12 Haziran 2007 Salı

Aşk Acısı Çeken Kadınlar İçin Bazı Hükümler

I Yüz Vermeyen Erkeğin Hükmü

Aşık olan kadının sevdiği, uğruna acı çektiği erkek, ona yüz vermeyen bir erkektir. Elbette bu erkek onu terk etmiştir. Terk eden ve yüz vermeyen bu erkek kesinlikle onunla evlenmeyecektir. Zaten terk edilmek, sonsuza kadar reddedilmek demektir... Kesinbir gerçektir ki, evlenmek istemeyen bir insan, asla evlenmek istemez...Kadının reddedilmesi ve terkedilmesi zaten bu anlamagelir... Ayrıca bu erkeğin reddetmesi ve yüz çevirmesi, başka bir kadını sevmeyi ve onunla evlenmeyi istemesi anlamınada gelir... Başka bir kadını sevmek ve evlenmek isteyen bu erkeği sevmek ve onun için acı çekmek saçmalıktır; ve doğru bir davranış değildir...

II Kaderin Hükmü


İnsanın başına gelen hadiselerde, kendi kaderinden kaçamayacağı bir gerçektir. Eşya ve hadiseler kendiliklerinden hareket etmezler...Varoluş misyonunu yerine getirmek için dünyaya gönderilen insanoğlu, kendi "imtihanıyla" karşı karşıyadır. Ve bu da zaten kaderle; yani insan için yazılan kendi kaderiyle mümkün olur. İnsanın bu kendi kaderi olmasa, "imtihan" diye bir şeyde olamaz... Kendi kaderinden kaçamayan insan, elbette kaçamayacağı için ancak kendi kaderine teslimiyetle huzuru, mutluluğu ve kendi imtihanını kazanabilir. İnsanın kaderine teslimiyet göstermemesi acı çekmesine sebep olur. Çünkü burada insanın başına gelen hadiseleri kendilehine çevirememesi sözkonusudur. İşte bu sebeple kaderini hoşnutlukla ve teslimiyetle karşılamayanlar yıkıma doğru giderler... Zaten kaderine teslim olmamak acı ve mutsuzluk demektir. İnsan bu kendi kaderinden kaçamayacağına göre, teslimiyetle mutsuzluğunu ve acılarını yok etmelidir. Yoksa insan kendi imtihanını başarıyla bitiremeyeceği gibi, dünyada da acılardan ve mutsuzluklardan kaçamayacaktır... İşte bunun içindir ki, kadının aşkın acılarını bir erkek için çekmesi boşunadır ve anlamsızdır. Zaten kadının ve erkeğin kaderinde, ikisinin evlenmemesi vardır... Kadın, kaderinden hoşnut olduğunda; aşkın acıları yine bu kendi kaderini sevdiği, hoşnut olduğu, ve ona(kaderine) ve Mutlak fikre(İslam' a) göre hayatına anlamlı ve doğru bir şekil verdiğinde aşk acıları yok olacaktır...

III Sevilen Erkeğin Hükmü


Kötü erkek, kötü bir insandır. Kötü bir şey, iyi bir şey olmadına göre, kötü erkek neden sevilmelidir ki?!. İnsanın yapısında bulunan kötüyü istememe ve nefret etme duyguları bu yönde işlemelidir... Fakat kadın; kötü erkeği, gerek onu algılama yanlışlarından olsun, gerekse nefsinin kötü bir erkeğin fiziki veya başka bir yapısından dolayı bu gerçek ve doğru düşünce uygulanamaz. Ayrıca nefsin, kötü bir erkeği süsleyerek kadına bu erkeği güzel ve iyi olarak gösterdiğini söyleyelim... Ama aslında gerçeğe göre, kötü erkeğin bedeni veya başka yapıları "güzel" ve "iyi" değildir. Doğrunun olmadığı yerde "güzel de" olmadığına göre, kötü erkek ne kadar yakışıklı olursa olsun; ve bazı yapıları çekici ve hoş olsa bile, işte bu gerçeğe göre çirkin ve iğrenç bir erkektir kötü erkek... Ve bırakalım sadakatli ve güçlü bir sevgiyi, normal bir sevgiyi de haketmez...

...

Kötü erkek aile yıkıcısıdır. Kadınları baştan çıkartıp, aileleri fesada uğratır... Çocuklar bu erkekten dolayı hayatlarında acı ve çile çekerler... Kocalar acıların en iyilerini öğrenmiş olurlar... Bu erkek evlenmek vaadiyle kadınları kandırır. Türlü nefs hastalıkları, kabalıklar, kinler, kirler, alçaklıklar, hainlikler,yalanlar, zalim ve bozguncu yapılar hep bu erkeklerin temel özellikleridir... İşte bir bedahettir ki, kötü erkekler sevilmemelidir... Onlar için acı çekmek iyi bir şey değildir. Bu kötü erkeklerle evlenen kadınlar, her ne kadar nefslerinin hoşuna gitmesi sonucu bu nefslerine kapılıp onları sevseler bile veya evlenseler bile, kesinlikle başlarına büyük bir bela bulacaklardır...Ve bu belada onların hayatlarını etkileyecektir... Çünkü kötü erkek kendi insani yapı ve özellikleriyle kötüdür. Dolayısıyla bu erkekten kötü işlerve sözler zuhur eder.... Bu erkek eşini döver; kabadır, ve yaman bir zorbadır... Doğru bir fikri olmadığından, kötü insani yapılarından dolayı kötülükler bu erkekten eksik olmaz... Dolayısıyla karısını yine dövecektir, hakaret ve küfürleri hiç eksik bırakmayacaktır. Eşini başka bir kadınla aldatacaktır, parasını yiyecektir. Karısının ailesine çileler çektirecektir... Kötü bir erkeğin vasıflarını anlatmakla bitiremeyiz... Hangi kadın kötü bir erkekle evlenerek mutlu olmuştur!?. ve böyle bir evlilikte huzuru ve rahatı bulmuştur!?. Bunun için kadınlar, böyle bir erkekle evlenemedikleri için sevinmelidirler...

...

Şimdi iyi erkek içinde bir şeyler söyleyelim... Bu erkeğin ister kendisinde olsun, isterse hayatında olsun çeşitli basitlikleri vardır. Zaten insan bir anlamda basittir... Bu erkeği de dikkatlice incelediğimizde; kişiliğinde, mizacında, yaşantısında çeşitli kusurlar, zaaflar, zayıflıklar, yapısına ve kendisinin "neyse o" özelliğine göre onda görülür... Bu erkekte haz ve acı karşısında mücadele eder. Yenilmemeye çalışır... Bu erkeğin nefsi varken ona da "tam iyi" diyemeyiz... İhtirasları, ihtiyaçları, hırsları, süfli halleri ve nefsi hep yerinde durur. Midesini o da ihmal etmez. Aç kaldığı zaman yemek yemeye can atar... Bu erkek tuvalete gider. İçindeki nefsi onu rahat bırakmaz. Nefsten ruha, ruhtan nefse birbiri ardınca sürekli geçişler yapar... Bir insandır o. Kaderinin ve mizacının ona verdikleriyle yaşar. Ölümlü bir varlıktır... Hayatında hatalar yapacaktır. Daha sonra aklı başına gelecektir... Onunda elinden mutlak iyilik gelmez. Çünkü o mutlak muhtaçtır. Sonunda ölecektir... Bu erkek, kendi için acılar çekilmeyi hak etmez...

IV Erkekle Herşeyin İstenildiği Gibi Gitmeyeceği Hükmü


Kadının sevdiği erkekle evlenmesi, herşeyin hep istenildiği gibi yolunda gideceğini göstermez. Evlilikle kusurlar, zaaflar, insani tarafların basitlikleri, bıkkınlık ve tekdüzelik öğrenilecek ve bilinecektir... Böylece aşkta bitmiş olacaktır... Zaten aşk; uzaklık, kavuşamamak, belirli bir mahremiyet veya araya giren herhangi bir nedenin bu aşkı besleyip güçlendirmesiyle devam eder... Gölgeler romanındaki şu sözleri hatırlayalım: - "Bütün bu aşk üçgenlerinde önemli olan nokta şudur: Aşkı ve tutkuyu kaynama noktasında tutan üçüncü kişi, yani aldatılan koca olmasa, iki sevgilinin tutkusu bir saatten fazla sürmez..." ( 1 )

Erkekle herşeyin istenildiği gibi gitmeyeceğini söylemiştik... Erkek ve kadın kendileri için müşterek bir dünya kurarlar. Hayat, belirli bir şablonu olmayan, karmakarışık ve karanlık hadiseler yumağıdır... Hayata ve hayatımıza karşı tam güven duygularımız oluşmaz. Onlara güvenemeyiz... Herşey değişir; hazzı acı takip eder, acı da yerini hazza bırakır... Erkek ve kadının müşterek dünyası birbirlerini etkiledikleri gibi, dünyadaki eşya ve hadiselerde ikisinin hayatını etkiler... Erkek hastalanabilir, aldatabilir, boşanmak isteyebilir veya ölebilir. Doğacak çocuklar sorunlu olabilir; ve böylece ikisi de bazı acılar tadarlar... Açıkçası ne evlenmeyle, ne de bekarlıkla herşey istediğimiz gibi şu dünya hayatında gitmeyecektir... Fakirlik, aile sorunları, eşlerin kendi aralarındaki her çeşit sorunlar, insanlar, hastalıklar, ölüm, eş kavgaları, çocuklar, mizaç uyumsuzlukları, hatta eşlerin kendi nefsleri de, kendi bünyelerine göre onları az veya çok olarak etkileyecektir... Bunun içindir ki, erkeği "gaye" ve "herşey o" gibi düşünceler besleyerek ve böyle görerek ona hayatını adamak, hem saçmalıktır hem de yalnız erkek için yaşamak kadını yıkıma götürür...

V Aşk Kadını Olmaktan Vazgeçmek


Aşık kadınlar arasında "mutlak aşık" olmayı hakeden kaç kişi vardır?.. Hiçbir erkeği sevmeden, gönlünden geçirmeden, bir erkeği seven kadınlardan bahsediyoruz... Evet, alacağımız cevap "mutlak aşık" bir kadının çok az olacağıdır.
Hayatında onu, bunu, şunu sevdikten sonra, kalkıp aşıklık rolünü oynamak, "ben aşığım" demekte sahtekarlık ve ikiyüzlülük gibi birşey aslında... Herkesi gönlünden geçirip, birçok kimseleri sevdikten sonra, aşkın "biri" istemesi karşısında aşık kadınlar bu duruma düşerler... İşte hemen diyebiliriz ki, bir erkeği sevip uğruna acı çeken kadınların, bu acıları çekmelerinin aslında saçma ve tutarsızlık olduğunu... Çünkü, önceden başka erkekleri sevdikten, gönlünden geçirdikten sonra, bu erkekler içinde geçirilen ve biten acıların şimdiki sevilen kişi içinde çekmek saçmalıktır... Ki, her aşk acısı gibi, bu şimdiki aşkın acıları da bitecektir. O halde bu acıları çekmek gerçekte saçmalıktır ve yanlıştır... Buna, kadının ilerleyen hayatında kocasıyla evleneceğini de eklersek durum daha çok belirginleşir...

Ayrıca kadında nefs varken; şehvet, aile kurmak, çocuk sevgisi, zorunluluklar, çevre baskısı, gereklilikler ve geçim sıkıntıları hep yerinde dururken "mutlak aşıklığın" olamayacağını da söyleyelim... Ayrıca aşık kadınlar, aşık oldukları erkeklerle evlenemezler... Az önce söylediklerimizden dolayı da başka bir erkekle evlenmek zorunda kalırlar... Şunu da söyleyelim ki, aşk, evlilik için gerekli olan birçok uyumu, denkliği, doğru bir bakışı ve ölçülülüğü aramadığından doğru bir evlilik olmayacaktır bu. Aşk evliliklerinin genel olarak mutsuzlukla sonuçlanması bundandır... Çünkü kendisinde akıl, ölçü, ve düzen olmayan bir şey olan "aşk duygusuyla" hareket edildiği için mutsuzluk kaçınılmazdır...

Diğer bir taraftanda "aşk kadını" olmak acıları da beraberinde getirir. Kadının evlendiği zaman eşine vereceği sevginin, evlenilmeden ve evlenileceği belirsiz olan bir erkeğe vermesi yüzündendir bu... Sevilen erkeğin aşık kadını seveceği meçhuldur. Aslına bakılırsa sevmeyecektirde. Çünkü "aşık" bir anlamda kavuşamadığı için aşık olmasından dolayı "aşık" olduğuna göre bu böyledir... Yine genel olarak aşktaki sevgi çoğunlukla tek taraflıdır. Buradaki seven aşık bundan dolayı acı çekmeye mahkumdur... Fakat evlilikte durum böyle değildir. İnsanlar birbirleriyle uzun süreli görüşmezler.

Evlenebilecekleri varsa evlenirler, evlenmeyecekleri varsa evlenmezler. Böylece aşk ve sevgi acılarını çekmemiş olurlar. Zaten uzun müddete dayanan her erkek ve kadın iletişimi herhangi bir acıyla biter ve bitmeye mahkumdur... Evet, evlilikte ölçü, düzen, uyum, akıl ve doğru aranır, ve herşey terazide tartılır. Hem sonuç evlilikle biteceği için acılarda çekilmez...

Yine, işin bir başka tarafı da, bütün kadınların "aşk kadını" olduktan sonra cemiyette ne ailenin, ne anneliğin, ne çocukların, ne de kocaların sağlıklı, huzurlu, ve mutlu olması düşünülebilir. Yani bütün insanlık diyebiliriz... Şimdi biraz tecrit yapabiliriz bu söylediklerimiz için...

Aşıkların genel olarak birbirleriyle kavuşamadıklarını söylemiştik. Aşkın daha çok tek taraflı bir şekilde olduğunu; ve uyumu, ölçülülüğü, düzeni aramadığını da...İşte bu aşk, "aşık kadın" tarafından üzerinden atılamadığında anne de olmaması gerekir. Çocuğununda ve eşininde olmaması gerekir. Çünkü aşkla başka bir erkeği seviyordur. Dolayısıyla bu erkeğe kavuşamadığı için yine bu aşka inanarak "aşık kadın" olmaktan vazgeçmediği zaman ne ailesi olabilecektir, neçocuğu, ve ne de eşi olabilecektir. Bu elbette cemiyete yayılacağından, biz " aşk kadınlığını " onaylayarak , böyle kadınların kendine ve cemiyete zarar vermelerini kabul etmiş oluruz... İşte bu realiteyi bütün kadınların böyle olduğunu düşünerek varsayalım. Çünkü az önce bütün kadınların aşık oldukları zaman cemiyette ne ailenin, ne çocukların, ne kocanın, ne de anne olarak kadının var olamayacağını söylüyorduk. İşte şu noktaya geldik: Ahlakta bir şeyi doğru olarak kabul etmenin, onun herşeyde doğru olacağı gerçeğine...

Bunu söyledikten sonra, gerek aşk için olsun, gerekse kadının "aşık kadın" olmasını onaylarsak , onun ve toplumdaki herkesin böyle olmasının doğru olacağını kabul etmiş oluruz. Oysa kadın, aşık kadın rolünden çıkmadan evlenemeyeceğine göre, "aşık kadınlık" rolü ölmüş demektir. Evlilik insanlık için bir zorunluluktur çünkü... Ve kadın ancak böylece başka bir erkekle evlenebilir... Diğer taraftanda hiçbir erkek, aşık bir kadınla gönülden evlenmek istemez... Evlense bile kadının yabancı bir erkeğe duyduğu aşk onu itecektir. Böyle bir kadınla evlendiğinde, erkek mutsuz olacaktır... Kadın, içindeki yabancı bir erkeğe olan aşkı yenmediği sürece gerçek ve huzurlu bir evlilik ne kendi için, ne de kocası için olabilir... Aşık kadının hayalinde yabancı bir erkek varken saadetli bir evlilik mi olurmuş?!. Sanırız mesele anlaşıldı... Aşktan vazgeçmeyince aile de yok, çocukta, eşte, anne de, baba da, cemiyette, insanlıkta yok.. Huzur ve saadette...

- "Şimdi de Batı'nın ruhunu anla: Avrupa' nın aşk tarihinin son sekiz yüzyılı, sevgiyle-evlilik arasındaki çatışmayla doludur; ve Avrupa' da çekilen acıların yarısını CİNSİ SADAKATSİZLİK başlığı altında toplanabileceğine işaret eder..."
“…çünkü ailenin amacı aşk yaşamak değildir… Çocuk yetiştirmektir!.. Evlilik müessesesinin gerektirdiği amaç da, Tanrının isteğinin yerine getirilmesidir…“ ( 2 )

Aşkla aileler yıkılır. Kocalar ve kadınlar aldatılır. Çocuklar hayatın tehlikeleriyle başbaşa kalırlar… Aşık kendine zarar verdiği gibi; ailesine, çevresindeki insanlara da acı ve zararlar verir. Aşk doğru düşündüremez çünkü insanı; aklı ve ölçülülüğü aşık insanın elinden alır. Ve aşığın kalbine bir tiran oturur. Aşktır bu… Olur olmaz insanları bu aşığa sevdirir. Aşığın asla evlenemeyeceği bu insan onu yıkıma götürecektir… Ona tiranca hükümler verecektir… Cinayet işletebilir, eşini aldatabilir; çocuklar ve ailede önemsizdir artık… Gelecekte evlenebilecek kocaya ve kadına ihanet edilmiştir… Bir insana duyulan aşk ona layık değildir; bu aşırılıktır, kötülüktür ve doğrulardan sapmaktır… Goethe boşuna dememiş:

“Küçümsenmiş aşk için! O cehennemi şey için!
Daha kötü bir şey var mı, üzerine ant içeceğim!“… ( 3 )

VI Son Hükümler

Her türden “ümit“ bırakılmalıdır. Kalbe asla konulmamalıdır… Çünkü sevilen erkeğin tekrar dönebileceği veya sevebileceği düşüncesi, kadına zarar verecektir… Ayrıca ümit aşkı devam ettirir. Oysa bir kere sevmeyen erkek, bir daha sevemez. Çünkü baştan sevilmemek, aşık kadının hiç sevilmeyeceğini gösterir. Sevme hadisesinde insanlar baştan severler. Baştan sevilmeyen bir insan, zaten baştan sevilmediği için yine sevilmeyecektir…

Aşık kadın duygusal düşüncelere kapılıp her ne kadar acı çekse bile, bu sevmeyen erkek için bir şey ifade etmez. Yani yine de aşık kadını sevemez. Vicdanı varsa sadece üzülür ve elinden bir şey gelmez. Çünkü bu erkek onu sevmiyordur.

Duygusal düşüncelere kapılmak ve aşık olunan erkek hakkındaki izleri ve yaşananları hatırlamak ve duygulanmak aşkı devam ettirir. Bu yüzden bunlar bırakılmalıdır. Ayrıca bu günahtır. Çünkü ortada evlilik denilen bir şey yoktur…. Kadın ileride evleneceği eşini ve çocuklarını aklına getirmelidir. Elalemin yabancı adamı kalbinden defolmalıdır…

Doğru olan budur. Kadın için önemli olan eşi ve çocukları olmalıdır. Zaten bu anlaşılsa aşkın acıları da, bu sevilen yabancı erkekte defolup bir yerlere giderlerdi…

Dipnotlar:

1) Gölgeler, Salih Mirzabeyoğlu, İbda Yayınları, s. 156, 157
2) Gölgeler, Salih Mirzabeyoğlu, İbda Yayınları, s. 157
3) Aşkın Metafiziği, Schopenhauer, Sosyal Yayınlar, Çev. Selahattin Hilav, s. 44


Mavi forum

0 yorum: