28 Mayıs 2007 Pazartesi

Gebe kadına koca dayağı.!

Gebe kadına koca dayağı.!

Tüyler ürperten bir araştırma... Hamile kadınlar da aile içi şiddet mağduru !


Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümran Sevil, Celal Bayar Üniversitesi Manisa Sağlık Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Emre Yanıkkerem ile ebeler Gülşah Karadaş ve Betül Adıgüzel’in, "Gebelerde Aile İçi Şiddet" araştırması, şiddetin boyutlarını bir kez daha gözler önüne serdi.

Manisa’da 217 gebeyle yapılan araştırmada, kadınların yüzde 8.8’i "eşlerinin kendilerini dövdüğünü" belirtti. Yine 2 gebeden 1’i "eşleri tarafından itilip kakıldığını", yüzde 10.6’sı "eşi tarafından tokatlandığını", yüzde 6.5’i de "tekmelendiğini" kaydetti.

Hamile kadınların yüzde 9.2’si "eşinin saçından tutup başını sarstığını", yüzde 30’u "hakarete maruz kaldığını" söyledi. Araştırmaya katılan 2 kadın da "şiddet yüzünden tedavi gördüğünü" ifade etti.

Araştırma, gelir düzeyi düşük, resmi nikahı olmayan, eşi ile istemeyerek evlenen, geniş aile yapısına sahip, erken yaşta evlenen gebelerin, diğerlerine oranla daha fazla şiddete maruz kaldığını gösterdi.

Bu gebelerin, hamilelikleri boyunca sigara kullandığı, kendilerini mutsuz hissettiği ve bu dönemde mide rahatsızlıkları, kanama, tansiyon gibi problemler yaşadığı tespit edildi.

Aynı araştırmada ayrıca, işsiz ve serbest meslek sahibi, eğitim düzeyi ilkokul ve altı olan erkeklerin eşlerine daha fazla şiddet uyguladığı belirlendi.

YORUM

Gebelik boyunca ve öncesi yaşanan şiddetin, kadın ve çocuk sağlığına ciddi etkileri bulunduğuna işaret edilen araştırmanın değerlendirme bölümünde, istismar edilen kadınlarda düşük, düşük doğum ağırlıklı bebek, erken ve ölü doğumun daha fazla görüldüğü vurgulandı.

Şiddetin neden olduğu aşırı stres ve anksiyetenin de erken doğum ve fetusta büyüme geriliğine yol açtığına işaret edilen değerlendirmede, sağlık çalışanlarının bu tür gebeleri dikkatle izlemesi ve psikolojik destek sağlamasının önemli olduğu vurgulandı.


15 Şubat 2006 ( Alıntı )

Karadeniz kadını da şiddet mağduru


Karadeniz kadını da şiddet mağduru

Yerel Gündem 21, dört kadın derneği ve belediyelerin kadın komisyonlarından oluşan Kadınlar Konseyi, kadına yönelik şiddeti araştırdı. YG 21'den Öztopal, Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da namus, Karadeniz'deyse kadına yönelik şiddetin yüksek olduğunu söyledi.

Samsun Yerel Gündem 21 Kadınlar Konseyi Başkanı Filiz Öztopal, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgeleri'nde töre cinayetlerinin yüksek, Karadeniz'de ise kadına yönelik şiddetin yaygın olduğunu söyledi.

Dört kadın derneği ve çeşitli belediyelerin kadın temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan Kadınlar Konseyi'nin kadınların durumuna yönelik araştırma yaptığını belirten Filiz Öztopal, kadına yönelik şiddetin Türkiye'de ciddi bir sorun olduğunu kaydetti.

Öztopal: Aile içi şiddete daha çok ev kadınları uğruyor

Kent Haber'de yayınlanan habere göre Öztopal, Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerinde yaşanan töre cinayetlerinin yanı sıra genel olarak bakıldığında Karadeniz'de de kadına yönelik şiddetin üst sıralarda olduğunu söyledi:

"Aile içi şiddete maruz kalanların büyük çoğunluğu ev kadını. Faillerin yüzde 24'ü ise çiftçi ve ilkokul mezunu. Doğum yerine göre şiddet mağduru en çok Karadeniz Bölgesi'nden, ancak namus cinayeti mağduru ve faili Güneydoğu ve Doğu Anadolu'dan.

"Kadına şiddet önümüzde büyük bir sorun olarak durmaktadır. Güneydoğu ve Karadeniz Bölgeleri ile kırsal alanlarındaki ekonomik ve sosyal az gelişmişlik, kadın ve kadının sorununu ağırlaştırıyor."

Kırsalda 61 bin 241 kadın ve çocuk şiddet gördü

Türk toplumunun yüzde 25'ini 15-49 yaş grubu kadınların oluşturduğunu, altı ve daha yukarı yaştaki 100 kadından 25'nin okur-yazar olmadığını dile getiren Öztopal şöyle konuştu:

"Ülkemizde kadının işgücüne katılım oranı 1998'de yüzde 35 civarındayken, günümüzde bu oran yüzde 27'ye düşmüş. Erken yaş evliliği yapmış olan kadınların çoğunluğu tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak çalışmakta. Ev içi şiddetin kurbanlarından yüzde 86.1'i kadınlar.

"Kırsal kesimde son beş yıl verilerine göre 61 bin 241 kadın ve çocuğa karşı şiddet kullanılmış. Bu şiddet nedeniyle bin 230 kişi öldü, 32 bin 267 kişi yaralandı. Mağdurların yüzde 26'sı 0-17 yaş, yüzde 40'ı ise 36 ve daha yukarı yaşlardaki kadınlar." (AD/EÖ)

E-Kolay

Kadınlar yalan yakalamada daha başarılı

Kadınlar yalan yakalamada daha başarılı

‘Ben asla yalan söylemem’ dediğiniz anda yine bir yalan daha söylüyorsunuz. Günlük iletişimimizin içinde olağanüstü bir yeri var yalanın.




İnsan, sahip olduğu zeka ve dil yeteneği sayesinde başkalarını aldatmayı gerçek bir sanat haline dönüştürmeyi başaran yegane canlı türü. Hal böyle olunca da, konu bilim dünyası tarafından yakından inceleniyor. Çünkü yalanı ortaya çıkarmak hiç de kolay değil. Polis, dedektif, psikolog gibi uzmanların yalanı ortaya çıkarma başarıları ortalama yüzde 53. Yani yazı-tura atmak gibi. Yalan makinelerinin başarıları da bu oran içinde. Fakat, neredeyse yüzde yüz başarılı olan büyük yetenekli insanların varlığı keşfedildi. Bu kişiler dışında, başka bir araştırmaya göre ise, kadınlar yalanı anlamada erkeklere göre çok daha başarılı.

Günlük iletişimimizin içinde olağanüstü bir yeri var yalanın. Hatta kimi zaman günde 200 yalana varan bir portföye bile sahip olabiliyor içimizden kimileri.

‘Size vaat etmiş olduğum ücret artışının hemen gerçekleşmesini ben de isterdim. Ne var ki işletmemizin mali durumu bugünkü koşullarda buna elvermiyor. Belki gelecek yıl...’ diyen patron, ya da eve neden birkaç saat geç kaldığını anlatan eşiniz: ‘Canım, falanca bölümün sekreteri işten ayrılıyor, ona veda partisi düzenlenmiş, görünmezsem ayıp olacaktı...’ Veya evde birbirleri ile kavgaya tutuşan çocuklarınız: ‘İlk önce o başlattı, hayııır ben değil o...’

Şöyle bir düşündüğünüzde sosyal iletişim içinde azımsanamayacak kadar çok bölümünün karşılıklı olarak başkalarını aldatmak ve söylenen yalanları ortaya çıkarmak üzere kurulu olduğunu fark edersiniz. Ancak aldatıldığımızı ortaya çıkarmak öyle sanıldığı kadar kolay değil. Bu yüzden bilim dünyası özellikle de psikoloji bilimi ile uğraşanlar, söylenen yalanları ortaya çıkartmanın yollarını harıl harıl araştırır durur.

Doğa belgeseli yalanı

Yalan üzerine neler yapılıyor diye merak eder ve bilim dünyasında, dergi ve sitelerde bir tur atarsanız, ilginç araştırmalarla karşılaşırsınız. Bilim dünyasında kimileri çeşitli testlerle ‘yalan deşifre yeteneğine’ sahip insanları ortaya çıkartıyor, onların bu becerileri ve hünerlerinden geri kalanların nasıl yararlanabileceğini görmeye çalışıyor. Başka bir grup ise, yalanları deşifre etmeyi başarabilen bu insanların nasıl bir çevreden geldiklerini ve ne tür koşullarda yetiştiklerini belirlemeye uğraşıyorlar.

California’da San Francisco Üniversitesi’nden psikolog Maureen O’Sullivan, yalan söyleyenlerin nasıl daha kolay deşifre edileceğini düşünenlerden. İnsan başkalarını aldatan tek primat değil, ancak sahip olduğu zeka ve dil yeteneği sayesinde bunu gerçek bir sanat haline dönüştürmeyi başaran yegane canlı türü. Özellikle eş seçimi, refah ve statü arayışı gibi konularda yalan ve aldatma etkili bir strateji haline gelirken, insanın genelde yalan söylendiğini anlayamaması da bu sanatı iyice pekiştiriyor.

Peki bilim dünyası, kimilerinin daha fazla sahip olduğu, yalanı deşifre etme yeteneğini nasıl test ediyor?

Bu konudaki dünyaca ünlü guru, California Üniversitesi’nde Psikolog Paul Ekman. Ekman bu konu ile 40 yılı aşkın bir süredir ilgileniyor. Ekman’ın standart testi, deneklere, insanların duygularını anlattıkları bir film göstermek. Filmdeki insanların bir kısmı bir doğa belgeseli izliyor, bir kısmı ise yanmış insan görüntülerinin olduğu bir video kaydını. Ancak hepsi de doğa belgeseli izlediğini iddia ediyor. Yani yarısı yalan söylüyor. Filmi izleyen denekler ise bu insanların ne izlediğini hiç görmüyor, yalnız anlattıkları duygularından ve ifadelerinden yola çıkarak, kimin yalan söylediğini bulmaya çalışıyor.

Makineler de başarısız

Testin sonucu katılımcıların çoğunun yalan söyleyenleri bulmakta başarısız olduğu şeklinde. Hatta, görevi kapsamında yalanı ortaya çıkarmak da olan polis, terapist, hakim ve savcı, gümrük memuru gibi kişilerin bile bu konuda pek becerikli oldukları söylenemiyor.

Henüz yayınlanmayan 253 araştırmanın sonucuna göre yalanı ortaya çıkarmada başarı payı yalnızca yüzde 53. Yani yazı tura atmanın bir nebze üzerinde. Yasalarla uğraşanların yalan söyleme makinelerine güvenerek karar vermeleri de imkansız gözüküyor. Çünkü bu makinelerin savunucuları, yüksek doğruluk hususunda iddiacı olsalar da, makinenin suçlu göstermesine karşın masum olanların oranı yüzde 47 gibi hiç de azımsanamayacak bir rakam.

New Jersey’de, Montclair Üniversitesi araştırmacıları tarafından yürütülen başka bir çalışma ise kadınların ilgi duydukları erkeklerin yalan yönünü ortaya çıkarmadaki başarılı performanslarını vurguluyor. Örneğin kadın, dışarıda kapının önünde duran pahalı model aracın kendisine ait olduğunu iddia eden erkeğin doğruyu mu söylediğini yoksa arabayı arkadaşından mı ödünç aldığını erkeğin ifadelerinden rahatlıkla anlayabiliyor. 34 kadın deneğin katıldığı bu çalışmada bekar kadınların başarı grafikleri daha yüksek. Evli ya da ciddi bir ilişki içinde olan kadınlar ise erkeklerin yalan söyleyip söylemediklerini anlamada o kadar başarılı olamıyorlar.

Yine ilgi çekici bulgulardan biri de, yalanı keşfetme sihirbazlarının çoğunun ortak noktasının zorlu bir çocukluk dönemi geçirmiş olmaları. Örneğin kimilerinin alkolik anne veya babaya sahip olmaları, kimilerinin göçmen olması ya da işine ailesinden daha çok zaman ayıran anneye sahip olmaları, bu kişileri çocukluklarında sözel olmayan iletişime ve gözlem yapmaya eğilimli hale getirdiği belirtiliyor.

Dünyada yalanı en iyi anlayan 29 kişi

Araştırmalar, söylenen yalanı ortaya çıkarmakta son derece başarılı insanların bulunduğunu ortaya koyuyor. Örneğin 1980’li yılların ortalarında psikolog Paul Ekman, tüm testleri başarı ile geçen bir kişiyi saptadı. ABD’de alkol, silahlı alet ve patlayıcılar bürosunda görevli memur J.J. Newberry. Ajan Newberry’nin sahip olduğu bu yetenek, meslektaşları tarafından da fark edilmiş ve kendisi, ajanlara sorgulama tekniklerinin öğretildiği birimin başına getirilmişti. Newberry’nin varlığı bilim adamlarını dünyada benzer yeteneğe sahip başkalarını da ortaya çıkarmak için araştırmalara yöneltti. 14 bin kişi üzerinde yapılan testler sonucunda ekip, 29 daha canlı ‘yalan dedektörü’’ saptadılar. Araştırmalar hálá sürdüğü için elde edilen veriler henüz açıklanmamasına karşın, bilim insanları ilk bulguları şöyle tanımlıyorlar:

Yüz ifadelerinin özellikle öfke ve suçluluk gibi duyguların ortaya çıktığı durumlarda çok hızlı değişime uğraması, yalan söylemenin başlıca göstergelerinden biri.

Yalan saptama sihirbazları olarak tanınan kişilerin yeteneği ise saniyenin beşte birinden daha kısa sürede gerçekleşen bu yüz devinimlerini ortaya çıkartabiliyor olmaları.

Kalori yakmanın 20 kolay yolu

Kalori yakmanın 20 kolay yolu

Özel yiyecekler almadan, pahalı diyet kulüplerine katılmadan ya da spor yapmadan kilo verebilir misiniz? Evet. Hayat tarzınızı değiştirerek para hacamadan ve güvenli bir şekilde kilo verebilirsiniz


1- Kilo almanın en önemli nedenlerinden biri yemek aralarında atıştırmaktır. Atıştıracağınız zamanlarda su için.

2- Buzdolabınızı boşaltın. Böylece hem para harcamazsınız hem de sizi atıştırmaya iten neden yok olur.

3- Yeterince uyuyun. Böylece, yiyerek alacağınız enerjiyi uyurken toplamış olursunuz.

4- Alkol, ekmek ve karbonhidratlardan uzak durun.

5- Karanlık ortamlarda bulunmamaya ve akşamları bir saat önceden uyumaya çalışın. Eğer akşam bir şeyler izlemek istiyorsanız. Karanlık değil, aydınlık bir ortamda yapın bunu.

6- Mutlaka kahvaltı yapın. Bu size gün içinde harcamanız gereken enerjiyi verecektir ve öğlen yemeğinde çok acıkmayacaksınız.

7- Öğün aralarında yeme istedi doğduğunda, sevdiğiniz bir müziği dinleyin. Araştırmalar, müzik dinlediğinizde de sevdiğiniz bir yemeği yediğinizde de beyninizin aynı bölgesi uyarılıyor.

8- Ayakta hiçbir şey yemeyin.

9- Yeşil çay için. Araştırmalar gösteriyor ki, yeşil çay içmek vücuttaki kalorilerin yakılmasında çok etkili. Günde 3 bardak yeşil çay içmeye çalışın.

10- Yediğiniz şeye konsantre olun. Televizyon seyrederken, bir şeyler okurken ya da e-maillerinize cevap verirken yemeyin.

11- Dışarı çıkın. Günde en az 20 dakika dışarıda oturmaya ya da yürüyüş yapmaya özen gösterin. Çünkü gün ışığı yeme isteğinizi kontrol etmenize yardımcı oluyor.

12- Sağlıklı şeyler yiyin. Dışarıda yemek yediğiniz zaman çocuk mönüsü ya da sossuz salata yiyin.

13- Kendinizi çok fazla zorlamayın. Diyet programınızı yaparken 1200 kalorinin altına düşmemeye özen gösterin.

14- Bahçe işleriyle uğraşın. 1 saat bahçe işiyle uğraşmak 500 kalori yakmanızı sağlar.

15- Asansör kullanmak yerine merdivenden çıkın.

16- Ev işi yaparak da kalori yamanız mümkün. Ufak tefek ev işleriyle uğraşın.

17- İp atlayın. Bu muhteşem bir egzersizdir ve diğerlerinden daha eğlencelidir.

18- Sık ama az yiyin.

19- Çikolatayı çok seviyorsanız, her akşam bir parça (küçük tabi ki) çikolata yiyin.

20- Kendinizi sıkıntıya sokmayın, her şey beyinde biter.

1950'li yıllardaki kadınlar ile, 2000'li yıllardaki kadınlara öğütler

--------------------------------------------------------------------------------

Aşağıdaki yazı 1950 yılında Amerika'da lise (kız) öğrencileri için, evliliğe
hazırlık amacı ile düzenlenmiş Ev Ekonomisi kitabından alınmıştır.

1. Yemeği tam zamanında hazırlayın: Önceden plan yapın, hatta bir gece önceden
yemeği tam zamanında masaya koymak için her şeyi önceden düşünün. Bu şekilde,
eşinize O'nu düşündüğünüzü ve ihtiyaçlarına karşı duyarlı olduğunuzu göstermiş
olacaksınız. Bir çok erkek eve geldiklerinde aç olurlar ve nefis bir yemek
ihtiyaçları olan sıcak karşılamanın bir parçasıdır.

2. Kendinizi hazırlayın: Son 15 dakikayı dinlenmek için ayırın, böylece eşiniz
eve geldiğinde kendisine hoş görünebilirsiniz. Makyajınızı tazeleyin, saçınıza
kurdele koyun ve canlı görünün. Unutmayın kocanız bütün gündür yorgun insanla
çalıştı. Neşeli ve ilgili görünün. Sıkıcı bir günün ardından biraz keyiflenmeye
ihtiyaç dayacaktır.

3. Dağınıklığı toparlayın. Eşiniz eve gelmeden önce evin her tarafını dolaşın ve
kitap, oyuncak, gazete gibi ortalıkta dağınıklık yaratan bir şey varsa düzeltin.
Sonra masaların üzerindeki tozları alın. Böylece eşiniz eve geldiğinde, cennette
olduğunu düşünecektir.

4. Çocukları hazırlayın: Eğer küçükseler, ellerini ve yüzlerini yıkayıp,
saçlarını tarayın, gerekiyorsa kıyafetlerini değiştirin. Çocuklar küçük bir
hazinedir ve eşiniz özenli görünmelerini isteyecektir.

5. Gürültü olmamasını sağlayın: Kocanız eve geldiğinde çamaşır makinası, kurutma
makinası, süpürge yada mikser gibi gürültü yapan tüm aletleri kapatın. Çocuklara
sessiz olmalarını söyleyin. Eşinizi sevinçle karşılayın ve sıcak bir gülümseme
ile kapıyı açın.

6. Yapılmaması gerekenler: Eşinizi şikayetler ve problemlerle karşılamayın.
Yemeğe geç kaldı ise şikayet etmeyin. Bütün gün işyerinde yaşadığı zorluklardan
sonra bunu önemsiz bir sorun olarak görün.

7. Rahat etmesini sağlayın: Rahat bir koltukta uzanmasını sağlayın yada biraz
yatak odasında dinlenmesini önerin. Eşiniz için sıcak yada soğuk bir içeceğin
hazır olmasını sağlayın. Yastıklarını düzeltin ve ayakkabılarını çıkarmayı
önerin. Kısık, yumuşak ve hoş bir ses tonu ile konuşun. Rahatlamasını ve
dinlenmesini sağlayın.

8. Eşinizi dinleyin: Söylemek istediğiniz yüzlerce konu olabilir, fakat eve
gelir gelmez konuşmaya başlamayın. Önce O'nun konuşmasına izin verin.

9. Geceyi O'na ayırın: Eğer sizi dışarı yemeğe yada eğlenmeye götürmüyorsa
şikayet etmeyin. Aksine iş yerinde yaşadığı zorlukları ve ne kadar yorulduğunu
düşünün Eve gelip dinlenme ihtiyacını anlamaya çalışın.

10. Hedefiniz: Evinizi, kocanızın rahat hissedeceği, düzenli ve huzurlu bir yer
haline getirmeye çalışın. .


Şimdi 2000'li yıllar için yenilenmiş kurallar.


1. Yemeği hazırlayın: Yemek rezervasyonunu önceden yapın. Eğer gün çok yoğun
geçiyor ise, eşinizin telefonuna nerde ve ne zaman yemek istediğinizi açıklayan
bir mesaj bırakın. Bu eşinize gününüzün ne kadar kötü geçtiğini ve sizi
neşelendirmesi için ortam yaratması gerektiğini anlamasını sağlayacaktır..

2. Kendinizi hazırlayın: Eve dönüş yolu üzerinde kozmetik bölümü olan
mağazalardan birine uğrayıp bedava ürünlerle kendinize biraz çeki düzen verin.
Bu neşenizi yerine getirecektir ve eşiniz her ağzını açtığında sinir olmanıza
engel olacaktır. (O'nun kredi kartını kullanmayı unutmayın!)

3. Dağınıklığı düzeltin: Temizlikçiyi çağırın; kocanızın ve çocukların ortalıkta
bıraktığı her şeyin yardım kuruluşlarına gönderilecek kutunun içine koymasını
söyleyin.

4. Çocukları hazırlayın: Çocukları Nintendo oynamaları yada televizyon
seyretmeleri için odalarına gönderin.

5. Gürültüyü azaltın: Eğer eşinizden önce eve gelmeyi başarabilirseniz,
kendisini banyoda ve kapı kitli olarak karşılayın..

6. Yapılmaması gerekenler : Eşinizi şikayetler ve problemleriniz ile
karşılamayın. Bırakın önce O konuşsun, böylece sonrasında, sizin şikayetlerinize
daha önemli olacak ve akşam yemeği boyunca aklında kalacaktır. Eğer yemeğe geç
kaldı ise şikayet etmeyin, basitçe artıkların buzdolabında olduğunu ve
bulaşıkları kendisine bıraktığınızı söyleyin.

7. Rahat etmesini sağlayın: Üşümüş ise battaniyeyi nerde bulacağını söyleyin. Bu
sizin gerçekten değer verdiğinizi gösterecektir.

8. Eşinizi dinleyin: Ama asla son sözü söylemesine izin vermeyin.

9. Geceyi eşinize ayırın: Sizi gece dışarı yemeğe yada eğlenceli bir yerlere
götürmüyor ise şikayet etmeyin, bir arkadaşınız ile gidin yada alışverişe çıkın
(O'nun kredi kartını kullanın).

10. Hedefiniz: 'Bencil, sadece kendini düşünen, işe yaramaz bir insan' oluduğunu
kafasına bir vazo atarken ifade etmekten kaçınmak ve ilişkinizi mümkün olduğunca
dostça tutmaya çalışmak.

Ona ne hediye alsam? Seni seviyorum diyorsun..

Ona ne hediye alsam?



İşte yine yaklaştı. Tabii ki Sevgililer Günü’nden bahsediyorum. Birlikte olduğunuz hayatınızın erkeğine ne alacağınızı hala bulamadıysanız tavsiyelerime kulak vermeye ne dersiniz?


Hoş bir Sevgililer Günü hediyesi bulmak o kadar da zor olmasa gerek diyorsunuz belki de. Yine de ortalığı saran kırmızı kalpli boxer’lardan, iki kişilik tek eldivenlerden kafanız karıştı öyle mi?

Sevgililer Günü sevdiğiniz adama garip, komik, geçici bir hediye almak zorunda bırakmasın sizi. Hatta bazen kırmızı bir süveter, pembe bir gömlek gibi romantik renk seçimleri bile o mükemmel hediye olmayabilir. Kırmızının sımsıcak, enerji veren bir renk olduğu tabii ki kaçınılmaz ama bu renkler ten rengiyle uyum sağlamadığında giyen kişi için hiç zevkli olmayacaktır, bana inanın. Bunun yerine yıl boyu keyifle üzerinde taşırken mutlu olmanızı sağlayacak, onun tarzını tamamlayan, bir köşeye atılmayacak akıllı bir alışverişe ne dersiniz?


Her erkeğin şık bir cüzdana ihtiyacı vardır. Kulağa basit gelse de zevkli bir tercih her zaman takdirle karşılanır. Bazı erkekler cüzdan yerine para klipslerini tercih eder. Klasik gümüş kaplama bir klips onun beğenisini kazanan bir hediye seçimi olabilir. Manşetli gömleklerden hoşlanan sevgilinize koleksiyonunda farklı bir yer edinecek yeni bir kol düğmesi seçmek sizin işiniz. Klasik ya da modern.Tarzını tamamlayan kol düğmesini bulduğunuzda kaçırmayın. Ya da gümüş kaplama bir kartvizitlikle hayatını kolaylaştırabilirsiniz. Daha romantik bir seçim peşindeyseniz ipek pijamalarla da onu şımartabilirsiniz

48 bin kadın, bilimi nasıl şaşırttı?

48 bin kadın, bilimi nasıl şaşırttı.?


50-79 yaş aralığında 48 binin üzerinde kadınla 8 yıl süren araştırma yapıldı. Amaç, düşük yağlı diyetlerin, kalpve kanser riskini ne ölçüde azalttığı konusu idi. Bilimadamları, çıkan sonuçlardan şok olmuş durumda.


50-79 yaş aralığında 48 binin üzerinde kadınla sekiz yılda yapılan araştırmayı yürüten bilim adamları şokta: Düşük yağlı diyetlerin, kanser ve kalp krizi riskini azalttığı kanıtlanamadı...

Düşük yağlı diyetlerin kanser ve kalp krizi riskini azalttığına ilişkin sağlam kanıtlar elde etmek için yola çıkan Amerikalı bilim adamları, hayal kırıklığı yaşıyor. Sekiz yıl süren hükümet destekli araştırmanın sonucunda, düşük yağlı beslenmenin kanser ve kalp hastalıklarını önlemede herhangi bir etkisine rastlanmadı.

'Rolls Royce' gibi çalışma

Söz konusu araştırma, üstünkörü yapıldığı iddia edilemeyecek değerde bir çalışma. Amerikan Kanser Kurumu'ndan Dr. Michael Thun, "Bu, tıbbi çalışmaların Rolls Royce'udur," diyor. ABD'deki Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından finanse edilen bu araştırmaya 50-79 yaş aralığında, menopoz geçirmiş 48 binin üzerinde kadın katıldı ve deney 415 milyon dolara (yaklaşık 555 milyon YTL) mal oldu.

Araştırmanın başlatılma amacı, az yağ yemenin sağlığımıza yararlı olduğunu bilimsel olarak kanıtlamaktı. Araştırmacılar özellikle düşük yağlı diyetle, çeşitli kanser ve kalp hastalığı türlerinin önlenmesi arasında bağ yakalama peşindeydi. Ancak rakamlar geldiğinde bu bağlantıyı kanıtlayacak bir bulgu olmadığı, az yağlı yiyeceklerle beslenen kadınlarla her istediğini yiyen kadınların aşağı yukarı aynı hastalıklara yakalandığı görüldü.

Deneye katılan kadınların yüzde 40'ı düşük yağlı diyet için seçildi ve günlük kalori miktarları içindeki yağ oranını yüzde 20'ye çekip daha çok meyve, sebze, tahıl tükettiler. Diğer kadınlar ise her zamanki alışkanlıklarını sürdürdü.

Düşük yağ diyetini sürdüren kadınların meme kanserine yakalanma oranı yüzde 9 daha az çıktı. Ancak bilim adamları, bu farkı istatistik olarak çok önemli görmüyor. Kardiyovasküler hastalıklar göz önüne alındığında iki grup arasında değişiklik gösteren tek risk faktörü kötü kolesterol olarak bilinen LDL kolesterolü oldu. Kontrol grubundaki kadınlarda kötü kolesterol daha yüksek çıktı ama yine de kalp krizi riskini değiştirecek oranda fark bulunmadı.

Karşı görüşler de var

Sonuçlara karşı görüşler de var. Stanford Önleyici Araştırmalar Merkezi'nden Prof. Marcia Stefanick, "Sadece düşük yağlı yiyeceklere geçmenin kadınlara getireceği fazladan bir sağlık faydası yoktur ama beslenmenizde hangi tip yağların olduğu önemlidir" iddiasında.

Geçtiğimiz yıllarda da çok miktarda lifli gıda yemenin kolon kanserinden koruyacağı, bazı vitaminlerin kanseri önlediği yolunda kimi bilgilerin yanlışlığı ortaya çıkmıştı. Harvard Tıp Okulu'ndan Peter Libby de bu konuya açıklık getirerek, "Ne kadar yediğiniz değil, ne yediğiniz önemli diyen hiçbir formülün sizi etkilemesine izin vermeyin" diyor.

(Independent / Milliyet)

Kadınlar neden çok konuşur.?

Kadınlar neden çok konuşur.?

Kadınların erkeklere oranla neden daha fazla konuşutğunu biliyor musunuz.?

ABD'li bilim adamlarının araştırmalarına göre kadınların daha fazla konuşmalarının nedeni, beyinlerinin iletişimle ilgili kısmının erkeklerinkine oranla altı yıl erken gelişmesi.

İletişim zekâsı.,

Popüler Bilim ve Kültür Dergisi Focus, şubat sayısında 'kadın zekâsı'nı masaya yatırdı. New Jersey Devlet Üniversitesi'nden Prof. Jeanette Haviland ve Prof. Carol Maletesta'nın dergide yayımlanan araştırmasına göre, beynin yazılı ve sözlü anlatımla yüzleri ayırt etmeyi sağlayan bölümü, kızlarda, altı yıl daha erken olgunlaşıyor. Ayrıca kız çocuklarının görsel iletişim yeteneği erkeklerinkinden daha hızlı gelişiyor.

Yeniliklere açıklar.,

Yeni doğan bebekler üzerine yapılan araştırmalarda, kız çocuklarının beşikten itibaren erkeklere nazaran çevreyle çok daha fazla görsel iletişim kurduğu ortaya çıktı. 2 ay-16 yaş grubundan 508 çocukla yapılan araştırmaların bir diğer sonucu ise kızların 'keşfetme zevki'nin daha gelişmiş olması ile yeniliklere daha açık olmaları. Erkeklerin ise 'uzaysal düşünme yeteneği' kızlarınkinden daha gelişkin.

Milliyet

6 Şubat 2006

İdeal Bayan Ayrıcalığını Sizde yaşayın..Çok Özel tavsiyeler

İdeal ve Herkes tarafından Parmakla gösterilmekmi istiyorsunuz Alttaki maddeler kulak verinn kızlar

- Kendinizi keşfedin ve tanıyın...
- İddialı olmayı öğrenin...
- Kendinizi sevin ve beğenin...
- 'Acaba' yerine 'Yapacağım' deyin...
- Başınız dik, omuzlarınız geride yürüyün...
- Boş konuşmayın...
- Çok okuyun, zevklerinizi geliştirin...
- Cildinize iyi bakın ve koruyun...
- Lüksü değil, kaliteyi arayın...
- Parayı değil, yaşamayı sevin...
- Aşkta seçici olun...
- Ciddi bir hobi edinin...
- Görgülü olun...


Son olarak kendinizden Emin ve Düşünerek Konuşun

Sizler için bayanlar--KLAS KADININ SIRRI...





KLAS KADININ SIRRI...



Stil, zeka, bakım ve görgüyü birarada taşıyabilen kadın, klastır... Kendine olan güveni ve zarafetiyle hemen kendini belli edebilir.

Onları hemen fark edersiniz. Detaycı, zevkli, zeki, bakımlı, fevri ve kendine güvenlidirler... Derhal dikkatleri çekecek, başları bir anda kendine çevirtecek güçlü bir karizmatik etkileri vardır. Bu ilgiyi hiç zorlanmadan alırlar. Klas kadınlar, görüntü olarak dışa yansıttıklarını, konuşurken asla kaybetmezler. Bu demektir ki, stil, klas kadın için çok önemlidir.

Klaslık hayatın içindedir
Ancak dış görümünü zekası, kişiliği, ruhu, dünya hakkında bilgisi ve hatta espri yeteneği ile bir bütün olarak sunabilen kadın ancak bu payeye layık görülür. Klas kadın hayatın içindedir. Dışında, bir izleyici olmayı düşünmez bile. Başarı, yalnızca onu gerçekten isteyenin elde edebileceği bir şeydir zaten. Klas kadın, birinin onu keşfetmesini, teşvik etmesini ya da beğenmesini beklemez. Kendisi aktiftir. Başkalarından övgü beklemek yerine, başkalarının övgüsünü zorlanmadan alır.

Har kadın klas olamaz
Unutulmaması gereken bir nokta var. Hiçbir kadın doğuştan klas değildir. Gerçi aile görgüsü ve ileri görüşlülüğü artı bir nokta ama insanlar bunu zamanla, kendilerini keşfettikçe ortaya çıkarabilirler. Klas kadınların giyimde özel renkleri vardır. Giyisileri seçkinliklerinin sinyalini verir. Ayakkabılarına büyük özen gösterirler. Klas kadını, klas yapan hep en iyiyi, heh en güzeli hedeflemeleridir. Ancak bu asla lafta kalmaz.


alıntı.

akıllı kadınlar

Bir çift hiç konuşmadan arabayla yolda gitmekteydi.
Daha önceki bir tartışma münakaşaya dönüşmüştü ve hiçbiri teslim olmak istemiyordu.
Keçi, katır ve domuzlarla dolu bir çiftliğin yanında geçerken koca alaycı bir biçimde sorar: "Akrabaların mı?"
Karısı "Evet" diye cevap verir ve ekler, "Senin taraftan akrabalarım
"


Kelimeler
Kocası karısına kadınların bir günde kaç kelime kullandığına dair bir makale okuyordu...
Erkeklerin 15,000 kelimesine karşılık 30,000 kelime
Karısı yanıtladı: "Sebebi erkeklere herşeyi tekrar etmek zorunda olmamızdır."
Kocası karısına döndü ve sordu : "Efendim?"


Yaradılış
Bir gün bir adam karısına sordu: "Aynı zamanda nasıl hem bu kadar salak hem de bu kadar güzel olabildiğini anlamıyorum."
Karısı yanıtladı: "Açıklamama izin ver. Allah beni sen çekici bul diye çok güzel yarattı; Allah beni ben seni çekici bulayım diye çok salak yarattı!"


Konuşmama Cezası
Bir karı koca evde problemler yaşamaktaydı ve birbirlerine konuşmama cezası uygulamaktaydı. Aniden adam ertesi gün karısının kendisini sabah 5:00da iş için bir uçuşu olduğundan uyandırması gerektiğini hatırladı.Sessizliği ilk bozan (ve KAYBEDEN)
kendisi olmamak için, bir kağıdın üzerine "Lütfen beni sabah 5:00da uyandır."
yazdı ve notu karısının bulabileceği bir yere bıraktı.
Ertesi sabah, adam uyandı ancak saatin 9:00 olduğunu ve uçuşu kaçırdığını farketti. Çok kızdı, tam karısının onu neden uyandırmadığını soracakken yatağın yanında bir parça kağıt
buldu. Kağıtta "Saat 5:00. Uyan" yazmaktaydı.


Erkekler bu tip yarışmalar için yeterli donanıma sahip değiller. Allah erkeği kadından önce yaratmış olabilir, ancak şaheserden önce her zaman bir kaba taslak vardır...............güzel çekişmeler bunlar darılmayın hemen..............

Pratik Giysi Bilgileri

Kazaklarınızın Tüylenmesini Önleyin
Yeni aldığınız kazakların tüylenmemesi için bir naylon torbaya koyarak 24 saat buzdolabının buzluğunda bekletin. Tüylenmesi önlenir.

Kadife Giysiler
Kirlenmiş koyu renk kadife elbise ve pantolonlarınızı tuzla temizleyebilirsiniz. Temiz bir fırçayı temiz ve kuru bir tuza batırarak giysinize kuvvetle sürün. Lekeler gidecek, kullanılmaktan doğan parlaklık kaybolacaktır. Ayrıca eskiyip de parlayan pantolonlarınızdaki bu parlaklığı gidermek için ütü bezini sirkeli suyla ıslatın, sonra çok sıcak su ile ütüleyin. Parlaklığın tamamen kaybolduğunu göreceksiniz.

Parlayan Kumaşlar
Etek ve pantolonlarınızda parlaklıklar oluşuyorsa, bu kısımları yeni kesilmiş bir patatesle iyice ovalayın. Kuruduktan sonra fırçalayabilirsiniz. Parlaklıktan eser kalmaz.

Ütü Yaparken
Ütü yaparken, ütüleyeceğiniz gömlek, etek gibi giysilerin altına çarşaf, perde, havlu gibi ğeniş satıhlı eşyalar koyarsanız ikisi birden aynı anda ütülenecektir.

Sararan Giysiler
Sararmaya başlayan beyaz giysilerinizi bir kaşık oksijenli su kattığınız 1 litre ılık suda 1 saat bekletin.

Triko Yıkamanın Sırları
İster yün, ister merserize, ister sentetik iplikle yapılmış olsun, her örgüde ortak bazı kurallar vardır:
-Her zaman için, sadece ılık su kullanın, durulamada bile. Durulamada sık sık değiştirerek bol su kullanın.
-Giysileri sabunlu suya iyice daldırın ve çitilemeden nazik bir şekilde yıkayın.
-Örgü giysileri asla sıkmayın. Aksi takdirde giysileriniz elastikiyetini kaybeder ve deforme olurlar.
-Islak örgü giysilerinizi sıkmayın, kuru bir havlunun üzerine yayın. Üzerine de ikinci bir havlu koyun ve havlunun üstüne basarak fazla suyu alın. Sonra giysinizi, ısı kaynaklarından uzak bir yere koyun.

Örgüleri Ütülerken
En iyi ütüleme metodu, giysini altına nemli bir bez yaymak ve üzerine hafif, kuru bir bez koymaktır. Kuru bezin üzerinden fazla bastırmadan ütüyü geçirin. Sıcak ütüyü asla yünün üzerine direkt olarak koymayın. Örgüyü hep tersten ütüleyin.

Tüylenen Kazaklar
Eğer kazaklarınız eski bir görünüme bürünüp, üzerinde yer yer iplik kümecikleri oluştuysa üzülmeyin. İşte size yepyeni ve yumuşak bir kazak elde etmenin yolu: Önce elinizle iplik kümeciklerini ayıklayın. Sonra kıl bir fırça ile örme yönünün tersinde kazağınızı fırçalayın. Kazak ipliklendikcçe bu işlemi tekrarlayın. Kazağınızın yepyeni olduğunu göreceksiniz.

gücenmek yok..)))

Atatürk ve Türk kadını nın hakları

ATATÜRK VE TÜRK KADINI'NIN HAKLARI

Kadın hakları ve kadınların erkeklerle eşitliği konusunda geçen asırdan itibaren batı ülkelerinde ve toplumlarında yoğun mücadelelerin verildiği ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin bu mücadelelerin en şiddetlilerini yaşadığı bilinmektedir.

Ülkemizde, gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerek Cumhuriyet döneminde kadınlarımızın kendi hakları konusunda, batı ülkelerdekine benzer şekilde mücadele ettiklerini söylemek mümkün değildir. Ama biz kadınlara birçok batı ülkesinden daha evvel bu hak Atatürk tarafından verilmiş ve hatta adeta sunulmuştur.

Cumhuriyet Dönemi ve Kadın Hakları

Teokratik bir devlet yapısının ve kadın haklarının kısıtlı olduğu bir toplum düzeninin olduğu Osmanlı İmparatorluğu'ndan, kadın-erkek eşitliğinin kabul edildiği modern Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş, bir sürü devrimler ile mümkün olabilmiştir. Bu devrimler içinde, kadınların erkekler ile eşit toplumsal varlıklar olarak toplum içinde yerlerini almaları bir uygarlık aşamasıdır ve Atatürk Devrimleri'nin en önde gelenlerinden birisidir. 1926 yılında Büyük Millet Meclisi tarafından kabulle yürürlüğe giren ve Türk kadınlarını "şeriat" zincirinden kurtaran Medeni Kanunu ile, Türk kadınına bin yıl evvel kaybettiği hakların iade edilmesinin temeli oluşmuştur. Artık kadın güçlenmeye, kişilikliğini bulmaya başlamış ve erkeğinin yanında sosyal faaliyetlere katılmaya hazırdır.

Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Haklarının Verilmesi

Medeni Kanun ile erkeklerle eşit haklara sahip olan Türk kadınına, 3. TBMM tarafından 3 Nisan 1930'da kabul edilen bir yasa ile Belediye seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1931 yılında da Türk kadını ilk kez tıp dünyasında varlığını göstermiş ve ilk kadın cerrahımız çalışmaya başlamıştır.

4 Mayıs 1931'de ilk toplantısını yapan IV. TBMM tarafından 26 EKim 1932'de kabul edilen bir yasa ile Türk kadınına muhtar, köy ihtiyar kurulu üyeliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmış; ertesi yıl da, 8 Ekim 1934'de kabul edilen ve 5 Aralık 1934'de yürürlüğe giren bir başka yasa ile de kadın-erkek eşitliği alanında bütün haklar, "Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı" nın tanınmasıyla verilmiş oluyordu.

Atatürk'ün Kadın Hakları Konusundaki Görüşleri ve Gerçekleştirdikleri

Bugün, dünya aydınlarının ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın yaymaya çalıştığı kadın hakları ile ilgili görüşler, Atatürk tarafından çok önceleri dile getirilmiş ve çoğunlukla da uygulama alanına sokulmuştur.

Atatürk, Cumhuriyet'in ilanından dokuz ay önce Şubat 1923'de şöyle dedi: "Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir." Böyle demekle Atatürk, çağdaş bir düşünce ile kadının toplumdaki yerini belirlemiştir.

Atatürk'ün Türk kadınına beslediği sevgi ve saygı, Kurtuluş Savaşı'ndaki gözlemleri ile iyice perçinleşmiştir. 1923 yılında Konya'da yaptığı bir konuşmada, bu hissiyatını büyük bir içtenlikle dile getirir.

"Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim."

Atatürk 30 Mart 1923'de Vakit Gazetesi'nde yayınlanan bir beyanatında;

"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir ki? bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki? bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?"

Türkler tarih boyunca, babaerkil denilen aile yapısını gönüllerine yerleştirememişler ve benimseyememişlerdir. İşte Atatürk, milletin geçmişindeki ve özünde var olan fakat özlem haline getirilmiş bir hakkı, bir duyguyu devlet varlığına geçiren devrimci olmuştur. "Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın" diyerek, yaptıklarının gerekçesini az, öz ve muhteşem bir ifade ile belirtmiştir.

Kadınların giysileri de Atatürk' ün üzerinde çok önemle durduğu bir başka konu olmuştur. Bu konuda Atatürk, 1 Eylül 1925'de İkdam Gazetesi'nde yayınlanan bir beyanatında şöyle dedi:

"Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştemal veya buna benzer birşeyler sararak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır".

1925 yılında İnebolu gezisinde Atatürk, örtünen kadınlarla ilgili şunları söyledi:

"Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleri ile cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak hiçbir şey yoktur. Önemli olarak şunu ihtar edeyim ki, bu halin muhafazasında inat ve taassup, hepimizi en az kurbanlık koyun olmak istidadından kurtaramaz.."

31 Temmuz 1932'de Türkiye güzeli Keriman Halis'in, Belçika'da yapılan yarışmada dünya güzeli seçilmesi üzerine Atatürk O'na "Ece" ünvanını verir ve Türk kadınına şöyle seslenir:

"Şunu ilave edeyim ki! Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihten bildiğim için, Türk kızlarından birisinin dünya güzeli seçilmiş olmasını çok tabii buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu hatırlatmayı da lüzumlu görürüm: Övünç duyduğumuz tabii güzelliğinizi fenni tarzda muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık olunuz ve bu gelişmelerin aralıksız gerçekleşmesini ihmal etmeyiniz. Bununla beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarınızın ve atalarınızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek faziletle dünya birinciliğini elde tutmaktır."

Atatürk, 18 Nisan 1935'de kendisinin himayesinde İstanbul'da toplanan ve aralarında ünlü nükleer fizikçi Madam Eve Curie'nin de bulunduğu, dünyanın dört bir yanından gelen kadınların katıldığı "Milletlerarası İlk Kadın Kongresi" delegelerine şöyle seslenir: "Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz."

Ulu önder, Türk kadınlarının hiçbir alanda erkeklerden ve Avrupalı kadınlardan geri kalmayacakları yolundaki inancını da şu sözleriyle belirtmiştir:

"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."

Türk toplumunun gelişip yükselmesinde aile yapısının önemine inanan Atatürk, şöyle demektedir: "Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir."

Türk kadını, yüzyıllardır özlemini çektiği haklarına sahip olmada; en azimli, inançlı ve güçlü desteği Atatürk'ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir. Örneğin; İtalya'da kadınlar ancak 1948 yılında seçimlere girebilmişler. Japon kadınları ise seçim haklarını ancak 1950 yılında alabilmiştir. Medeni Kanun'ları aldığımız İsviçre'de ise, kadınlar haklarını 1971 yılına kadar alamazken, çağdaşlamada örnek aldığımız İsveç ve Danimarka gibi ülkelerde de durum farklı değilken, Türk kadınına 1935 yılında seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu vesile ile bakın Atatürk nasıl seslenir:

"Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını, evdeki medeni mevkiini selahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu selahiyet ve lihakatle kullancaktır."

Atatürk hayatta iken yapılan son seçim olan, 1935 yılı seçimlerinde ilk kez seçilme hakkını da kullanan Türk kadını, TBMM' ne onsekiz kadın milletvekili ile girmiştir. Bu onsekiz Türk kadının yüce meclisin çalışmalarına ne ölçüde katkıda bulundukları ve kararlarında ne denli etkili oldukları meclis tutanakları ile sabittir. Ayrıca kişisel tutumları da övünç vesilesi ve geleceğe olan inançları kuvvetlendirici mahiyette olmuştur.

Atatürk'ün, çağı ve değişeni değil, değişecek zamanı milletine göstermesi, kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği konularında, "BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi", "İnsan Hakları Sözleşmesi" gibi konular, daha insanlık tarihinin ufkunda bile görünmemişken Türk Kadınına, haklarını vermesinin değeri daha iyi anlaşılır. Bağımsızlık mücadelesi yapan ülkeler nasıl Atatürk'ü örnek bir lider almışlarsa, kadın hakları uğruna uğraş ve savaş verenler de, onu bir devrimci olarak aynı şekilde örnek almak durumundadırlar. Çünkü bütün insanlık tarihi boyunca, tarihin hiçbir döneminde, hiçbir lider kadın hakları konusunda Atatürk kadar önsezili ve öngörüşlü olmamış, onun kadar uğraş ve savaş vermemiştir.

Ne mutlu bir Atatürk yetiştiren Türk kadınına, ne mutlu O'na sahip olan Türk milletine...


ARAMA yapıldı

kadın haber ve yorum

KADINLAR HAKLARINI DAHA FAZLA ARIYORLAR


İzmir Merkez Kuruluşu Tansaş Firması, 2 yıldan beri, aramızdan vakitsiz ayrılan İzmir Sanayi ve Ticaret Müdürü Sayın Erdinç Gönenç'in anısına, tüketiciler arasında bir yarışma düzenliyor. Birleşmiş Milletler tarafından "Dünya Tüketici Günü" ilan edilen, 15 Mart tarihinin merkez alındığı bu yarışmalardan ilki geçen yıl yalnızca İzmir ve yakın çevresini kapsıyordu.

15 Mart 2000 günü itibariyle düzenlenen ikinci yarışmada ise, bütün Türkiye kapsama alındı. Ve dün, Alsancak'ta Tansaş tarafından işletilmekte olan 1824 Restoran'da gerçekleştiren törenle "Bilinçli Tüketici Ödülleri" sahiplerini buldu.

Tansaş, her şirket gibi "en yüksek kâr" amacıyla kurulduğu halde, Batılı bir firma örneği vererek "Bilinçli Tüketim, Bilinçli Toplum" yaklaşımının yaygınlaşmasına hizmet etmeye çalışıyor.

Bilinçli Tüketici Ödülleri; uzun çaba ve takipçilik, yasal mücadele yollarının takip edilmesi, sunuş biçimi, alınan sonuç, bilinçli yaklaşım, haklılık gibi kriterlerin gözönüne alındığı değerlendirmede dereceye girenler titizlikle saptanmıştır. Birinci ve ikinci seçilen katılımcılar eşit miktarda oy almış olduklarından dolayı, sonuç kura ile belirlenmiştir.

Birincilik ödülünü Yüksel Ayverdi, ikincilik ödülünü Sema Iştın, üçüncülük ödülünü de Şenay Kocamangil alırken, Şehnaz Çini ve Asuman Şarlayan ise mansiyon ödülüne layık görülmüştür.

Şimdi lütfen sıkı tutunun!... Bazı adlar "hem kadın hem erkek için kullanıldığından, alt alta yazılınca anlaşılmıyor. Ama, törenin yapılacağı salona girdiğimde bir de ne göreyim.. Mansiyon kazananların da, ödül kazananların da hepsi "kadın" değil mi?

Gerçekten jüri üyeleri "tüm ödül kazananların kadın olduğunun" kendileri ile karşılaşıncaya kadar "farkına" varmamıştık!.

Öyleyse "bu tablo" neyi simgeliyordu?...

Büyük olasılıkla "hanımlarımızın daha dikkatli, titiz tüketici olduklarını, haklarını sonuna kadar izlemekte daha ısrarcı olduklarını ve olaylarını diğer tüketicilerinin dikkatine sunmak konusunda erkeklerden daha az tembel ve daha gayretli olduklarını"...

Bu vesile ile "tüketici hareketlerinin ivme kazanmasında" büyük katkıları olan "aile ekonomisinden sorumlu, bilinçli kadınlarımızı" bütün kalbimle kutluyorum. Tansaş Firması'na "tüketicilerine yaklaşımı ve kadirşinaslığı" nedeni ile bir kez daha teşekkür ediyorum.



Doğuda kız çocukları hala okula yollanmıyor. Bunun nedeni ise babalarının ve müstakbel kocalarının buna gerek olmadığını düşünmeleri. Kızların okumasına gerek yok ki, kız 13 yaşına gelince evlendirilir ve mesele hallolur. O artık çocuklarına bakmakla yükümlüdür sadece. Yetiştirmekle değil bakmakla, yetiştiremez çünkü kendisi cahildir. Ama bu durum değişiyor. Artık Kızlar babalarını kaymakama şikayet edebilecek. Batman'ın Kozluk ilçesine bağlı Alıçlı köyündeki 75 öğrenciye giyim ve kırtasiye yardımı yapan Kaymakam Hikmet Aydın, kız çocuklarına seslenerek, ‘‘Babanız sizi okula göndermiyorsa bize şikayet edin’’ dedi.

İlçe jandarma komutanlığıyla birlikte kampanya başlatan Kozluk Kaymakamlığı, Alıçlı köyünde yoksul ve yardıma muhtaç 75 öğrenciye giyim ve kırtasiye yardımı yaptı. Yardım dağıtımına katılan Kozluk Kaymakamı Hikmet Aydın, devletin her zaman düşkünün, yardıma muhtaç ve yoksulun yanında olduğunu belirtti. Kaymakam Aydın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'ndan yoksullara yardımların süreceğini belirtirken, kız öğrencilerini de uyardı. Kırsal kesimde kız öğrencilerin okula gönderilmemesinden yakınan Aydın, ‘‘Köylerde kız çocukları mutlaka okula gitmeli, onlar da eğitim ve öğretimden nasibini alarak cahil kalmamalı. Kız öğrencilere sesleniyoruz; babanız sizi okula göndermiyorsa bize başvurun. Biz sizin eğitim ve öğretiminiz için her türlü girişimde bulunacağız’’ dedi.


SPOR ALETLERİ

Aşağıdaki açıklamayı Colombia Cornell New York Presbyterian Hastanesi Spor Rahatsızlıkları Bölümü doktorlarından Doç. Dr. Rosemarie Boehm yaptı. Ne desek boş, bakın uzman görüşüne: Dr. Boehm, 'Fitness' merkezlerindeki aletlere dikkat çekti. Bu spor aletlerinin erkeklere göre tasarlandığını ve kadınlar için çok ağır geldiğini belirten Boehm, şöyle konuştu: "Diz, diz kapağı ve kaslarda zorlanmaya bağlı sakatlanmaların nedeni bu aletler. Kadınlar spor sakatlanmalarına erkeklere göre daha yatkın. Aletli egzersizlerde, değişik boyutlardaki aletler kullanılmalı." (??!!!) Bugüne kadar bu durum neden açıklanmadı ya da neden kadınlara uygun aletler de yapılmadı acaba?



KADINLAR MİLLETVEKİLİNE E-MAIL YOLLUYOR

Dayak yiyen kadının e-mail ile şikayet etmesi yeni bir olgu. İNTERNET'te web sitesine sahip birkaç milletvekilinden biri olan DSP Amasya Milletvekili Gönül Saray Alpan, kendisine aile içi şiddetten yakınan ya da kaba davranışlar gören kadınlardan e-mail yoluyla çok sayıda mesaj veya yardım isteği geldiğini söyledi.

Alpan, e-mail yoluyla, kadınlardan çok sayıda mesaj aldığını anlattı, bu mesajların genellikle kaba davranış gören veya aile içi şiddete uğrayan kadınlardan geldiğini belirtti. Bu kadınların bazılarının kendisinden yardım istediklerini, ne yapmaları gerektiğini sorduklarını anlatan Alpan, şöyle devam etti:

"Onlara bu dönemde TBMM'de görüşülecek olan Medeni Yasa tasarını anlatıyorum. İnanmadığım konularda daha fazla bilgi ve belge istiyorum. Örneğin bir kadın kocası tarafından kurşunlandığını anlatıp, yardım istedi. Bu durumda savcılık raporu gibi bir kanıt arıyorum. Bakan Hasan Gemici'nin Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nde, sivil toplum örgütleriyle çalışan yöneticiler var. Onlara gönderiyorum."



ARAÇLAR VE ERKEKLİK SEMBOLÜ

Uzman doktor Hüsnü Uçar "Psikiyatri Yönünden Trafik Sorunları" adlı makalesinde, bazı erkeklerin araçlarını "ikinci erkeklik organı" olarak gördüklerini söyledi.

Trafik terörüne çok net açıklamalardan biri gelmiş bulunmaktadır.




Bu yaz bu topuklar 'in'

Bu yaz bu topuklar 'in'

Bu yaz demode olmak istemiyorsanız; önce kendinize bir dolgu topuk ayakkabı edinin. Şeker pembesi, fıstık yeşili, boncuk mavisi babetlerden bir çift almayı unutmayın. İnce topuklu, simli, incikli boncuklu modellere bakmayı da ihmal etmeyin





Tekstil markalarından sonra ayakkabı firmaları da sezona iddialı giriyor. Sezonun trendlerini ayakkabılara yansıtan tasarımcılar, bu yaz renkler konusunda çok da klasik davranmamış. Siyah, beyaz ve bejin dışına çıkıp fıstık yeşil, şeker pembesi, boncuk mavisi gibi renklerin ağırlıkta olduğu koleksiyonlar hazırlayan tasarımcılar, dore ve lameyi de sıkça kullanıyor. Bütün kış ayaklarda görmeye alıştığımız yuvarlak burunları yaza da taşıyan tasarımcılar, sivri burunlu modellerden şaşmayanları da unutmuyor. Onlar için alçak topuklu, sivri burunlu modeller tasarlıyor. Dolgu topuk ayakkabılar bu yaz altın çağını yaşıyor. Tasarımcılar yazı çağrıştıran desenlerle süsledikleri dolgu topukları adeta bir tablo gibi işliyor. Babetler de bu yaza damgasını vuruyor. Rengarenk babetlerin terlik şeklinde olanları da oldukça popüler olacağa benziyor. Günlük ayakkabılarda boncuklar, fiyoklar ve çiçek desenleri ön plana çıkıyor. Tasarımcılar yaz gecelerini de atlamıyor ve özel davetler için kurdeleler, inciler ve taşlarla süslenmiş ince topuklu şık modeller sunuyor.

Doğumda 30`lu Yaş Stresi Bitecek

Kadının iki yıllık doğurganlık şansını ölçen testle, 30`lu yaşlarda başlayan `Geç mi kaldım` korkusu sona eriyor.

Britanya`daki Sheffield Üniversitesi uzmanları, kadınların iki yıllık doğurganlık seviyesini ölçen bir test geliştirdi. Test için adetinin üçüncü günündeki kadından 3 ml kan örneği alınarak, doğurganlıkla ilgili üç hormonun oranları kontrol ediliyor. Daha sonra bu sonuçlar aynı yaşlardaki kadınların ortalama doğurganlık stokları ile karşılaştırılıyor ve doğurganlık şansı ortaya çıkıyor. Modern yaşam kadınların ilk çocuklarını doğurma yaşını 30`lu yaşlara doğru iterken testi geliştiren uzmanlar, elde edilen sonucun doğruluğu konusunda iddialı.

Britanya Kısırlık Ağı yöneticisi Clare Brown ise testi `çok yararlı` olarak nitelendirmekle birlikte çocuk sahibi olamamanın kadının doğurganlık düzeyinden farklı nedenleri de olabileceğini vurguladı. Bebek için en elverişli yaşların 20`ler olduğu konusunda hemfikir olan uzmanlar da "Daha erteledikçe hayal kırıklığı riski artar" diyor.
(Radikal)

Hamile Bayanlar;İki kişilik yemek yemeyin!

İki kişilik yemek yemeyin!

Uzmanlar, anne adaylarının çok fazla yemek yememesi gerektiğini söylüyor. Hamilelik süresince alınabilecek 9 ya da 12 kilonun da normal olduğu belirtiliyor

Beslenme ve Diyet Uzmanı Esra Kurtuluş, hem kendisi hem de bebeği için sağlıklı ve dengeli beslenmeye özen göstermesi gereken anne adaylarının kilo alımını kontrol altında tutmak için kalorisi azaltılmış ve bol lif içeren ürünleri tercih etmesi gerektiğini söyledi. İdeal kilosunun üzerinde olan anne adaylarının ilk 3 ayda beslenmesine dikkat etmesi gerektiğini belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Esra Kurtuluş, "Örneğin pilav, makarna, ekmek, börek ve tatlıyı azaltarak, fazla kilolarınızdan kurtulmaya çalışın. Ancak kesinlikle şok diyetlerden uzak durun. Hamilelik süresince toplam 9-12 kilo arasında almanız normaldir. İlk 3 ay kilo almamaya çalışın. Hamileyim diye iki kişilik yemek yemekten vazgeçin" dedi.

VİTAMİN VE MİNERALLER
Kurtuluş, hamileler için gerekli vitamin ve mineralleri ise şöyle sıraladı:

* A vitamini; bebeğin büyümesi, deri ve kaslarının oluşması için önemlidir. Ayrıca vücut direncinin artmasını sağlar.

* C vitamini; bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra kas, kemik ve diğer dokuları bir arada tutmayı sağlayan bağ dokusunun oluşumuna yardımcı olur.

* D vitamini; kemik ve dişleri güçlendirir. Kalsiyumun vücutta kullanımını arttırır.

* K vitamini; özellikle hamileliğin son dönemlerinde çok önemlidir, kanın pıhtılaşmasını sağlar.

* E vitamini; bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra saç, cilt ve üreme organlarının düzenli çalışmasını sağlar, yaşlanmayı geciktirir.

* B1 vitamini; sindirime yardımcı olur ve büyümeyi destekler.

* B2 vitamini; cilt, göz ve tırnak sağlığı için önemlidir. Ayrıca vücudun enerji üretmesine destek verir.

* B12 vitamini; vücutta proteinin kullanımına, DNA sentezi oluşumuna ve kanda oksijenin taşınmasına yardımcı olur. Sinirler için de gerekli olan vitaminlerden biridir.

* Kalsiyum; kemik ve dişlerin sağlıklı gelişimi için önemlidir. Ayrıca kanın pıhtılaşmasını ve demirin vücutta kullanılmasını sağlar.

* Fosfor; kemik ve diş oluşumunda önemli rolü vardır. Vücutta asit-baz dengesini sağlar.

* Demir; kırmızı kan hücrelerinin gelişimi için önemlidir. Büyümeye yardım eder, yorgunlukla baş etme ve hastalıklardan korunmada önemli rolü vardır.

* Magnezyum; sinir sisteminin ve kasların gevşemesini sağlayan mineraldir. Sakinleşmeye yardımcı olduğu için 'anti-stres minerali' olarak bilinir. Kandaki şekerin enerjiye dönüştürülmesinde önemli bir rol oynayan bu hayati mineral, vücudumuzun C vitamini, kalsiyum, fosfor, sodyum ve potasyumu daha etkin bir şekilde kullanabilmesi için gereklidir. Magnezyum, sağlıklı dişler ve sindirim sisteminin rahatlığı için de gereklidir.

Kilo ve selülitlerinizden yaz gelmeden kurtulun!

Kilo ve selülitlerinizden yaz gelmeden kurtulun!

Genetik ve yapısal nedenlerden dolayı belli bölgelerde daha fazla yağ birikmesi vücutta ‘bölgesel kilolar’ olarak kendini gösteriyor. Türk kadınının sıklıkla karşılaştığı sorun ise ‘orta tip alt taraf kiloları’ olarak isimlendirilen; basen ve üst bacakta yerleşen kilolar.


Bölgesel kilo ve selülit tedavisinde, etkinliği kanıtlanmış geleneksel tıp yöntemlerinden biri de ‘Mezoterapi’. Alan tedavisi anlamına gelen Mezoterapi, bugün başta Fransa olmak üzere birçok gelişmiş batı ülkesinde yaygın olarak kullanılıyor.

Memorial Hastanesi Medikal Estetik Bölüm Sorumlusu Dr. Seran Göçer mezoterapinin bölgesel kilo vermede nasıl uygulandığını anlattı. Temel hedefin; sorunlu bölgede küçük dozda ilaç enjeksiyonu yapılarak yağ hücrelerinin azaltılması olduğunu belirten Göçer, yöntem ile cilt altında biriken yağ hücrelerinin sıkıştırılarak sıvı atıkların vücuttan atılmasının sağlandığını söyledi.


Mezoterapi uygulanan bölgelerde, normal diyetle zayıflamanın iki katı hızla incelme sağlandığını belirten Dr.Seran Göçer şunları söyledi: “Mezoterapi ile dolaşım bozuklukları da tedavi edilmektedir. Dolaşımın düzelmesi ile lenfatik sistem canlanır ve cilt altında birikerek yağ hücrelerini sıkıştıran onların dolaşımlarını ve metabolizmalarını bozan birikmiş atık sıvıların vücuttan atılmasını sağlanır. Bu tedavide ayrıca toplar damarların duvarlarındaki gevşeme ve geçirgenlik artışı da düzeltilmektedir. Bunun sonucunda yeni selülit oluşumu önlenmektedir.”

Bacak, kol ve karın bölgesinde uygulanan mezoterapide, çok düşük dozda ilaç kullanıldığından yan etkiye rastlanmıyor. Özellikle karaciğer yetmezliği ya da mide rahatsızlığı nedeniyle normal dozlarda dahi ilaç kullanamayan hastalar için güvenli bir yöntem olarak uygulanabiliyor.

Uygulama özel mezoterapi tabancası ile yapılıyor ve seans süreleri 15-20 dk arasında değişiyor. 1 aylık sürede 1 ya da 2 beden incelme sağlanması hedefleniyor.

pantalon giymek gerçekten rahat mı

eteklerim dolabımda sadece yer işgal ediyor artık.........
çok uzun süredir pantolonum vazgeçilmez giysim.rahat olmak da en büyük savunmamdı. ancak son 1-2 senedir de bu böylemi acaba. giydiğim pantolonlarımdan açılan belimi kapatmak tüm gün boyunca bana rahatlık mı sağlıyor........

dünkü sabah gazetesinde okuduğum yazı bana acaba dedirtti. sizinle paylaşmak istedim


Bence çizme iğrenç!

Tayt, vatka, lame-dore eşofman, platformlu ayakkabılar... Biz kadınlar daha hangi büyük moda felaketleriyle karşı karşıya kalacağız Yarabbim? Hele annemin vatkalarını, tombiş teyzelerin füzo (topuk altından geçmeli tayt) giymiş koca popolarını hatırladıkça müsait bir yerde bayılasım geliyor valla. Şimdi de çıktı çıktı, jean'i çizmenin içine tıkıştırma modası çıktı. Amerika'da Kate Moss, Sienna Miller çöp kadın vücutlarına giydiler dar jean'i, çektiler üstüne çizmeleri; al sana moda, nereye dayarsan daya! Yurdumun hatunları anında hadiseye kaynadılar tabii.

'BEN ETEK GİYSEM!..'
Kızlar benden söylemesi, bu pantolonu çizmeye sıkıştırma hadisesi yüzde doksan fıslıyor, yakışmıyor! Hıncalım da meğer kadınların çizme giymesinden nefret edermiş. Çizme iğrençmiş çünkü, çizmeden çıkan ayağın leş gibi koktuğunu düşünüyormuş. Artıııı, çizmenin içinde olmasa da pantolondan tümden nefret ediyormuş. "Kadın kadın gibi, erkek erkek gibi giyinmeli. Ben etek giysem ne kadar komik olursa, kadınların da pantolon giymesinin o kadar komik olduğunu düşünüyorum. Ama kadınlar rahatlık uğruna bir takım şeylerden vazgeçiyorlar. Sonra kendilerini teselli etmek için o rahatlığı modaya çeviriyorlar" dedi. Ben "Eh rahat hareket edebilmek, oturmak kalkmak, arabadan rahat inebilmek, oranı buranı çekiştirmek zorunda kalmamak pantolon aşkımızda etkili tabii" deyince, Hıncal Uluç tam gaz devam etti: "Sonra o pantolonu n'apıyorsunuz? Popo altı yırtık, beli düşük, kıçınızın kıvrımlarını gösterir hale getiriyorsunuz. Ön taraf bir santim daha inse tüyleriniz görünecek. Bu nasıl rahat etmek anlamıyorum."
AYŞE&HINCAL

Dış görünüş takıntısı yanlış beslenme nedeni ...okuyun burayı gençlik

Dış görünüş takıntısı yanlış beslenme nedeni

Ergenlik dönemi, gençlerin yeni kimliklerini oluşturdukları, özgürlük ve kişiliklerine çok düşkün oldukları, kabul edilmek için yoğun bir çaba harcadıkları, farklı, sancılı, sorunlu bir süreçtir.

Ergenlik dönemine adım atan her çocuk, dış görünüşüyle eskisinden daha çok ilgilenir. Dış görünüşleri, burunları, kulakları, gözleri, kiloları, boyları onlar için şimdi daha önemlidir.

Araştırmalar, ergenlik dönemini yaşayan gençlerin dış görünüşlerinden memnun olmadıklarını gösteriyor. Özellikle kızların büyük bir kısmı kilolarından, vücut şekillerinden, en azından yüz profillerinden pek memnun değiller. Genç kızların üçte biri kendini ‘fazla yağlı’ buluyor. Yarıdan fazlası kilo verme çabasında, geriye kalanı da mevcut kilolarını koruma telaşında. Kendilerini olmaları gereken kiloda, bir başka deyişle ’doğru kiloda’ gören dört kızdan birinin hálá kilo vermeye çalışması düşündürücüdür. Kız çocukların sadece onda biri fazla kilolarından değil, yetersiz kiloda olmaktan, zayıflıktan yakınmaktadır. Erkek çocukların yüzde 15 kadarı kendilerini fazla kilolu görmektedir.


Kulaktan dolma bilgi

Ergenlik dönemini yaşayan gençler arasında en popüler kilo verme yöntemleri, yememe, öğün atlama ve egzersiz yapmadır. En akılcı kilo yönetimi olan doğru ve dengeli beslenmeyi düzenli, ılımlı egzersizle kombine etme alışkanlığına sahip genç ergenlerin sayısı çok azdır. Özellikle kız öğrenciler arasında kilo kontrolü amacıyla öğün atlama, aç kalma (oruç tutma), yediklerini kusma ya da bağırsak boşaltıcı laksatsifleri kullanma gibi yanlış alışkanlıklar hızla yayılıyor. Genç kızların sık sık zayıflama hapı kullandıklarını, sadece doktor tavsiyesi ile kullanılması ve mutlaka reçete ile satılması gereken bu ilaçları kulaktan dolma bilgilerle, çoğu zaman yanlış dozda kullanarak zayıflamaya çalıştıkları biliniyor. Gençlerin ve çocukların bilinçsizce kullandıkları bu riskli ilaçlar karaciğer, böbrek, dolaşım sistemi ve belleklerini bozabiliyor. Zayıflama haplarının diyet uzmanları tarafından da önerilmesi, eczanelerden reçetesiz olarak kolayca satın alınabilmesi gençlerimizi bekleyen önemli bir tehlike haline geliyor.

Moda ve medya

Sağlıklı bir vücut yapısına sahip ergenlerin bedenlerini farklı algılayıp vücut şekillerini değiştirmek için çaba içine girmeleri önemli bir sağlık tehdididir. Özellikle moda sektörünün ‘mümkün olduğu kadar ince bir beden’ dayatması, gençlerin algılamalarını ‘başarılı olmak’, ‘güzel ve hoş görünmek’ için mümkün olduğu kadar ince olma noktasına taşımaktadır. Bu yanlış algılamalar, yeme davranışı bozukluklarının gençler arasında hızla yayılmasının başlıca nedenleridir.

Sorun okulda

Çocuklarımız ve gençlerimizin nerede, ne zaman, hangi besinleri tercih ettiklerini ciddi bir şekilde araştırmanın zamanı gelmiştir. Fast-food restoranların okulların içinde ya da kapılarının tam karşısında konuşlanması (!), öğrenci kantinlerinin paramatiklerle sağlıksız yiyecekler sunan makinalarla dolup taşması, öğrencilere beslenme bilgisinden uzak bir eğitim programının ısrarla sunulması, okullardan jimnastik ve beden eğitimi derslerinin ise neredeyse tamamen kaldırılması, çocuklarımızı bekleyen önemli tehlikelerden özellikle şişmanlık sorunun başlıca hazırlayıcılarıdır.

En büyük tehlike fast food

Gençler ve çocuklarda düzensiz öğünler ve hatalı atıştırmalar hızla yayılıyor. Sabah ve öğle yemekleri en sık atlanılan öğünler haline geliyor.

Kızlar erkelerden daha fazla öğün atlama eğilimi gösteriyor.

Gençler için çok önemli olan ara öğünlerde sağlıklı ürünlerin yerini sağlıksız atıştırmalar alıyor.

Zararlı trans yağ asitleri, kalori yüklü, faydasız boş karbonhidratlar, yağla tıka basa dolu, tuzlu ya da şekerli cipsler, gofretler, bisküviler ile fast-food ürünlerin kullanımı hızla artıyor.

Şeker ve meyve aroması ile oluşturulmuş meşrubatların, gazlı kolalı içeceklerin, kafein yüklü ürünlerin tüketiminde tam bir patlama yaşanıyor.

Vitamin ve mineral fakiri, demir ve kalsiyum, folik asit, riboflavin , A ve C vitamin fakiri fast-food ürünler gençlerin sağlığını ciddi tehlike.

Bu ürünlerin toplam kalorilerinin yüzde 50’sinden fazlası yağlardan geliyor. Oysa sağlıklı bir genç ergenin en fazla yüzde 35 kadar yağ tüketmesi gerekiyor.

Kalori, karbonhidrat ve yağ bombası fast-food besinler gençler arasında kilo fazlalığı ve obezite sorununu bir salgın hastalık haline getiriyor.

Gençler ve çocuklar yazılı basın ve televizyon yoluyla müthiş bir reklam bombardımanı altındadır. Besin reklamlarının yarıdan fazlasını sağlıksız içecekler, fast-food yiyecekler ya da kalori bombası besinler oluşturuyor.

Ne yapmalı

Gençlere daha fazla sebze


Bugünün dengesiz ve yetersiz beslenen gençleri yarının sağlıksız yaşlılarıdır.

Çocukların ve gençlerin daha fazla meyve ve sebze tüketmeleri gerekmektedir.

Gelişme çağındaki çocukların hızlanan kas, kemik ve hormonal gelişimlerine bağlı olarak kalsiyum ihtiyaçları neredeyse iki katına çıkmaktadır. 11-25 yaş grubu arasında günlük kalsiyum ihtiyacı 1200-1500 mg kadardır.

Özellikle kız çocukların yetersiz kalsiyum tüketimi açısından daha fazla risk altında oldukları bilinmelidir.

Kız çocuklarının demir ihtiyaçları ve folik asit ihtiyaçları bakımından daha dikkatli bir beslenme planı uygulamaları gerekmektedir.

Ergenlik dönemi gençlerinin daha fazla çinkoya, magnezyuma C ve B grubu vitaminlerine ihtiyaç duydukları da unutulmamalıdır.

Vitamin ve mineral ihtiyaçlarının giderilmesi için besin desteklerini kullanmak yerine tüketilen besinlerin çeşitliliğinin arttırılması önerilmektedir.

Abur-cubur yerine sağlıklı besinler tüketmeleri için uyarılmalı, beslenmeleri keyifli bir hale getirilmelidir.

Evde yemek tüketmeleri, aile ile birlikte sofraya oturmaları, öğünleri mutlaka değerlendirmelerine özen gösterilmelidir.

Her ne olursa olsun gençlere aşırı bir kontrol duygusu yaşatılmamalı, aşırı yemek veya yememek ile suçlanmamalı, suçluluk duygusu oluşturulmamalıdır.

Protein tüketimleri izlenmeli, özellikle yeteri kadar hayvansal protein tüketmeleri sağlanmaktadır. Süt ve süt ürünleri, balık, yağsız kırmızı et ve kanatlı hayvanlar...


Kaynak : Hürriyet / Osman Müftüoğlu

Ailesiyle mi evlendiniz?

Not:Aman Kötü örnek olmayımda valla ben sadece taşıma yaptım alıntıdır )))

Ailesiyle mi evlendiniz?

Genelde evlenmeden evvel özellikle müstakbel kaynana gelinini yere göğe sığdıramaz.


Karşılıklı pek bir sevgi, sempati ve saygı yaşarlar. Görünüşte her şey yolundadır. Örf, adet ve usullere uygun davranılır; varsa bazı pürüzler pek göze batmaz; her iki tarafın da aileleri karşılıklı çok dikkatlidirler. Genelde, bilhassa gençlere önem verilir; aileler birbirlerini sevmeseler de katlanırlar; ne de olsa gençler esastır; onlar iyi ise mesele yoktur! Zamanla, hatta düğünden itibaren problemler başlar.

Verilen hediyeler; gelen altınlar; düğün masrafları; çağrılan misafirler; takılan takılar; alınan eşyalar, kim ne istedi ne aldı meseleleri. Derken düğün ertesi, varsa balayı, yalnız kalamamak, el öpme mecburiyetleri ve daha neler neler. Genç çift, daha başından, ben sen derdine düşen anne ve babalar için uğraşmaktan, mutluluklarını tam yaşayamazlar.

Baskılar artıyor

Zamanla tarafların da baskıları ile; geldin gittin; oturdun kalktın; surat astın, konuşmadın; şöyle dedi böyle dedi; neticede onlar da havaya girer ve taraf tutarlar. Bu sefer de 'senin annen', 'benim annem' tarzında ağız dalaşına başlarlar. Buradan itibaren muhtelif şekillerde anne, babaların evliliğe yaptıkları çeşitli etkilere bakalım.

Yeni evli genç kadın bu baskılara dayanamaz, baba evine dönmek ister ama ne mümkün! Ailesi hemen "Olmaz, sen artık bu evden çıktın; ayrılmak yok" der. Şimdi ne olacak? Ailesi adetlere göre hayır der; yeni ailesi bunaltır; kocası anlamaz; derken bir de çocuk gelir. Bu sefer zaten inleyen ilişkiler; hamilelik sıkıntıları, alınganlıkları; doğum ve loğusalık psikozları eşliğinde daha da berbatlaşır. Hele bazı yerlerdeki inanışlardaki gibi bu zor anlarda, kız tarafı değil de erkek tarafı aktifse, genç anne cidden kendini yapayalnız hisseder. Sonraki yıllar maalesef, çilekeş bir kadın; problemli bir evlilik; kaynana baskısı; bir sürü yavrucak şeklinde geçer. Terapiste gelindiği zaman, kişileri tanıma aşamasında; bize getirilen sorunlar hep bu günlere dayanır. Erkekler aile töreleri, adetleri icabı karşı gelemez; karısını koruyamaz, ya da cidden, gönülden kendisi de böyle düşünür. Ve eşini de itaate zorlar, baskı uygular. Veyahut annesine "aşıktır", onun her dediği mutlaka dinlenir; anneye inanır ve karısını dik başlı , inatçı, kıskanç, cahil bulur. Haydi, yine münakaşalar, küfürler ve belki de ev içi şiddet.

Diyelim ki bir de tersi olsun. Yani; karısını seven, onu haklı bulan ama ç****izce arada kalan bir erkek olsun. Bu sefer de ailesi ile karısı arasında mutsuz bir adam. Annesinden "karı köylü" "kılıbık", karısından da "pısırık" "salak" lafları duyan bir genç ne yapacaktır. Tabii ki huysuz, aksi veya biçare ama en önemlisi mutsuz olacaktır. Bu da yine evliliğe yansıyacak, iki tarafa da yaranamayacaktır. Çocukları varsa, babaanne annelerine, anneleri babaanneye küfrettikçe onlar da şaşkın ortada kalacaklardır; sessiz kalan babalarına olan saygıları azalacaktır. Tabii aynı şeyler kız tarafı için de düşünülebilir. Ancak çoğunlukla kızlarının saadeti için, anneler babalar damatlara kızsalar dahi, pek yüz göz olmamayı tercih ederler. Evini terk edip baba ocağına sığınan kızlarını, belki damada karşı, korumak ya da kavgalara müdahale etmek haricinde, hadiselere pek karışmak istemezler. 'Ne de olsa karı kocalar' der; ancak fiziksel bir hadisede, kadının erkek kardeşi, babası vs.; damadı döverek, söverek kovabilirler. Ancak ne yazık ki, gazetelerde gördüğümüz bir sürü trajediler de böyle başlamaktadır.

Biraz da tam tersi; aşırı seven, veren, koruyan, gözeten anne ve babaların evliliğe yaptığı etkilerden söz edelim. Eğer erkek tarafı ise böylesine veren taraf, genelde pek memnun kalınır. Ama karşılığında, özel hayatlarına müdahale ediliyor; şahsiyetlerini kaybediyor; her şeylerine karışılıyor; veya durmadan verilenler yüzlerine vuruluyorsa? İşte, size yine evlilik için problemler. Eğer kadın tarafı ise böylesine verici olan, hediyelere boğan, her an ellerinde bir şeylerle eve gelen, sürprizler yapan, alınan her şeyi onlara da aktaran. Bu sefer de erkekte problem başlar. "Niye veriyorlar, ben sana alamıyor muyum?" vs. tarzında bir sürü itiraz. Zavallı kadıncağız, devamlı veren anne babasına teşekkür mü etsin; yoksa kadirşinas olmayan bir evlat gibi hayır mı desin; ya da şımarık bir ifade ile hiç teşekkür etmesin mi, ne yapsın bilemez. Eğer vakitli vakitsiz eve damlayan anne baba, bir de onların kavgalarına rast gelip her şeye karışmaya veya ara bulmaya başlarsa, ayıkla pirincin taşını. Yeni evlilerin aralarını bulmayı, iç işlerine karışmak kabul eden genç adam, acısını karısından çıkarır. Arada kalan genç kadın, kocasını nadan bulur incinir, taraf tutar ve böylece "sizler" tabiri altında, ailesine yapılan bütün hakaretleri göğüsler.

Göz yummayın

Bu misaller uzarda uzar. Hatta, sonraki yıllarda bile, evliliklerde yankı bulur. O günlere dayanan hakaretler, her kavgada temcit pilavı gibi, ısıtılır ısıtılır konur. Bunlardan bıkan taraf uzaklaşmaya; başka sahalara göz atmaya; belki de yeni ufuklara açılmaya başlar. Evliliklerde, karı kocanın birbirini anlaması, yardım etmesi, arka çıkması ve aralarından kağıt bile geçmeyecek şekilde sımsıkı sarılmaları lazımdır. Öyle ki, bazen danışıklı dönüşüklü bir şekilde anne babaları idare etmeleri; her zaman birlikte olmaları; anne babalar önünde, onları tahrik edecek davranışlardan kaçınmaları (çok iç içe olmak, sarmaş dolaş gezmek), şahsiyetlerinden ödün vermeden sevgi ve saygılarını esirgememek gerektir.

İyi niyetin fazlası

Ne yazıktır ki, genelde küçüklerin büyüklerin suyuna gitmesini ve olgunluk göstermesini beklemekteyiz. Zamanında kendileri de aynı yollardan geçmiş olmalarına rağmen kaynanalık yapabilmekte ve eşlerini de kendilerine arka çıkmaya zorlamaktadırlar. Anne şefkati, anne sevgisi vs. derken "elin kızına", "geline" diş bileyip, kendilerinin önde gelmesini talep etmektedirler. Evli çiftlerin, anne ve babalarına değer vermekle birlikte, kendi evliliklerini daha ön plana almaları gerekir. Aralarında, ailelerinin sorunlarını konuşup, bunu birbirlerine aşkla yedirmeleri ve sindirmeleri esastır. Çok vahim durumlarda psikolojik yardım alıp, anne ve baba baskısında kurtulmayı deneyebilirler. Bu baskı, iyi niyetle, sevgi ve şefkatle bile yapılmış olsa; her ailenin kendi halinde kararları alabilmesi lazımdır. Yine de unutmayalım ki; evlilik zaten iki ayrı insanın birlikteliği olarak bile güç bir müessesedir. Buna birdenbire tanımadığınız "yabancı" anne babaları ekleyip, problemlerimizi arttırmayalım.