11 Haziran 2007 Pazartesi

çocuğun duygularını kontrol etmesi öğretilmeli

Çocuk gelişiminde önemli olan hususlardan biri çocuğun duygu ve davranışları için bir kontrol sistemi oluşturmaktır. Yeni doğmuş bir bebek, ağlamak istediği zaman ağlar, haykırmak isteyince haykırır. İlk yıllarda da bu büyük ölçüde devam eder. Örneğin, ayağına takılan oyuncağa çocuğun tepkisi genellikle onu tekmelemek şeklindedir. Arkadaşlarıyla anlaşamadığında ilk tepkisi, yumruk atmak olur. Ancak 3 ile 6 yaş arasındaki dönemde çocuk duygu ve davranışlarını belli bir oranda kontrol altına almaya başlar. Öncelikle, çocuğunuzun kontrol sisteminin kısa sürede geliştirilemeyeceğini kabul etmeniz gerekiyor. Babalar bu konuda annelerden daha sabırsızdırlar. Çünkü anne günün büyük bölümünü, çocukla geçirdiği için “deneme-yanılma” yöntemiyle de olsa babadan daha çok şey öğrenir ve çocuktan neler beklenip neler beklenemeyeceğini sezer. Babalar ise, günün büyük bölümünü büyükler dünyasında geçirdikleri için o kadar anlayışlı olamazlar.

Duygular da çocukla birlikte gelişir

Duyguların gelişimi, gelişimin diğer yönleri ile yakından ilişkilidir. Çocuklar, gelişimin bir basamağından diğerine geçtikçe, dış uyarımlara tepkilerini farklılaştırmaktadırlar. Başlangıçta sadece sesi algılayan bebek, tecrübesi arttıkça sesteki öfkeyi ve sevgiyi ayırt edebilmektedir. Oynadığı bir kutunun açılıp açılmamasını başlangıçta fark etmezken, giderek onu açamayınca öfkelenmekte, açınca sevinmektedir. Zihin gelişmesi sürecinde öfke, çocuğun zekasını geliştirici bir rol oynamaktadır. Elinden bir oyuncağı alınan çocuk başlangıçta bağırıp çağırdığı hâlde, bunun bir oyun olduğunu anlamaya başlayınca gülebilmektedir. Gelişme devam ettikçe çocuklar duygularını açığa vurmayı da sınırlamayı da öğrenmektedirler.

İlk aşama öfke kontrolü

Çocuk öfkesini içine atmamayı, onu dışa vurmayı öğrenmelidir. Öfkesini hem belli etmek, hem aşırı davranıştan kaçınmak gerçekten zordur. Ahlâk, insanın duygularının bir düzene konulması ile oluşmaktadır. Öfkesini, sevgisini, açlığını, hırsını; doğruya, iyiye, güzele, kutsala yönlendirebilen insan, güzel ahlâk sahibi insandır. Okulöncesi çağdaki çocuğumuza, “Sen, ‘hayır’ demenin ne demek olduğunu bilmiyor musun?” diye çıkıştığınız olur. Çocuğunuz ‘hayır’ sözünü anlar, ancak, bu ‘hayır’ sözünün kapsadığı yasaklamaları, yönlendirmeleri hemen davranışlarına geçiremez. Bu gibi durumlarda çoğunuzun konuşmayı öğrenirken geçirdiği günleri hatırlayın. Çocuk konuşmaya başlar başlamaz, sekiz, on kelimelik cümleler kuramaz.

Doğrular ve yanlışlar

Duygu ve davranışları, kontrol etmeyi öğretirken anne-babaların düştüğü başlıca iki yanlış vardır. Bazı anne-babalar, bu tür kontrole hiç yönelmezler. Bunların çocukları altı yaşına geldiğinde, iki yaşındaki çocuktan farklı değildir. İçinden gelenlere hiç gem vurmaz, arkadaşını tekmeler, oyuncağını kırar, çevresiyle uyumsuzluk içindedir. İkinci tip anne-baba ve özellikle baba, bunun tam tersini yapar. Yani çocuğu çok kısa sürede kontrole sokmak için aşırı baskı yapar. Anne-babaların bu yanlışa düşmemeleri için çocukların gelişimlerini, onlardan hangi çağlarda ne beklenilmesi gerektiğini bilmeleri şarttır. Bir çocuğun duygu ve davranışlarını, onun becerebileceğinden daha kısa sürede kontrol altına almak için baskı yapmak sorun yaratabilir. Çocuğun yemek yememesi, aşırı yavaş ve tembel olması, karabasanlar görmesi, tırnak yemesi, hayvanlardan ve karanlıktan korkması bu tür baskılar karşısındaki tepkiler olabilir. Bu kontrol sistemine başlamak için, üçüncü yaş uygundur. Çünkü bu yaş, çocuğun denge içinde olduğu, sorunlarla bunalmadığı bir dönemdir. Konuşmaya başlamış olması da kontrolü geliştirmeye yardımcı olacaktır. Aykırı davranışların kontrol edilmesi için giderek artan bir şekilde üzerinde durun. Kardeşine öfkelendiği zaman, “Senden nefret ediyorum.” demesine göz yumarsanız, çocuğun kardeşine vurmasını engellemiş olursunuz. Duygularını sözle açığa vurduğu zaman, bunu davranışlara yükleme gereği duymayacaktır. Ona, “Kardeşine çok kızdın, anlıyorum; ama ona vurmasan doğru olur.” diyerek onu anlayışla karşıladığınızı belirtirseniz bu yolda epey aşama kaydetmiş olursunuz.

Çocuğa “şamar oğlanı” oyuncağı dikin!

Çocuğun aykırı duygu ve davranışlarını ortadan kaldırmanın veya kontrol altına almanın olumlu çözümlerinden biri de el altında bir “kukla şamar oğlanı” bulundurmaktır. Bu, evdeki kumaş parçalarından dikilebilecek bir bebek olabilir. Evdeki herkesin yerini tutabilecek olan bu bebek, çocuğun tepkilerinin hedefi olacak, böylelikle istenmeyen davranış ve duyguların önü alınmış olacaktır.

Dayak atmak çözüm değil

Aşırı yaramaz, saldırgan olan çocuklar için en iyi çözüm yolunun dayak olduğunu düşünen anne-babalar vardır. Bu, ateşi söndürmek için üzerine benzin dökmeye benzer. Çocuğunuz bir başka çocukla dövüşüyorsa, onu engellemek için dayağa yöneleceğinize, çocuğunuzun ellerini tutun, “Arkadaşına kızdın ama bunu ona konuşarak anlatabilirsin. Onu dövmeye kalkışman doğru olmaz.” deyin. Böylece, çocuğun gerçek duygularını anlayışla karşılamış olacağınız için onun kişiliğini olumsuz yöne itmeden saldırganlığını önlemiş olursunuz.

Rol değiştirme oyunu oynayın

Çocuğunuza “Bugün seninle yeni bir oyun oynayalım. Sen baba ol, ben çocuk! Şimdi sen ne dersen ben onu yapacağım. On beş dakika (bu süreyi sabrınıza göre ayarlayın) bu oyunu oynayalım.” deyin. Çocuğun sizden istediklerini ve size olan davranışlarını (yani sizin taklidinizi) gördüğünüz zaman, ondan bazen ne olmaz isteklerde bulunduğunuzu anlayacaksınız. Anne-babalar, genellikle çocuklarına ne kadar çok kural koyduğunu fark edemez. Çocukların da arada bir istedikleri gibi sözlerini dinletmek ve olumsuz duygulardan kurtulmak ihtiyacında olduklarını anlayamaz. “Rol değiştirme oyunu” çocuğa belirli bir süre de olsa, söz geçirmek ve olumsuz duyguları boşaltmak için fırsat verecektir. Başlangıçta çocuğunuz rahat davranmaktan korkabilir. Size “söz geçirmesinin” korkulu sonuçlar doğurmayacağına inanabilmesi için bir süre sabredip oyunu tekrarlamanız gerekecektir.


Mavi forum

eşimizi "şema kimyamız" mı seçiyor?

Eş seçiminde yapılan hatalara yeni bir sorumlu bulundu: "Şema kimyası!" Bu görüşü savunan uzmanlar, kişinin çocukluktan itibaren yıllar boyunca geliştirdiği yanlış davranış şemalarının kalıplaşıp, ilişkilerde hüsran yaşattığını söylüyorlar.

Neden hep reddeden erkeklerin peşinde koştuğunuzu, neden "hayır" demeyi beceremediğinizi merak ediyor musunuz? Dünyada psikoloji alanındaki en yeni akımlardan biri olan ve Amerikalı Dr. Jeffrey Young’ın geliştirdiği "şema terapi tekniği"ne göre, değiştirilmesi zor psikolojik sıkıntılar belli şemalar halinde yaşamımıza yansıyor. Şema terapi tekniği, kişiliğimizin parçaları haline gelen bu şemaları saptamamızı ve onlardan kurtulmamızı sağlıyor.

Şema terapiyi ülkemizde uygulayan psikiyatri uzmanı Dr. H. Alp Karaosmanoğlu, kişinin yaşamında başını derde sokan 18 şema olduğunu ve kişilerin gerek eş seçerken gerek iş yaşamında kendi şemalarını doğrulayacak kişileri seçtiğini söylüyor. Bu duruma şu örneği veriyor Dr. Karaosmanoğlu: "Sevgi ve bağlanma alanında yaşanan sorunlardan sonra oluşan şemalar var; duygusal yoksunluk, terk edilme, kusurluluk şemaları gibi.

Duygusal yoksunluk şeması

Duygusal yoksunluk şemasına sahip kişiler, ilgi, duygusallık, sıcaklık, arkadaşlık, anlaşılmak gibi doğal duygusal ihtiyaçlarının diğerleri tarafından yeterli olarak karşılanmayacağına inanırlar.

Davranış Biçimleri:

Duygusal gereksinimlerin karşılanmayacağı beklentisi, kişiyi algıda hazırlık durumuna sokar. İlişkilerdeki en ufak ilgisizlik belirtileri, başa gelmiş bir felaket olarak algılanır. Duygusal yoksunluk şemamız tetiklendiğinde, ilgisizlik kavramını iyi ölçemeyiz: "Ya vardır, ya da yoktur".

Kökeni:

Duygusal yoksunluk şeması altında çoğunlukla anne-babanın davranışları yatıyor. Dr. Karaosmanoğlu, bu davranışlardan bazılarını şöyle sıralıyor: "Anne soğuk ve duygularını gösteremeyen biridir. Çocuğa yeterince sarılıp, fiziksel şefkat göstermemiştir, yeterli zaman ve dikkat ayırmamıştır".

Eş seçimine etkileri:

Şemalar, kişilerin kendilerini doğrulayacak eşler veya arkadaşlar seçmelerine neden olurlar. Duygusal yoksunlukta seçilen eş veya arkadaşlar genellikle bencil, sevgi vermeyi ve paylaşmayı bilmeyen, uzak, soğuk insanlardır. Bu sayede kişinin duygusal gereksinimlerinin karşılanmadığı ve karşılanamayacağı ortamlar yaratılmış olur.

Nasıl değiştirebilirsiniz:

Karşılanmadığını düşündüğümüz gereksinimimizi ve bu durumda ne hissettiğimizi ifade etmek hakkımızdır. İfademiz, kesinlikle karşı tarafa acı verme amacı taşımamalı ve saldırgan olmamalıdır. Saçma bile olsa, bu gereklidir.

Bunları yapmalısınız:

Uzak durmak üzere bugün için var olan tehlikeleri listeleyin. Duygusal olarak verici bir partner bulduğunuzda, ilişkinin yürümesine fırsat verin. Ne istediğinizi söyleyin ve kırıldığınız durumları onunla paylaşın. Partnerinizi suçlamayın ve ihtiyaçlarınızın karşılanması için ısrarcı olmayın.

Terk edilme şeması

Bu şemaya sahip kişiler yakınlarının veya bağlanacakları kişilerin kendilerini bir başkası için bırakıp gideceğine derin bir inanç duyarlar.

Davranış Biçimleri:

Doğru insanlarla bile yakın ilişkiden kaçınır; çünkü ya onu kaybetmekten ya da çok yakınlaşıp incinmekten korkarlar. Partnerlerinin söylediği ya da yaptığı ufak şeyler, onun kişiyi terk etmek istediğine ilişkin işaretler olarak algılanır ve bu davranışlara aşırı tepki verilir. Aşırı kıskanç ve sahiplenicidirler.

Kökeni:

Bu şemanın kökenlerinde dengesiz, alkolik ve patlayıcı ana babalar olabildiği gibi, erken yaşlarda ebeveyn kaybı gibi çocuğun bağlanma yaşantısını kesintiye uğratan durumlar da olabilir.

Eş seçimine etkileri:

Ayrılma ve terk edilme korkulan durumlar olmasına karşın, bu şemaya sahip kişilerin tutarlı olmayan insanlara karşı bir yakınlık hissettiği biliniyor. Yani kendilerini terk etme ihtimali bulunan kişilere daha çok ilgi duyarlar.

Nasıl değiştirebilirsiniz:

Terk edilme duygularınızı gözlemleyin. Yakınlarınızı kaybetmeye karşı aşırı duyarlılığınızı, yalnız kalmaya yönelik ümitsiz korkularınızı, insanlara yapışma ihtiyacınızı belirleyin.

Bunları yapmalısınız:

Sizin için yüksek kimya oluştursa bile, bağlılık göstermeyen, tutarsız ya da kararsız kişilerden, sevgililerden uzak durun. Tutarlı ve bağlı bir partner bulduğunuzda ona güvenin. Onun hep yanınızda olacağına ve sizi terk etmeyeceğine inanın. Yapışmayın, kıskanç olmayın. Sağlıklı bir ilişkinin doğal ayrılıklarına aşırı tepki vermeyin.

Boyun eğicilik şeması

Kişinin kendisini bunu yapmak zorunda hissederek, genellikle öfkeden, karşı tepkiden veya terk edilmeden kaçınmak için kontrolü başkalarına bırakmasıdır.

Davranış Biçimleri:

Çoğu zaman insanların ne isterlerse yapmalarına izin vermek, diğer insanların kontrol ettiği durumlarda kendini daha rahat hissetmek. Haklarına sahip çıkamamak, ancak diğer insanlar ne yapması gerektiğini söylediğinde öfkelenmek. Sıklıkla kendini kıstırılmış veya gereksinimleri karşılanmamış bir durumda bulmak.

Kökeni:

Çocukluk dönemlerinde kişinin ana-babasından kendi ihtiyaçlarının önemli olmadığı mesajını aldığı ve kendi duygu ve gereksinimlerini ifade ettiğinde ise cezalandırıldığı veya ilgisiz kalındığı aile ortamlarında bu şema gelişebilir.

Eş seçimine etkileri:

"Boyun eğicilik" şeması olan kişiler yönetmeye meraklı, otoriter kişileri eş olarak seçebilirler.

Nasıl değiştirebilirsiniz:

Çocukluk döneminde boyun eğmek zorunda kaldığınız durumları hatırlamaya çalışın ve neden karşı tarafın tepkisinden bu kadar korktuğunuzu anlayın.

Bunları yapmalısınız:

Pasif-agresif davranışlarınızdan vazgeçin. Kendinizi sistematik biçimde girişken olma yönünde itekleyin. Ne istediğinizi veya neye gereksiniminiz olduğunu ifade edin. Gereksinimlerinizi dikkate alamayacak kadar bencil kişilerle ilişkilerinizi geriye çekin. Tek taraflı ilişkilerden kaçının. Kendinizi kıstırılmış hissettiğinizde, ilişkinizi değiştirin veya o ilişkiden uzak durun.

İyi Hissetmek

Yaşam boyunca kendinizi kaygı, suçluluk ve kötümserlik duyguları içinde hissettiyseniz, size iyi bir haber: Psikonet Yayınları tarafından yayınlanan "İyi Hissetmek" adlı kitap, duygularınızı harekete geçirecek ve hayata daha olumlu bakmanızı sağlayacak, bilimsel olarak test edilmiş teknikler sunuyor.


Mavi forum

Çocuga ölümü nasıl anlatmalı?

Evcil bir hayvanın ölümünün ölüm kavramını çocuğa açıklamak için en iyi fırsat olduğunu belirten Doç. Dr. Rasim Somer Diler, “çocuğun yaşadığı duygular saygıyla karşılanmalı, tüm aile üzüntüsünü dile getirmeli” dedi. Beklenmedik ölümlerde çocuğa alıştırarak haber verilmesi gerektiğini vurgulayan Diler, ölümü uykuya benzetmemek geretiğine değinerek, bedensel aktivitelerin son bulması şeklinde anlatmayı önerdi ve ölümü normal yaşamın bir parçası gibi göstermek gerektiğini söyledi.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rasim Somer Diler, ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu anlayan tek canlının insan olduğunu ifade ederek, ölümle ilgili konuşmanın bile insanı rahatsız ettiğini, ölümle karşılaşan bir çocuksa, bu deneyimin daha güç bir hal aldığını söyledi.

Hayatın bir gerçeği olarak, çocukların mutlaka ölümle karşılaşacaklarını kaydeden Diler, “Çocuğun ölüm olayıyla karşılaşmadan, gelişim düzeyine uygun olarak ölümle ilgili kavramların gelişmesi ve normal yaşam döngüsünün bir parçası olarak algılaması sağlanmaya çalışılmalıdır” dedi.

Televizyonun etkisi

Günümüzde televizyonda aile ve çocukların ölüm sonrası elem ve isyan dolu yaslarının ve ayrıntılı gömülme törenlerinin gösterilmesinin, çocukların zihinlerini karıştırdığını ve ölümle ilgili endişelerini artırdığını kaydeden Diler, şunları söyledi:

“Yayınlanan aşırı duygusal görüntüler, çocuğun psikolojisini olumsuz etkilemektedir. Televizyon dizilerinde ve çizgi filmlerde gördükleriyle, çocuklar ölümü geçici bir durum olarak algılamakta, ölümlerin daha çok hastanelerde olmaya başlamasıyla da ölümü normal yaşamın bir parçası olarak algılamakta güçlük çekmektedirler. Radyo Televizyon Üst Kurulu ve Basın yayın kuruluşları, bu tür programların yayın saatleri ve içerikleriyle ilgili düzenleme yapmalıdır.”

Sevdiği bir hayvan ölümü

Batıda 3 yaşından küçük çocuklar için bile yazılmış, ölümle ilgili kavramların yer aldığı ve bu konuda sağlıklı gelişimi amaçlayan kitaplar bulunduğuna dikkati çeken Diler, şöyle devam etti:

“Evcil bir hayvanın ölümü, ölüm kavramını çocuğa açıklamak için en iyi fırsattır. Çocuğun yaşadığı duygular saygıyla karşılanmalı, tüm aile üzüntüsünü dile getirerek, bir tören içerisinde hayvan evden uzaklaştırılmalıdır. Hemen yeni bir hayvan alınmayarak, çocuğun ölümle ilgili kavramlarını geliştirmesine olanak sağlanmalı ve anı anlamına gelecek törensel bir davranışa izin verilmeli, hatta teşvik edilmelidir.”

Beklenmedik ölümlerde çocuğa alıştırarak haber verilmesinin en uygun davranış olacağını da kaydeden Diler, şunları söyledi:

“Çocuğa soru sorabileceği, duygularını ve düşüncelerini paylaşabileceği sıcak bir konuşma ortamının yaratılması çok önemlidir ve açıklamayı yapan erişkinin de kendi üzüntüsünden söz etmesi uygun olur. İlk zamanlarda inkarı çok sık kullanan çocuk üzgün görünmediği için suçlanmamalı ya da eğlendirilmeye çalışılmamalıdır. Okul içinde bir ölüm olduğunda ise anons yerine sınıf ortamında bir öğretmen tarafından yapılan açıklamalar daha az zedeleyici olur.”

Ölüm uykuya benzetilmemeli

Özellikle küçük çocuklarla konuşurken ölümü uykuya benzetmemenin önemli olduğuna da değinen Diler, şunları kaydetti:

“Çünkü çocuk uyku öncesi öleceği endişesini taşımaya başlar. Ölümü uzun bir yolculuğa benzetmek, ya da hastaydı, yaşlıydı gibi açıklamalarda bulunmak da çocuğun yolculuklardan, hastalıktan ve doktor randevularından korkmasına yol açabilir. ‘Çok iyi olduğu için Tanrı yanına aldı’ gibi bir açıklama karşısında ise çocuk ölmemek için kötü olmayı isteyebilir. Ölümü, bedensel aktivitelerin son bulması şeklinde anlatmak iyi bir açıklamadır. Ölümü normal yaşamın bir parçası gibi göstermek önemlidir ve eğer çocuk yaşayan ebeveyninin de ölüp ölmeyeceğini sorarsa, bunun çok uzun zaman sonra olacağı, uzun yıllar çocuğun yanında olunacağı söylenebilir.”

Diler, ebeveynini kaybeden her çocuğun psikolojik sorunlar göstermeyeceğine de işaret ederek, “Bazıları sevilen birinin kaybına olgunlaşma ve sorumluluk duyguları ile yanıt verir. Sorun geliştiren çocukların önemli bölümü ise genelde önceden psikiyatrik bozukluğu olan ya da yaşayan ebeveynde depresyon bulunan çocuklardır” dedi.


Mavi forum

Bebek sahibi olmak için 14 ikna edici neden

Bebek sahibi olmak için 14 ikna edici neden!
Kararınızı vermeniz için gerçekten ikna edici nedenlere mi ihtiyacınız var? Bebek sahibi olmanın gerçekten en büyüleyici yanı sevgidir, basit ve saf sevgi. Eşinizi, kendinizi ve bebeğinizi sevmeniz gerekiyor. Dikkate alınması gereken başka nedenler de var kuşkusuz. Esasında, bebek sahibi olmak insanlarda bir sürü özel, hatta sihirli, başka şartlarda ulaşılamayacak duyguları harekete geçiriyor. Aşağıda bebek sahibi olmanın bazı müthiş sonuçları gözden geçirilecektir:

* Sabırlı olmayı öğreneceksiniz.
* Takım ruhuyla çalışma becerileriniz gelişecek.
* Kendinizi değişen şekillerde genç, bitkin ve enerjik hissedeceksiniz.
* Çok şey öğreneceksiniz.
* Ellerinizi bir sanat gibi kullanmayı öğreneceksiniz, çocuğun altını değiştirmek gerçekten sanattır!
* Kendinizi adayarak kişiliğinizin gelişmesine katkıda bulunacaksınız.
* Size ya da eşinize benzeyen minik bir yaratığa bağlanacaksınız.
* Zamanınızı yeni ve yaratıcı şekillerde değerlendireceksiniz.
* Vermeyi ve paylaşmayı öğreneceksiniz.
* Bir öğretmen olacaksınız.
* Sevgi, sevilme ve sevme kavramları asla açıklığa kavuşmayacak.
* Çok yorgun olduğunuzda bile gülümsemeyi öğreneceksiniz.
* Televizyonda çok ama çok geç saatlerde yayımlanan, her zaman merak ettiğiniz şovları izleme şansını yakalayacaksınız.
* Eşinizi başka şekilde sevmeye ve takdir etmeye başlayacaksınız, çünkü bu güzel varlığı birlikte dünyaya getirmeye vesile oldunuz


Mavi forum

Eşinize saldırı hakkı tanıyın

Psikolog Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Kadın Psikolojisi" adlı kitabında, eşlere birbirini anlamanın altın kurallarını anlattı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan kitabında, tarafların beklentileri, fiziksel, ruhsal ve duygusal ihtiyaçları konuşulduğunda; her iki tarafın birer adım atarak orta noktada buluşup uzlaşmaya çalışmalarını "Altın nokta kuralı" olarak değerlendiriyor.

Eşlere, birbirlerini anlamaları için; "sinirli, kızgın, öfkeli veya ilgisiz tavırlarında" iyi zanlı yaklaşma önerisinde bulunan Tarhan, kitabında aile içi iletişimin sağlanabilmesi için altın kuralları şöyle sıralıyor:

* "Eşinizi yanlış anlayabileceğinizi, sizi incitmek amacı ile yapmadığını düşünmeli ve olumsuz senaryolara inanmamalısınız. Aksi takdirde analitik düşünce yeteneği bozulur ve kişi yanlış yargılara varır.
* Bir insan, diğer insanın kendisi hakkında kötü düşündüğüne inanırsa farkında olmadan beden dili ile bunu yansıtır. Karşı taraf, olumsuzluğu hisseder ve savunmaya geçer. Karşılıklı negatif etkileşim ve yersiz düşmanlık duyguları oluşur. Bunun çaresi ise diyaloğu sabırla devam ettirmektir.

"Eşinize saldırı hakkı tanıyın"

* Eşinizin sinirli olmasının nedeni, sizinle hiç ilgili olmayabilir. Ona saldırı hakkı tanımak gibi güzel bir armağan verirseniz fırtınaya fırsat vermezsiniz.
* Kendinizi kanıtlamanız gerekmiyor. Her anlaşmazlık genelde tarafların güç mücadelesine dönüşüyor. Kendi kimliğini, özgürlüğünü ispat etmek için fırsat olarak görülüyor. Bu düşünce tarzı, karşılıklı duygusal enerjileri savunmaya harcamaya iter. Sürekli gerilim hali devam eder. Böyle durumlar, ilişkileri sağlamlaştırmaz. Kendine güvenen insan kendisini ispata ihtiyaç hissetmez. Başarıları kendini kanıtlamaya yeter.
* Duygular, genelde ak ve kara şeklinde değildir, gri tonları daha fazladır. İnsan duygu yapısı çeşitli duyguların karışımından oluşur.


Şu an sevgi hissetmediğiniz kişi ve olay tekrar sevmeyeceğiniz anlamına gelmez. Sevgi değişkendir, bırakın karşınızdaki farklı duygular gösterebilsin.

"Avukat gibi değil hakim gibi olmalı"

* Avukat gibi değil hakim gibi olmalı; bir şeyler ters gittiğinde hata nerede objektifliği ile hareket etmeli, benim ’eşim haksız da olsam beni desteklemeli’ düşüncesini sorgulamak gerekli. Bazen kol kırılır yen içinde kalır ama bu hatayı onaylamak şeklinde olmamalıdır.
* Evlilik anlaşmaya varma sanatıdır. Bunun için gündemli oturumların ihtiyaç sıklığına göre yapılması, çok işe yarar.
* Evlilik sorunlarının önemli bir kısmı, kişinin kendisi hakkında değil eşi hakkında düşünmesinden kaynaklanır. Onun ruhunu bile kontrol etmek ister. Başkalarının olmalarını istediği gibi olmadıklarına sinirlenmek yanlıştır.
* Bastırılmış duygu, duygusal yoksunluk psikolojik hasar oluşturur.

Bastırılmış duygular, yeni tecrübeler, kendini kanıtlamaya, sevilme, övülme arayışlarına itebilir. Doygunluk ve haz için haklı ve mantıklı tepkiler verip veremediğinizi kontrol edin.

"Boşanma tehdidine dikkat"

* Şok konuşmalar yapmak, evliliği test etmek, tehlikeli yöntemlerdir. Güven ve sevgiyi arttırmaz. Egonuzu tatmin çabasından başka bir şey değildir. Kazananı olmayan bir uygulamadır.
* Sorun olduğunda verdiğiniz tepki karşınızdakini düşündürtüyorsa başardınız demektir. Sorunlu evliliklerde çocuğu kullanmak, eğer düşünce kalıplarını değiştirirse faydalıdır.
* Karşınızdaki kişide ’kontrolü kaybediyor’ hissini uyandırırsanız ilişki zarar görür. Kazan-kazan ilişkisi için iki taraf da ’kontrol bende’ diyebilmelidir.
* Fırtınalara fırsat verin. ’Bu adam beni deli etti’ diyorsanız, bırakın fırtına essin, arkasından sağanak yağış gelsin. Sonradan çiçekler açacaktır.


"Nankörlük evliliğe zarar verir"

* Sabırlı olmak, diğer bütün erdemlerin geliştiği temel erdemdir. Sabır ve zaman duygusu birbiri ile ilişkilidir. Meditatif bir eylem olan sabır, sadece katlanmak anlamına gelmez. İnsan kendisini bir zevkten mahrum bırakıyorsa mantıklı bir nedeni olmalıdır.
* Aktif sabır dendiğinde kişi hareket halinde bekler. Ümidini kaybetmez, sürekli fikir üretir. Kesinlikle sabır, haklı ve mantıklı olmalıdır. Kişiliği ezdirmek, hakkını aramamak sabır değil pasifliktir. Girişimciliği yok eder. Aktif sabır ise sessiz ama soylu bir davranıştır. ’Senin yaptığını onaylamıyorum ama evliliğimiz için bu yaptıklarına katlanıyorum’ diyebilen insan, karşı tarafın kendisini suçlu hissetmesine neden olur ve sonuca yaklaşır.
* Sahip olduğu şeyin değerini bilen ama çoğu hedefleyen insan tehlikeden kurtulur. Yetinme duygusu, tembelliğe itmemeli. Nankörlük, evliliğe çok zarar verir. Doyumsuz eşler, ciddi evlilik sorunlarına neden olurlar."


Mavi forum

mutluluk

Bir erkekle mutlu olmak için onu çok iyi anlamak,az sevmek gerekir.
Bir kadınla çok mutlu olmak için onu çook sevmek,anlamaya çalışmamak gerekir.





ne anlama gelir?


kadınlar:
Konuşmaya ihtiyacım var.(gizli anlam:onaylanmaya ihtiyacım var)
Sinirli degilim.(elbette sinirliyim aptal değilim)
Beni seviyormusun: (pahalı şeyler istemek üzereyim)
Bir dakka içinde hazırım: (kalın bi kitaba başlaya bilirim)
Vücudum nasıl?(bana güzelsin de)

erkekler:
Karnım aç: (karnım aç)
Uykum var: (uykum var)
Sıkıldım: (Cinsellik istiyorum)
Seni seviyorum: (Cinsellik istiyorum)


Mavi forum

eski eşinizle "çok iyi arkadaş olmak" ?

Boşanmış çiftler bazen çocuklarının iyiliği için çok yakın ilişki içinde olmaya devam ederler. Örneğin her Pazar birlikte kahvaltı ederek, bayramları ya da tatilleri birlikte geçirerek, akraba ziyaretlerine birlikte giderek ya da sık sık görüşerek çocuklarını boşanmanın olumsuz etkilerinden korumaya çalışırlar.

Bu anne-babalar iyi niyetli olsalar da, bu derece yakın olmaları aslında sağlıksız bir durum olabilir. Boşanan anne-baba arasındaki çok fazla yakın ilişki çocukları rahatlatmak yerine, daha fazla çelişki ve kafa karışıklığı yaşamalarına neden olabiliyor.

Neden çocuklar çelişki ve kafa karışıklığı yaşıyorlar?

Yakın ilişki çocukta anne-babanın yeniden bir araya gelme ümidini devam ettirir

Çocukların boşanmış anne-babalarını yakın ilişki ve temas halinde görmeleri, sadece ailelerinin yeniden bir araya gelmesine yönelik fantezilerini pekiştirir.

Üstelik bu durum sadece küçük çocuklarda görülmez, ergenler de (çoğunlukla da kızlar) bu tür özlemlere sahip olabilir.

Bazı ergenler olağanüstü derecede iyi davranmak; anne-babasını birbirlerini ne kadar özlemiş olduklarına ikna etmek ya da anne-babalarının suçluluk duygularını körüklemek gibi yöntemlerle onları yeniden bir araya getirebileceklerini düşünebilirler.

Boşanmış çiftlerin yakın ilişkisi kötü bir evliliğin devam ettirilmesi niteliğini alabilir

Boşanmaların bir nedeni vardır. Çoğu durumda da boşanma nedeni karı-kocanın birbiri ile geçinememesidir. Bu durumda, çocukların iyiliği için yakın ilişkinin devam ettirilmesi aynı sorunların da devam ettirilmesine yol açabilir.

Bu da, çocukların anne-babalarının kavga ettiğini, birbirine hükmetmeye çalıştığını veya mantıksız davrandığını görmeye devam etmelerine yol açar.

Sonuç olarak bu çocuklar hem boşanmanın, hem de anne-babaları arasındaki geçimsizliğin devam etmesinin olumsuz etkilerini aynı anda yaşarlar.

Duygusal çelişkilere neden olabilir

Çocukların büyük çoğunluğu her iki ebeveynini de sever ve onlardan birini tercih etme durumunda kalmaktan nefret ederler. Buna karşın, çocuklar boşanmış ebeveynlerin her ikisinin bulunduğu aile ortamlarında bu durumu çok fazla yaşar, her iki ebeveyn de çocuğu kendi tarafına çekmeye çalışır ve bu da çocuk üzerinde yoğun bir duygusal gerilime neden olur.

Böyle ortamlarda çocuklar söyledikleri ve yaptıkları her şeyde çok dikkatli olmaları gerektiğini düşünür ve diğer ebeveynin duygularını incitme korkusu yaşarlar. Bundan dolayı çocukların çoğu ve özellikle de ergenler tatil ve bayramlarda anne-babalarının bir arada olmasını tercih etmezler.

Tüm bunlardan dolayı, eski eşinizle çok fazla yakın olmaya çalışmanız, aslında boşanmanın çocuğunuz için daha da zorlaşmasına neden olabilir.

Eski eşinizle nazik ve içten ancak iş ilişkisine benzer tarzda bir ilişki sürdürmeniz çocuklarınız açısından çok daha yararlı olabilir. Ziyaret saatleri ve tatil düzenlemeleri konusunda esnek davranabilir, çocuğunuzla diğer ebeveyn arasındaki bağımsız ilişkinin sağlıklı bir şekilde devamı için destek olabilirsiniz.

Bazı durumlarda ne yapacağınızdan emin olamıyorsanız, çocuklarınızla konuşabilirsiniz. Eğer çocuklarınızı gerçekten dinlerseniz, onlar için en rahat düzenlemeyi sağlamanıza yarayacak düzenlemeleri yapma şansınız da artabilir.


Mavi forum

Eğrisiyle,doğrusuyla evlilik

EVLENMEDEN ÖNCE

Güzel düşlerle kurulan evlilik yaşamının, kişilik çatışmaları sonucu \"cehenneme\" dönüşebileceği gerçeğine bir kez daha dikkat çekildi. Evlilikte \"riskli kişilikler\" bulunduğuna dikkat çeken uzmanlar, \"evlenmeden önce partnerinizi iyi tanıyın\" uyarısında bulunuyor. Evlilikte bazı kişiliklerin sorunlara yol açabildiğine dikkat çeken uzmanlar, bu kişilik yapılarını ve özelliklerini şöyle sıralıyor:

OBSESİFLER:
Duygusal ve kısıtlıdırlar, kendilerini iyi ifade edemezler. Aşırı titizdirler. Bununla birlikte her şeyin programlı olmasını isterler. Çok dakiktirler ve herkesin de dakik, planlı ve düzenli olmasını isterler. Eşinin beş dakika dahi geç kalması büyük sorunlara yol açabilir.

PASİF AGRESİFLER:
Bunlar genelde her şeye \"evet\" diyen ama \"evet\" dediklerini yapmayan bir yapıya sahiptirler. Sevmedikleri, istemedikleri şeye dahi \"hayır\" diyemezler. Karşısındakini düş kırıklığına uğratıp kızdırırlar.

SINIR KİŞİLİKLER:
Bunlar duygusal anlamda çok dalgalıdırlar. Günü günlerine uymaz. Duygusal olarak daha çok çatışmanın içine çekilip karşısındakini daha çok çatışmaya iterler. Bu insanlarla evlilik çok zordur. Kendilerine ve başkalarına zarar verme duyguları ön plandadır. Duygusal olarak saldırgandırlar. Bağırıp çağırıp, arada bir tabak gibi eşyaları fırlatabilirler. Cinsel kimlik karmaşası yaşarlar.

KAÇINAN KİŞİLİK:
Sessiz ve çok pasiftirler. Gerektiği zaman olması gereken tartışmadan dahi kaçınırlar. Öyle olunca ilişkiyi çok sağlıklı bir şekilde sürdüremezler.

BAĞIMLI KİŞİLİK:
Bu kişilik yapısında olanların bireysellikleri yoktur. Bütün kararları karşısındakinin almasını beklerler. Bireyselliklerini ortaya koyamadıkları için kişiliksizmiş gibi duygu verirler ve karşısındakini sinirlendirebilirler.

NARSİSTLER:
Kendini beğenen ve isterik kişilik yapısına sahiptirler. Sürekli olarak dikkatin ve beğeninin kendinde olmasını isterler. Bu kişiler kendilerini her şeyden çok severler, sevilmeyi çok severler ve sevilme ihtiyaçları çok zor doyurulur. Bu nedenle de ilişkilerde hep sorun yaşarlar. Sevilme isteğini doyurmak çok zordur. Bu nedenle sık sık ilişki değişireterek ilk anı yakalamak isterler.


Mavi forum

Kadın olsaydık... (HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ...)

http://www.komikler.com/y/kt/15:8471

Başka bişey diyemiyorum .
Ama haklılar. Değil mi ? ...


Mavi forum

Bedava bebek bezi gönderiyorlar...

Merhaba,

Arkadaşlar, benim 3 aylık dünya tatlısı bir kızım var Geçen hafta nette bir site buldum.Bu siteye gerekli bilgileri bıraktım ve dedikleri gibi bedava bebek bezi numunesi 1 hafta sonra evime kadar geldi.Bu aralar tekrar tekrar giriyorum bilgilerimi.Nasılsa bezler bedavaya geliyor evime kadar
Bebecikleri olan arkadaşlar için bu sitenin adresini sizinle paylaşmak istedim:

www.enemicibebekbezi.com diye bi site.Huggies marka bezleri yolluyorlar biz formu doldurdukça.

Ayrıca bu kampanyayı yakınlarınıza tavsiye etmek için;

www.renklibir.com/huggies adresini kullanabilirsiniz.Ben listemdeki herkese yolladım ya.Maksat ihtiyacı olanlar varsa onlar da faydalansın.

Bebeği olan herkese bebecikleriyle birlikte uzun ömürlü,sağlıklı,mutlu bir yaşam dilerim

Mavi forum

Sevgiyi öldüren evlilik değil.!

Evlilik çok yönlü bir kurum ve ana maddesi sevgi. İşte eşler arasında sevgiyi azaltan faktörler...

15 Ocak 2007 Pazartesi 01:06

Evlilik çok yönlü bir kurum ve ana maddesi sevgi. İki kişi çeşitli şartların sağlanmasıyla evlenmeye karar verdiğinde sevgiye götüren ilk elektriklenme diye tarif edilen çekim başta olmuşsa, birbirlerine sevgi duyuyor ve iyi anlaşıyorlarsa her şey bir başka güzel gelişir.

Eşler arasında sevgiyi azaltan faktörler

Karşı tarafı kaybetme endişesinin azalması ve sahiplenme duygusu kişinin sevdiği kişiyi kendisine bağlamak için duyduğu kaygıyı ve buna bağlı gösterilen çabayı azaltır. İlişkiler monotonlaşabilir.

İlk heyecan ve aşk, beşeri kusurları görmeyi engeller. Evlilikte olumsuz özellikler bir bir çıkınca bu da sevginin azalmasına yol açar.

Aile üyelerinin, çevredeki kişilerin olumsuz yorumları eşler arasındaki sevginin azalmasına veya daha az hissedilmesine sebep olur.

Çeşitli stres kaynakları, ekonomik zorluklar, sağlık sorunları, aşırı yorgunluk gibi nedenler kişilerin beden kimyalarının değişmesine yol açarak sevgi duygusunu canlandıran hormonların daha az üretilmesine yol açar.

Eşlerin sorumlulukları, hormonal değişimler ruh ve beden sağlığıyla duygu ve davranışları da olumsuz şekilde etkiler.

Yapılan tartışmalar veya tartışma olmaması için uzaklaşmalar eşlerin sevgiyi duymalarını ve ifadesini engeller.

Cinsel yaşamın; iş yoğunluğu, televizyon ve bilgisayara düşkünlük vb. sebeplerle azalması da eşlerin sevgiyi daha az duymalarında etkilidir.

Birbirinize vakit ayırın
Eşler birbirine yeterince vakit ayırmalı, mümkünse kısa süreli de olsa birlikte tatile çıkmalı, birkaç saatliğine de olsa baş başa zaman geçirmeli, sohbet etmeye, söylenmeden, birbirini suçlamadan konuşmaya önem vermelidir. Sevgi; hediye, güzel söz, emekle ve zevkle hazırlanmış bir yemek, tatlı, birlikte geçirilen zaman ve yapılan işler gibi farklı şekillerde ifade edilmeli ve bunu yaparken karşı cinsin beklentilerine de önem verilmelidir.


Mavi forum

iyi ki erkek değilim!

*Sigaradan sararmis biyiklarimiz yok.
* Arabamizin yolda patlayan lastigini degistirmeyi bilmesek de olur.
*Kisiligimiz kullandigimiz arabanin beygir gücü ile dogru orantili olarak degerlendirilmiyor.
* "Gerçek mi, rol mü yapiyor?"
* "Damsiz Girilmez" bize bir sey ifade etmiyor...
* Kirmizi isikta yanimizdaki arabanin bizden önce çikmasi ya da bir aracin bizi sollamasi hiç birsey demek degildir. * Istedigimiz her yerde ve her kosulda aglayabiliriz.
* Bedensel hareketlerimiz vücudumuzdaki olasi kaslari belirginlestirecek diye bir zorunlulugumuz yok...
* Vücudumuzda kas olacak diye bir zorunlulugumuz da yok hatta..
* Kas gücü gerektirecek isleri zevkle yapacak birileri her zaman vardir
* Dügme, sökük vs. dikmek özel bir beceri gerektirmiyor.
* Dünya yerle bir olsa önce kadinlar ve çocuklar!
* "Yoktan var edilen" yapay bedenlerimize tapinacak bir karsi cins varken , kozmetik ürünleri ve estetik cerrahinin olanaklarindan sonuna kadar yararlaniyoruz
* Asik oluyoruz... korkmadan.
* Biraz göbek sevimli mi durur? ... hadi ordan!! siz hic kalçalarimdaki yaglar beni çekici gösteriyor diyen bir kadin ya da yaglar beni çekici gösteriyor diyen bir kadin gördünüz mü? Asla dis görünüsümüzle ilgili yalan telkinlerle kendimizi kandirmaya çalismayiz Rejim gerekiyorsa rejim Allah Allah!!!
* Duygusal saçmaliklar adina kredi sahibiyiz... çiçek ve çikolata istiyoruz
* Evde, banyoda, kil- tüy dökmeyiz... *Sünnet olmuyoruz...
* Meslek grubunda "ev kadini" diye kebap bir seçenek var...
* Birinden hoslansak da "ilk adim atma kabusu"ndan muafiz...
* Evet, gelinlik 200.- $, smokin ise 100.-$.. ve her ikisini de sevgili damat ödüyor...
* "3 dubleden sonra feciii sarhos olurum" diyebiliriz rahatlikla...
* "Çirkin" kadin yoktur.
* 31 sayisida sadece digerleri gibi bir sayi...
* Kisa boy mu? E topuklu ayakkabilar ne güne duruyor ki? * Yasimiz ne olursa olsun bir uçan balon tasiyabilir, pamuk helva ve elma sekeri de yiyebiliriz
* Her sabah tras olmak zorunda degiliz.
* Genellikle istedigimizi almamiz için söylememiz yeterlidir....
* Bazen istemedigimizi söyleyerek de aliriz.
* Kizdigimizda birbirimizin anneleri, kizkardesleri, ebeleri, dayilari ya da sülalesine dair cinsel taleplerimiz olmaz
* Bebeklik albümlerimiz sirtüstü çirilçiplak resimlerimizle dolu degil
* "Hadi amcalara göster.." seklinde rezil bir çocukluk animiz da hiç olmayacak
* Uçan tekmelerle birbirimizin agzini yüzünü kirdigimiz sporlar yapmiyoruz
* Fiziksel güç iddiamiz yok ama ,grip olunca da ölümcül bir hastaliga yakalanmis gibi iptal olmuyoruz...
* Silah... hiç iki kizin silahla oynarken birbirini vurdugunu duydunuz mu?
* Horlamiyoruz....
* Az bildigimiz bir seyi çok anlatabiliriz.
* Birbirimize, beklenmedik yikici sonuçlar dogurabilecek, essek sakalari yapma adetimiz yoktur
* Canimizin çektigi yemegi pisirir, herkese yedirebiliriz.
* Kerizi parasindan ayirmada Allah vergisi bir yetenegimiz vardir.(alınmayın hepinize diil lafımıs)


Mavi forum

___bayanlara ÖĞÜtler___

Sevgili evli bayanlar ! Eşinizi mutlu etmenin yollarını öğrenmek ister misiniz? Yanıtınız " evet " se, sabırla okuyun lütfen....... Yalnız unutmayın ki bu öğütler ukalâca değil, naçizane.

Eğer ev hanımı iseniz, eşinizi kapıda güler yüzlekarşılayınız. "Hoş geldin hayatııııııım!" falan deyiniz. Ekşimiş yoğurt gibi bir suratla kapıyı açıp, adamcağızın moralini sıfırlamayınız.

Eşinizi güzel giysilerle karşılayınız. En güzel giysilerinizi eşiniz için giyiniz. Evin içinde eski, buruşuk, - ne bileyim - öyle gelişi güzel giysilerle dolaşmayınız.


Eşinize ikide bir kayınvalidenizi şikâyet etmeyiniz. İleride kendinizin de kayınvalide olacağınızı hiç unutmayınız. Eşinize; " Kayınvalide pamuk ipliği olup raftan düşse, gelinin başını yarar," dedirtmeyiniz.

* Adamcağız kapıdan içeri girer girmez; yok " Musluk su damlatıyor," yok " Şu dolabın kapağını bir türlü tamir etmedin, " yok " Ayakkabımı tamirciden almayı gene mi unuttun yoksa? " demeyiniz. Bunları söylemek için, uygun bir zamanı bekleyiniz.

Falancanın kocası şöyle yapıyor, böyle yapıyor diyerek; başka erkekleri eşinize örnek vermeyiniz. O erkeklerle evli olan kadınların kimbilir ne dertlerinin olduğunu düşününüz. " Dertsiz baş, bir tek bostan korkuluğunda bulunur," atasözünü anımsayınız.


* Her doğum gününüzde, evlenme yıldönümünüzde, anneler gününde, sevgililer gününde, yılbaşında; eşinizden illâ ki bir hediye beklemeyiniz.......Bu devirde zırt- pırt ne hediyesi öyle! Eşiniz evi nasıl geçindireceğini düşünürken, sizin ondan ikide bir hediye beklemeniz biraz insafsızlık olur. " Keçi can derdinde, kasap para derdinde," derler sonra. Eşiniz, " hediye yardımı " almıyor ki devletten. Hem unutmayın ki, " Bir akçe ile, dokuz kubbeli hamam yapılmaz" mış.

Şu altın, gümüş merakınızdan vazgeçiniz. "Ayranı yok içmeye....." misali ; eşiniz para sıkıntısı çekerken, bir de siz onu masrafa sokmayınız. Bu tutkunuzu yenmeye çalışınız. Daha da olmazsa, kendinize imitasyon takılar alınız. Herkes sarraf değil ya, kimse anlamaz.

* Eşinizi iş yerinden sık sık telefonla aramayınız. " Çok naz, aşık usandırır" mış.

Arada bir eşiniz, dışarıda yemek yediğinde, arkadaşlarıyla buluştuğunda; eve gelir gelmez " Nerde kaldın? " diye üzerine atlamayınız. Böyle yapacağınıza; " Nasıldı yemek? İyi vakit geçirdin mi
hayatım? " diye sorunuz.

Yaramazlık, huysuzluk yapan oğlunuza kızıp, eşinize "Aynı sen!" demeyiniz.

Eşinize sık sık veya arada bir " Seni seviyorum," deyiniz.

* Bütçenizin kaldırmayacağı harcamalara girmeyiniz. İçinizden , "Azıcık aşım, kaygısız başım," deyip, kendinizi teselli ediniz... İkide bir " Şunu alalım ! " , yok " Bunu alalım ! " diye eşinizin başını ağrıtmayınız. Huzurunuz kaçtıktan sonra, alınan hiçbir şeyin sizi mutlu etmeyeceğini unutmayınız. " Kan kusana, altın leğenin faydası ne!" diye kendi kendinize sorunuz.
Eşinizin akrabaları geldiğinde, onları güler yüzle ağırlayınız. Kendilerini memnun etmenin, aslında eşinizi de memnun etmek olduğunu unutmayınız. " Hanımın hısımı gelince oklavalar şıkır şıkır; beyin hısımı gelince dişler şıkır şıkır," atasözünün uygulayıcısı ve doğrulayıcısı olmayınız.
Herhangi bir nedenden dolayı eşinizle küstüğünüzde,barışmak için ilk hareketi eşinizden beklemeyiniz. Barışma hareketini siz başlatınız. Ne kaybedersiniz ki!

Eşinize , hiçbir zaman başka kadınların aldıklarından, yaptıklarından söz etmeyiniz. Yok " Hülya Hanım çok güzel bir takı almış", yok "Aslı ya eşi, evlenme yıldönümlerinde bir yüzük hediye etmiş," gibi. Nenize lâzım elin on koyunu, beş keçisi! Kim ne yaparsa yapsın.....Unutmayın ki en büyük varlık, mutluluk ve sağlıktır.


Not: Yukarıdaki önerileri ciddiye almak, uygulamak zorunda değilsiniz.Bazı konularda herkesin doğruları farklı olabilir. Ne demiş atalarımız: "Herkesin aklı bir olsa, sürüyü güdecek çoban bulunmaz

Mavi forum