğine dair kaygıları kaybolacaktır.

- Eve girdiğiniz andan itibaren çocukla ilgilenmenin ve bu sürenin sınırsız olmasının yaratacağı başka sıkıntılar da olabilir. Çocuk annenin tamamen kendisine ait olduğunu sanır ve tüm gereksinimlerini onun üzerinden karşılamaya çalışır. Annesiyle arasındaki sınırı algılayamadığından sürekli sınırı tanımlamaya çalışır ve denemeler yapar. Bu durum her iki taraf için de üzücü olabilir ve çocuk sınır çizme ve çizilen sınırlara uymada sorun yaratabilir. İyi ve yeterli anne olmanın tüm zamanının çocukla geçirmek olduğu şeklindeki yanlış inancınızdan vazgeçin.

- Annelik konusunda iyi niyetli ve yeterli olduğunuza inanın.

- Çocuğunuzu mutlu etmek için elinizden gelen her şeyi yapsanız bile bazen çocuğunuz mutlu olmayabilir. Bu durum onun gereksinimlerini karşılayamadığınız anlamına gelmez. Elinizden geleni yaptığınıza ilişkin duygu ve düşüncelerinizi çocuğunuzla paylaşın ve mutlu olmanın artık büyük ölçüde kendisine bağlı olduğunu söyleyin.

- Ters giden bir günün sonunda kendinizi suçlamayın, ertesi güne yeniden başlayın.

Aç kalmadan haftada 1-2 kilo verin



* 1. Gün
Sabah: Şekersiz çay, diyet beyaz peynir, 1 dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: 1 elma.
Öğle: 100 gram kırmızı et (ızgara veya haşlama), 2 ince dilim kepekli ekmek.
İkindi: 4 adet bisküvi.
Akşam: 1 tabak kabak ya da lahanayla pişirilmiş etsiz yemek, diyet yoğurt, yağsız salata.
Gece: 1 adet elma veya armut.

* 2. Gün
Sabah: 1 adet şekersiz çay, az miktarda diyet beyaz peynir, salatalık, 1 dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: 4 adet grisini.
Öğle: 1 tas sebzeli çorba, 100 gram tavuk (ızgara veya haşlama), 1 ince dilim kepekli ekmek.
İkindi: 100 gram diyet yoğurt.
Akşam: 1 porsiyon sebze yemeği, 1 tabak yağsız salata.
Gece: 1 armut.

* 3. Gün
Sabah: Şekersiz çay, az miktarda dil peyniri, 1 ince dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: 1 adet simit.
Öğle: 100 gram kırmız et (ızgara veya haşlama), 1 haşlanmış patates.
İkindi: 4 adet diyet bisküvi.
Akşam: 8 yemek kaşığı kabak yemeği, yağsız salata.
Gece: 1 adet ayva.

* 4. Gün
Sabah: Şekersiz çay veya kahve, az miktarda diyet beyaz peynir, 1 ince dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: 2 adet diyet bisküvi.
Öğle: 100 gram tavuk (ızgara veya haşlama), 2 ince dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: 1 yarım simit.
Akşam: 8 yemek kaşığı lahana ya da pırasalı etsiz sebze yemeği, yağsız salata, 2 ince dilim kepekli ekmek.
Gece: 1 adet nar veya 1 adet elma.

* 5. Gün
Sabah: 1 adet şekersiz çay, salatalık, 1 dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: 2 diyet bisküvi, 1 bardak diyet süt.
Öğle: 8 yemek kaşığı ıspanak (yoğurtlu), 1 ince dilim kepekli ekmek. İkindi: 1 porsiyon meyve.
Akşam: 100 gram balık (ızgara veya buğulama).
Gece: 1 porsiyon meyve.

* 6. Gün
Sabah: 1 bardak şekersiz çay, diyet beyaz peynir, 2 ince dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: 1 bardak diyet süt.
Öğle: 8 yemek kaşığı kabak yemeği, 1 ince dilim kepekli ekmek.
İkindi: Yarım simit.
Akşam: 100 gram tavuk (ızgara ya da haşlama), yağsız salata, 1 ince dilim kepekli ekmek.
Gece: 2 elma.

* 7. Gün
Sabah: 1 bardak şekersiz çay veya kahve, az miktarda diyet beyaz peynir, 1 adet haşlanmış yumurta, 3-4 adet taze ceviz, salatalık, domates, 2 ince dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: 1 adet simit
Öğle: 1 kase çorba, 1 porsiyon havuçlu ya da kabaklı sebze yemeği, 1 kase diyet yoğurt, yağsız salata, 1 ince dilim kepekli ekmek.
İkindi: 2 porsiyon meyve
Akşam: 100 gram balık (ızgara ya da buğulama), yağsız salata, 2 ince dilim kepekli ekmek.
Gece: 1 adet ayva ya da armut.

Bir kadın, bir erkek ve vicdanımız... (Ahmet Altan)

Ben, bir erkeğin kendisine emanet edilen kadın mahremiyetini hayatı pahasına koruması gerektiğine inanan kuşaktanım.

Bizim kuşak, cinayetten yargılanırken geceyi birlikte geçirdiği kadının adını vermemek için cinayet saatinde nerede olduğunu açıklamayan ve idama razı olan erkeklerin hikayelerini anlatan kitaplarla, filmlerle büyüdü.

Kadının mahremiyeti bizim için kutsaldır.

O mahremiyete ihanet eden bir erkekten daha aşağılık biri olamaz bizim kuşağın gözünde.

Bu ölçünün, bir toplumu sağlam tutan değerlerden biri olduğuna da inanırım.

Bir toplumda herşey olabilir, savaşlar, ayaklanmalar, kıyımlar yaşanabilir, bunlar atlatılır, tarih yaraları sarar, hayat kendi dengesini yeniden bulur ama erkekleri kadın mahremiyetine ihanet etmeye başlayan bir toplum bence ciddi bir çürüme işareti veriyor demektir. Kolay kolay iyileşmez.

Son yıllarda birlikte oldukları kadınların resimlerini ya da filmlerini çekip bunları yayan erkekler çoğalmaya başladı.

“Bir iki aşağılık adam” deyip geçebilirsiniz.

Ama bence öyle kolayından üstünden atlanıp geçilecek bir olay değil bu.

Temel soru şudur:

Bu adamlar, böylesine rezilce bir iş yaparken nasıl oluyor da toplumun tepkisinden çekinmiyorlar?

Aforoz edilmekten, ayıplanmaktan, isimlerini lekelemekten, ailelerini utandırmaktan korkmuyorlar?

Toplumun pek de sert bir tepki göstermeyeceğine güveniyorlar herhalde.

Bunda da haklılar.

Daha önce seviştikleri kadınların resimlerini, filmlerini yayınlayanlar ne oldu?

“Bu adamlar ahlaksızdır” damgası toplumun vicdanında bu insanların alnına vuruldu mu?

Sadece o adamların değil, o adamlara selam verenlerin bile bu ahlaksızlığı paylaştığı inancı kabul gördü mü?

Yoksa toplum, mahremiyeti ihanete uğramış kadınların resimlerini görebilmek için mi hareketlendi?

Mahremiyet hainini ortak hayatımızın dışına mı attık?

Yoksa suçuna ortak mı olduk?

Böyle insanları reddedecek bir reflekse sahip olmayan toplumların vicdanlarında bir zayıflık, ahlaklarında bir çürümüşlük başlamış demektir.

Ve, bence bir toplum için en tehlikeli şey böyle bir çürümedir.

Bir toplumu toplum yapan onun bayrağı, sınırı, toprağı değildir bence, onu toplum yapan ortak ve tartışılmaz vicdani ölçüleridir.

Bu ölçüler hukuk ve devlet tarafından korunmaz, bu ölçüleri koruyanlar o toplumun edebiyatı, yazısı, hikayesi, efsanesi, masalıdır.

Yazılı olmayan yasalarıdır.

Ne oldu bizim efsanelerimize, hikayelerimize, masallarımıza, yazılı olmayan yasalarımıza?

Neden kadınların mahremiyetine ihanet edenler bu kadar rahat davranabiliyorlar?

Niye iğrenti dolu bakışlarla karşılaşacaklarından çekinmiyorlar?

Bir değil, iki değil, üç değil...

Bu tuhaf erkeklerin sayısı artıyor.

Tam neresinden olduğunu bilmiyorum ama toplum bir yerinden çürüyor.

Çocuklarımıza yanlış masallar anlatıyoruz belki.

Belki ortak ölçülerimizi, vicdani değerlerimizi yeterince iyi öğretmiyoruz.

Belki de gizli bir çürüme, yaralarla kendini gösteren bir tür kanser gibi kendini bu adamların varlığıyla gösteriyor.

Bir kadının mahremiyetine ihanet eden her şeye ihanet edeceğine inanırım ben.

Böyle adamları arasında barındıran toplumların da çürüdüğünü düşünürüm.

Bu adamların varlığı beni korkutuyor.

Ortak vicdanımızı ve ölçülerimizi kayıp mı ettik diye endişeleniyorum.

Vicdanını ve ölçülerini kaybeden bir toplum herşeyini kaybeder çünkü.



Ahmet Altan

Üniversiteli kız, soyadından vazgeçmiyor

Üniversiteli kız, soyadından vazgeçmiyor

Üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada, her 10 kız öğrenciden 9’unun evlendikten sonra kendi soyadını kullanmak istediği, erkek öğrencilerin yüzde 61.7’sinin ise böyle bir durumu kabullenemediği ortaya çıktı.

Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Aylanur Ataklı, Doç. Dr. Canan Yertutan ve Araştırma Görevlisi Sebahat Ekinci Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’nde öğrenim gören öğrenciler arasında, "Bir Grup Üniversite Öğrencisinin Çağdaş Kadın Üzerine Görüşleri" konulu bir araştırma yaptı.
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Aile ve Toplum Dergisi’nde de yayınlanan araştırmada, her 10 öğrenciden 9’unun kadınların çalışmasını onayladığı anlaşılırken, kızların yüzde 92.1’inin, erkeklerin ise yüzde 74.5’inin kadınların çalışmasının
evliliğe olumlu etki yapacağını düşündüğü saptandı.
(Kadınlar hangi durumlarda çalışmalıdır?) sorusuna ise kız öğrencilerin yüzde 81.3’ü ’her koşulda’ yanıtını verirken, erkeklerde bu oranın yüzde 38.2’ye düştüğü belirlendi. Araştırmaya katılan erkek öğrencilerin yüzde 19.6’sının ’ailenin ekonomik sıkıntısı varsa’, yüzde 12.7’sinin ’anne oluncaya kadar’, yüzde 8.8’inin ise ’eşi izin verirse’ kadının çalışmasına olumlu baktığı anlaşıldı.

KADINLARIN ERKEKTEN YÜKSEK KARİYERE SAHİP OLMASI
Araştırmada, öğrencilerin büyük çoğunluğunun, kadınların erkekten yüksek kariyeri olmasının evliliği etkileyeceğini düşündüğünü ortaya çıkardı. Öğrencilerin yüzde 71’i böyle bir durumun evliliği etkileyeceğini belirtirken, kız öğrencilerin yüzde 47’si erkeklerin bundan hoşlanmayacağını, erkek öğrencilerin yüzde 32.3’ü ise böyle bir durumda kadınların kendisini erkekten üstün görebileceğini söyledi.

SOYADIMI DEĞİŞTİRMEM
Her 10 kız öğrenciden 9’unun evlendikten sonra kendi soyadını kullanmak istediğinin belirlendiği araştırmada, erkek öğrencilerin yüzde 61.7’si ise böyle bir durumu kabul etmediklerini bildirdi.
Araştırmaya katılan öğrenciler kadın ve erkeklerde ideal evlenme yaşının büyük çoğunlukla 25-29 arası olması gerektiğini düşünürken, kız öğrencilerin yüzde 74.5’inin, erkek öğrencilerin de yüzde 60.7’sinin ailede ideal çocuk sayısının 2 olmasını istedikleri
belirlendi.
Araştırmada, (ne tür evlenme şeklini seçersiniz?) şeklindeki soruya, kız öğrencilerin yüzde 75.4’ü, erkek öğrencilerin yüzde 59.8 ise ailesinin onayını alarak eşini kendisinin seçmek istediğini belirtti. Ayrıca, öğrencilerin yaklaşık yüzde 60’ı öğretmenlik mesleğinin kadınlar için en ideal olduğunu bildirdi.

KADINLARIN EV İÇİ HAKLARI
Evlilikte kadınların ev içi hakları konusunda da saptamalarda bulunulan araştırmada şu sonuçlara ulaşıldı:
-Kız öğrencilerin yüzde 95’i, erkeklerin yüzde 69.6’sı kadınların ev içi kararların tümünde söz sahibi olmaları gerektiği görüşünü benimsiyor.
-Kızların yüzde .9’u, erkeklerin yüzde 41.1’i eş bir nedenle il dışına çıktığında kadının kendi evlerinde kalmasının doğru olacağı görüşünü taşıyor.
-Eşlerin sorumluluk paylaşımı konusunda kızların yüzde 68.6’sı, erkeklerin yüzde 44.1’i her işin ortak yapılmasından yana olduklarını belirtiyor.
-Kızların yüzde 99’u, erkeklerin yüzde 86.2’si kadınların gerektiğinde boşanabileceği görüşünü paylaşıyor.
-Erkeklerin yüzde 81.3’ü, kızların yüzde 98’i kadına karşı asla şiddet uygulanmamalı görüşünde birleşiyor.
-Kız öğrencilerin yüzde 47’si, erkek öğrencilerin yüzde 86.2’si kadınların akşamları sıkça dışarı çıkmalarını doğru bulmuyor.

ÖNERİLER
Araştırmanın sonuç bölümünde, yeni bir nesil yetiştirecek olan eğitimli Türk gençlerinin çağdaş kadın hakkında hem fikir olmalarının, AB’ye girme hazırlığında olan Türkiye’yi olumlu etkileyeceğine dikkat çekilirken, şu önerilerde bulunuldu:
"Kadın-erkek eşitliği, evde sorumluluk paylaşımı, erkek çocuğunun da ev işleri yapması gerektiği konuları insan ilişkileri dersi içinde ilk ve orta öğretimde verilmelidir. Kadına şiddeti, kayınvalide-kayınpeder baskısını kınayan, halkın erkek çocuk isteğini sağlıklı çocuk isteğine dönüştürebilen, kadının evlendikten sonra kendi soyadını kullanmasının doğal karşılanması gerektiğini vurgulayan televizyon programları hazırlanmalıdır. Kadınların siyasal yaşamda etkin görev almaları sağlanmalıdır."

Ünlü kadın erkeğin psikolojisini bozuyorÜnlü kadın erkeğin psikolojisini bozuyor

Ünlü kadın erkeğin psikolojisini bozuyorÜnlü kadın erkeğin psikolojisini bozuyor

Evlilik terapilerine ilişkin kitaplarıyla tanınan Psikolog İlkim Öz, vaktini gece-gündüz işine ayıran şöhretli kadınların eşlerinin sıkıntı çektiklerini ve psikolojik sorunlar yaşadıklarını söyledi.

Öz, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, "çalışma biçimi gece hayatıyla barışık olan", geceleri çalışan ünlülerin eşlerinin mutlaka sıkıntı çektiğini belirtti.

Evliliğin sadece imza atmak ve aynı evde yaşamak anlamını taşımadığını vurgulayan Öz, aslında duygusal bir sözleşme olduğunu ifade etti. Öz, "Bu sözleşme hem fiziksel, hem de duygusal anlamda bir sözleşme. ’Ben seni seviyorum, bundan sonra da seni seveceğime, sana sadık kalacağıma dair imza atıyorum’ diyorsun" dedi.

"Eş" kelimesinin büyük anlam taşıdığına değinen İlkim Öz, "Dolayısıyla böyle bir sözleşmede tabii ki hayat daha kısıtlı yürür.

Yani, eşler dışarıda çok zaman geçiremezler. Aksini yaşamak isteyenler zaten evlenmesinler, herkes kendi hayatını yaşasın..." diye konuştu.

"ÜNLÜ ERKEKLE EVLİ KADIN DAHA FEDAKAR"

Gece yaşamında işi olan bir kadınla evliliğin erkek için çok zor olduğunu vurgulayan Öz, bu durumu da, "Gece yaşamında işi olan bir erkekle evli kadınlar bunu çok daha kolay taşıyabiliyor. Çünkü kadın daha paylaşımcı, fedakar, hayatta neyi nasıl yapması gerektiğini daha iyi biliyor" sözleriyle açıkladı. Bu kadınların çocuklarına vakit ayırdığını ve evde eşini beklediğini anlatan Öz, şunları söyledi:
"Ama, gece dışarıda olan kadının eşi için aynı durum söz konusu değil. Erkek gidip babasıyla dertleşmiyor, çocuklarıyla zaman geçirmiyor ya da erkenden uyumuyor. Ne yapıyor? Zaten erkek kadına göre özgür ruhlu olduğu için bunu fırsat bilerek dışarı çıkıyor. O zaman gerçek evlilik süreci de yaşanmıyor.
Evlilik sorunları, güzellikleri paylaşmak, birlikte hayatı yaşamak, beraber yaşamın içinde büyümek demek... Bu sektördeki insanlara baktığımız zaman bunlar gerçek anlamda birlikte değiller.
Oraya bir imza atılmış ama bu insanlar birlikte olmadıkları sürece evliliklerinin yürümesi çok zor." Evlilik terapilerinde eşlere çeşitli önerilerde bulunduklarını belirten Öz, "Önerimiz şu; birlikte, aynı anda yatağa girin. Bu cinsellik anlamında değil. Biri oturuyor, televizyon seyrediyor, diğeri kitap okurken uyuyor. Kadın gece sahnede konser veriyor, kocası evde. Bu evliliği toparlamak nasıl olur?" dedi.

"KOMPLEKS BESLİYOR"
Şöhret olmadığı halde ünlü biriyle evlendikten sonra bir anda toplumun, medyanın gözü önünde olmaya başlayan insanlarda özgüven eksikliği ve komplek meydana geldiğini belirten İlkim Öz, bunu da şöyle açıkladı:
"Ünlü olmayan taraf şöhretli tarafın toplumdaki yerinden dolayı kendi içinde kompleks beslemeye başlıyor... Kendine yabancılaşma gibi duygular da gözlemliyoruz. Bir süre sonra ’ben kimim’ diye sorgulamaya başlıyor. Çünkü karşı tarafın hayata karşı duruşu belli. Kasetleri, şarkıları, filmleri var. Diğer tarafın öyle birşeyi yok. Ama o da birdenbire şöhret basamaklarını ünlü eşiyle birlikte çıkabiliyor.
Tabii o insanın bunu hazmetmesi yaşıyla, kişilik yapısıyla, cinsiyetiyle, aradaki sevgi bağıyla bağlantılı. Ama belli bir yaşa kadar sıradan biri olarak yaşamış ve birdenbire ünlü biriyle evli olmanın psikolojisine girmiş insanlar da maalesef iç dengelerini koruyamıyorlar. Bir yerden sonra o evliliklerde çöküş oluyor."

"ÜNLÜ EŞİNİ REDDETMEYE BAŞLIYOR"
Erkeğin ünlü birinin ardından şöhret olmayan bir kadını tercih etmesini de artık "ünlü eşinin pozisyonunu reddetmeye başlamasına" bağlayan Öz, "Erkek eşini ve onun pozisyonunu reddediyor. O davranışı okuduğunuz zaman aslında diyor ki ’ben seni ve senin konumundaki insanları kabul etmiyorum’... Yani orada bir isyan, reddediş var.
Demek ki bu erkeğin canı yanmış ki böyle bir çıkışta bulunuyor" dedi.
Şöhretlerin çocuklarının da bu gelişmelerden olumsuz etkilendiğini anlatan Öz, "Zaten bu çocuklar anneleri ya da babalarıyla çok zaman geçiremiyor. Çocuk, sevgi ve güven duygusunun eksikliğini hissediyor.
Böyle bir parçalanmada anne ve babasının bu kadar ortalıkta, gündemde olması çocuğun psikolojisini hiç şüphesiz çok olumsuz etkiliyor.
Çocuğun içinde kimbilir ne fırtınalar kopuyor" dedi.