30 Mayıs 2007 Çarşamba

Çanakkale'de kadınlar

O günler zor ve kara günlerdi... Köylerde, kasabalarda erkeklerin kalmadığı, çöpten adam arandığı günlerdi. Vatanın zorda olduğu günlerdi.
Köylere asker toplamaya gelirler; gönüllü müsün diye sormazlar bile... Boya posa bakılır, “Yürü Çanakkale’ye!” denir. Bu; “Yürü ölüme” demektir. Bomba seslerinin derinden derine duyulduğu herkesin asker olduğu günlerdir.
Bir gün yine köye asker toplamaya gelirler. Çavuş bakar gençlerden yirmi tane fidan boyluyu seçer. On sekizliler çoktan askere gitmişlerdir şimdi sıra onlardadır. Köyün muhtarı Musa çavuşa söz verir. Yirmi delikanlı sabah şubeye teslim edilecektir. Sabah olur ama gençlerden biri gece vefat etmiştir oysa muhtar yirmi kişi getireceğine söz vermiştir. Çare bulunur ölen gencin kızkardeşi vardır hemen saçları kesilir kardeşinin kıyafetleri giydirilir. Henüz diğerlerinin de sakalı çıkmadığından onun kız olduğu anlaşılmaz. Giderler Çanakkale’ye ve kardeşinin yerine giden bu kızkardeşin Çanakkale cephesinden gönderildiği Gazze cephesinde şehid düştüğü öğrenilir. Kız olduğunu sadece kendi mangasındaki aynı köydeki askerler bilir. Sonuna kadar bu sır saklanır. Gazze cephesinde hâlâ Mehmetçik ismiyle yatmaktadır bu kadın şehidimiz.
Tarihte kadınlarımızın işgal ettiği mevkiler malumdur, bilhassa milli başkaldırmada ağır ve şerefli vazifeleri ifa etmişler, zaferin asillerinden olmuşlardır. Anadolu muhaberesine silahlarıyla iştirak eden büyük fedakarlıklar yapan, yaralanan, şehid olan kadınlarımızın miktarı az değildir. Bu kadınlarımızdan biri olan Hatice Hanım Çanakkale hatıralarını şöyle anlatır:
Anafartalar’da 56. fırkada silahımla muhaberelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Bir evde kalırken yerli Hıristiyanlar bizi Yunanlılara haber vermişler. Yunanlılar beni esir ettiler. On muhafız askerle yola çıkardılar. Ben otomobildeydim. İzmir’e iki saat kala bir yerde yemek için arabadan inmişlerdi, silahları otomobilde kalmıştı. Ben şoförlüğü iyi biliyordum. Arabayı yürüttüm oradan böylece kaçtım. Boğaz içerisinde arkadaşlarımla birleştik, arkamdan koşan Yunan askerlerini tepeledik. Oradan Manisa’ya firar ettik. Beni ve arkadaşlarımı Manisa müftüsü İstanbul’a gönderdi, sonra Eskişehir’e gittim İnönü muhaberelerinde hasta bakıcı olarak görev yaptım, sonra menzil emrinde Polatlı hastahanesine tayin oldum. Çay ve Dumlupınar muhaberelerinde bulundum. Kurtuluş zamanında Ankara’ya döndüm. Memleketime gittiğimde hayretle karşıladılar çünkü beni öldü biliyorlarmış zaten anne, babam beni küçük yaşta iken öksüz bırakmışlar. Babannem beni büyütmüş çocukluğumda askerlerin talimlerini seyrederek büyümüştüm, bu askerlik hakkında büyük bir sevgi beslerdim bu sevgi beni bu muharebelerde korkusuzca savaşmama sebeptir belki de...
Berber Hayri abinin halasıydı. Bir gün öldüğünün haberi geldi. Cenazesi toprağa gömülürken, “Aman unutmayalım!” diyerek mezara bir küçük kese ile bir torba bıraktılar. Bunlar da ne diye sordum çünkü bizde böyle mezara bir şey koyma adeti yoktu. “Vasiyeti!” dediler. Halamızın yavuklusu nikahtan hemen sonra Çanakkale’ye gitmiş bir daha da dönmemiş. Gençliğinde çok güzelmiş çok isteyenler olmuş ama o eşine verdiği sözü tutmuş; “Yarın huzuru mahşerde eşimle karşılaşırsam bu ağızdan senden başkasının adı çıkmadı diyebilmem için şahid olarak ağzımdan dökülen dişlerimi biriktirdim mezarıma koyun! Saçlarıma da hiç yaban eli değmedi diyebilmek için tarağıma takılan tüm saçlarımı topladım, torbadaki saçlarım şahidimdir beni öyle beraber gömün” diye vasiyet etmiş.
Şemsi nene on altı yaşında evlenmiş, kısa bir süre sonra eşi seferberlik ilan edildiği için askere alınıp Çanakkale’ye gönderilmiş. Eşinin yolladığı mektupların zarflarını evinin içine bakan tarafına yapıştırmıştı. Kim bilir ne yazıyordu o mektuplarda... Nene her sabah namazdan sonra o mektupları ayrı ayrı okur, şehid kocasına Fatihalar gönderirdi. Şemsi nene hiç sokağa çıkmazdı. -Niye çıkmıyorsun? diyenlere-Nasıl çıkarım! Beyim Çanakkale’ye giderken ellerimi tuttu, gözlerimin içine bakarak, -Karıcığım gençsin, güzelsin! gözüm arkada kalmasın ne olur söz ver bana! Ben gelinceye kadar sokağa çıkma. dedi. İşte şu kapının arkasında söz verdim nasıl sokağa çıkarım ben! Dışarı işlerini hep komşuları yapardı. O söz vermişti sözünden nasıl dönerdi? Bir gün akşam üstü neneyi odanın köşesinde bir gelinlik giymiş ayakta elleri göğsüne kavuşturulmuş beklerken gördük. Boynunda iri taneli inci bir gerdanlık vardı. Babam şaka olsun diye sordu: -Hayrola nene? dedi. Nene de gözlerini yerden ayırmadan; -Oğlum ben bugün evlendim. Bak kocam yüz görümlüğümü taktı, kocamı bekliyorum! Babam gözleri yerde ağlayarak oradan ayrıldı... Ertesi gün öğrendik ki, Şemsi nene hep hayatı boyunca evlendikleri gün süslenir, kocasını beklermiş.
Evet asker elbisesi giyip cepheye koşup şehid olanlar, eşlerine söz verdikleri için ömür boyu sokağa çıkmayanlar... Bunlar bizim analarımız...


şerife katırcı( yazar)

Mavi forum

0 yorum: